"Beni içeri davet etmeyecek misin?" diyor, gözlüğünü çantasına tıkıştırırken. Kapıyı ardımdan hafifçe kapatıp, Melisa'nın kolundan sertçe tutuyorum. Evin dışına doğru sürüklüyorum.
"Defol git buradan, Ali seni görmeden.. Git!"
Kolunu hızla benden kurtarıyor.
"Buraya onun için geldim ben zaten. Seni görmek sürpriz oldu. Ama daha iyi.. Söyleyeceklerimi sen de duy."
Ne diyeceğini merak etsem de, hayırlı bir şey olmayacağını biliyorum.
"Melisa git buradan." diyorum tekrar. O sırada arkamdan Ali'nin sesini işitiyorum.
"Selin?"
Ona döndüğüm zaman, bakışları benden uzaklaşıp yanımdaki Melisa'yı buluyor. Öfkeden boynundaki damarın seyirdiğini farkediyorum. Hızla yanımıza geliyor.
"Sen ne arıyorsun burda?"
İkisinin arasına giriyorum.
"Ali.. Tamam sakin ol, lütfen. Zaten tam iyileşmedin. "
Beni duyuyormuş gibi durmuyor.
"Sevgilini dinle Ali.. Buraya sadece seninle konuşmak için geldim. Hem.. Eski arkadaşını böyle mi karşılıyorsun?"
Sertçe onun kolunu tutuyor.
"NE ARKADAŞI LAN! SELİNİ KAÇIRIP TEHDİT ETTİN!"
Melisaya saldırmaması için elimi göğsüne yerleştiriyorum. Can acısı ile inliyor.
"Ali.. "
Kolunu, omzuma atmasını sağlıyorum.
"Gir şu eve. Ne söyleyeceksen söyle, sonra defol git."
Melisa salınarak önümüzden yürüyor ve eve giriyor. Aliye dönüyorum.
"Sakin ol Ali, tamam mı? O kızın sana zarar vermesini istemiyorum."
Bunu söylerken de elimin onun yanağında olduğunu farkedip, geri çekiyorum. Derin nefes alıyor. Sanırım Melisa'nın gelişi, aramızdaki sorunları birkaç dakika da olsa yok etti.
Melisa'nın ardından eve giriyoruz. Onu çoktan kanepeye oturmuş bir şekilde buluyoruz. Ali, karşısındaki koltuğa oturuyor. Ben de hemen onun yanına..
"Konuş."
Melisa, çantasından iki büyük zarf çıkarıyor. Ali üsttekini eline alıp açıyor. İçinden, ikimizin fotoğrafları çıkıyor.
"Kuşadasında olduğumuzu bile biliyordun, öyle mi?" diyorum sinirle ve şaşkınlıkla karışık bir şekilde.
Tatilde, sahilde, Aliyle baş başa olduğumuz zamanların çoğunda çekilmiş fotoğraflara bakarken bir kötü oluyorum. Ali'nin öfkesinin arttığını anlayınca, yavaşça elinden fotoğrafları alıyorum. Masaya bırakıyorum.
"Bizi tehdit ettiğini zaten biliyorduk. Fotoğraflarımızı göstermek için mi geldin buraya?"
Melisa dudaklarını ıslatıyor.
"Diğer zarfı aç."
Ali birkaç dakika onu süzüyor, ondan önce davranıp zarfı elime alıyorum.
İçinden 30 yaşlarında bir adamın fotoğrafları çıkıyor.
"Bu kim?" diyorum alnımı kırıştırarak.
Melisa cevap vermeyecek gibi oluyor.
"Konuş Melisa. Ya da git." diyorum.
"Baban.. Çok kötü bir adam Ali."
Ali alayla ve acıyla gülümsüyor.
"Bunu bilmem için senin söylemene gerek yok."
Sesindeki acı, içimi titretiyor. Elimi dizine koyarak ona destek oluyorum.
Melisa'nın sesi ciddileşiyor.
"Çok daha kötü." diyor.
Yeniden lafa giriyorum.
"Ne demek bu Melisa? Bu adam kim?"
Aniden Melisa'nın gözleri doluyor. Şaşırıyorum.
"Üvey çocuk olan tek kişi Savaş değil.."
Kafam karışıyor.
"Şuan yaşadığım aile benim gerçek ailem değil. Mert benim öz kardeşim degil."
Ali benden daha çok şaşırıyor.
"Selin'in elindeki fotoğraflardaki adam kim biliyor musun Ali? Babanın eski ortağı.."
İkimiz de Melisaya dönüyoruz. Melisa'nın gözleri doluyor.
"Ve benim gerçek babam."
Şaşkınlıktan adeta donup kalıyoruz. Dakikalarca kimse konuşmuyor. Sonunda Melisa, sessizliği bozan oluyor.
"Yıllar sonra gerçek babamı öğrendim, ama onu tanıma fırsatım olmadı. Çünkü yıllar önce sürpriz bir şekilde, Haluk Mertoğlu'nun ortağı ortadan kaybolmuş."
"Bunları nerden biliyorsun?"
"Yıllarca babam olarak bildiğim üvey babam anlattı. Ben de bir yıl boyunca ortadan bunun için kayboldum. Gerçekte kim olduğumu bulmak için.. Haluk Mertoğlu'nun babama ne yaptığını öğrenmek için."
Ali elindeki fotoğrafları sersemce masaya bırakıyor. Melisa'nın itirafları onda sarsıcı bir etki bırakıyor.
"Ali.." diyorum fısıldayarak.
"Baban benim babamı öldürdü Ali. Benim öz babamı öldürdü."
"Elinde kanıt olmadan nasıl bu kadar emin olabilirsin?" diye çıkışıyorum Melisaya.
"Yıllardan beri ortalıkta olmadığı için... herkes öldüğünü düşünüyor."
Ali hâlâ konuşmuyor.
"Sizi tehdit etmemin sebebi de bu. Ne yapıp edip, babama neler olduğunu bulacağım. Eğer baban bir katilse Ali.. Cezasını çekecek."
"Umrumda değil" diyor Ali net ama kısık bir sesle. Bunu söylerken ona bile bakmıyor.
"Peki ya hastane olayı? Onun neden hastaneye gelmesini istedin?"
Ali bu durumdan habersiz olduğu için şaşırıyor ama sesini çıkarmıyor.
Melisa ayağa kalkıp babasının fotoğraflarını topluyor. Soruma yanıt vermiyor.
"Fotoğraflarınız sizde kalabilir. Bende onlardan daha çok var."
Çantasının fermuarını kapattıktan sonra yeniden bize dönüyor.
"Size bunları açıklamak istedim. Çünkü ilerde benim daha çok işime yarayacaksınız. İsteseniz de.. istemeseniz de.."
Kaşlarımı çatıyorum.
"Ali, bana çıkış yolunu göstermeyecek misin?" dediğinde Ali omzuma dokunuyor.
"Sen otur Selin.."
İtiraz etmeye fırsatım kalmadan, Melisa ile ikisi salondan çıkıyor. Fotoğraflarımız ve büyük bir kafa karışıklığı ile baş başa kalıyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ah Bu Ben
FanfictionOkyanus gözlü çocuk ve onun yaralarını sarmaya hazır güzeller güzeli bir kız. Herkes yaralarını iyileştirmek ister, birçoğu bunu başaramaz. Ama onlar birbirine sahipler. Kalbi kırık küçük bir erkek çocuğu ile acı çeken küçük kızın hikayesi.