Care'den
Karşımdaki adama ürkek gözlerle baktım. Hastalık derecesinde beyaz teni, kan kırmızısı gözleri, iki yarık şeklindeki burnu ve yassılaşmış dudakları... Kendimi kandırmam buraya kadardı. O buydu. Aşık olduğum adam bir canavardı ve ben bunu bile bile ona aşık olmuştum. Peki beni ona çeken şey neydi?
Sırlar odasında onu ilk gördüğümde ondan etkilenmiştim. Gördüğüm en yakışıklı yüze sahipti. Ama o zaman sadece 12 yaşında bir çocuktum. Tekrar geri döndüğü gece mezarlıkta onu bu halde gördüğümde ne hissetmiştim? Hayal kırıklığı ama aynı zamandada bir arzu. Onu tanımak istemiştim. Yaptığı bütün o korkunç şeylere rağmen ben onu tanımak istemiştim. Sonuçta ona durdurulamaz şekilde aşık oldum.
Ona neden aşık olduğumu bile bilmiyorum. Yaptığım büyü sayesinde ortaya çıkan genç ve yakışıklı yüze mi aşıktım? Mükemmel karekterine aşık olmadığım kesin diye dalga geçtim kendimle. Tanrı aşkına ben ne yapıyordum? Kendime neden bunu yapıyordum?
"Benim biraz hava almam lazım" dedim en sonunda aramızdaki sessizliği bölerek
"Tamam hadi dışarı çıkalım" tıslamayı andıran ses tonuyla konuştu
"Yalnız kalsam daha iyi olacak"
"Senin yalnız kalmam hiç bir zaman iyi bir fikir olmadı Care. Bunu bizzat yaşarak tecrübe ettim" yüzüne zorlanark bir gülümseme yerleştirdi. Onu Riddle haline geri döndürebilirdim ama şuan bunu istemiyordum. Çünkü bu haline karşı koymak daha kolaydı.
"Açıkçası şu sıralar beni zorlamanı tavsiye etmem" soğuk bir ifadeyle kırmızı gözlerine baktım.
"Beni varlığınla korkutamazsın Care, ben senin yokluğundan korkuyorum" sesindeki dürüstlük kalbimi acıtıyordu. Kırmızı gözlerine merakla baktım. Bana bunu neden yapıyordu? O kan kırmızı gözlerin arkasına saklanmış adamı gördüm. Aşık olduğum adam kırmızı gözlerin ardından bana gülümsüyordu.
"Be-ben gerçekten hava almalıyım"
Cevap vermesini beklemeden dışarı çıktım. Beni takip ettiğini biliyordum. Ama onu durdurmadım. Yalnız kalmak istemiyordum.Klaus'tan
Odadan çıktığımdan beri içim içimi kemiriyordu. Dinlemeye çalışsamda hiç bir ses duyamadım. İçime bir korku dalgası yayıldı. Ya o adam Care'i alıp gittiyse. Cisimlenme dedikleri şeyle bana görünmeden gidebilirlerdi. Ama Care'in böyle bir şey yapmayacağını kendime hatırlattım. O beni böyle bir durumda bırakmazdı.
"Seni bu kadar düşünceli görmeye alışık değilim ama" duyduğum flörtöz sesle dişlerimi sıktım
"Burda ne işin var Becca?" Dişlerimin arasından konuştuğumda bana gülümsediğini gördüm
"Seni görmek istedim. Malum konuşmamız yarım kalmıştı." Bana doğru bir kaç adım attı
"Çatlak kız arkadaşın burda değil sanırım"
"Eğer tek bir kelime daha edersem kalbini boğazından çıkarırım. Bilmem yeterince açık anlatabildim mi?"
"Sakin ol biraz Nik. Bu kadar sinir senin için zararlı" alay eder gibi bana doğru yürümeyi sürdürürken yukarıdan bir kapının açıldığını duydum.
Hala burda olduklarını farkettiğimde rahatlamıştım. Birden karşımda sırıtan Becca'yı farkettim. Care onu burada görürse sinirlenirdi. Ben daha bir çözüm düşünemeden merdivemlerden dalgın adımlarla inen Care'i gördüm. Gözleri ağlamaktan kızarsada hala çok güzel gözüküyordu. Gözlerimi ondan ayırmakta epey zorlansamda arkasındaki kişiye bakmayı başarabildim. Gördüğüm manzara şok geçirmeme sebep oldu. Bembeyaz hayaleti andıran bir ten, korkunç kırmızılıktaki o gözler, burun yerine yılanlarınkini andıran iki yarık. Biran gündüz kabusu gördüğümü sandım ve gözlerimi sıkıca kapattım. Ama açtığımda hala ordaydı sessiz adımlarla Care'i takip ediyordu
"Care dikkat et arkanda bir şey var" diye bağırdım ona doğru koşarken. Elimi Care'in beline dolayıp onunla yaratık arasına geçtim. Kırmızj gözleri vahşet özlemiyle parlıyordu.
"Saçmalamayı kes Klaus" Care arkasına bakmadan elimi belinden kaydırdı. Neler olduğunu anlayamıyordum? O yaratığı göremiyor muydu?
"Care arkanda duruyor onu görmüyor musun?" Diye sordum titreyen sesimle. Deliriyor muydum?
"Eğer bir daha Care' e dokunursan sonuçları hiç iyi olmaz" diye tısladı karşımdaki yaratık
"İkinizde saçmalamayı kesin. Sadece biraz sakinleşip düşünmek istiyorum. Ama siz iki koca bebek gibi sürekli kavga edip duruyorsunuz" şimdi alt kata inmiş olan Care baktım. Bu yaratığı görüyor muydu?
"Ben anlamıyorum" dedim en sonunda. Riddle denilen adam nerdeydi? Neden Care'i bu yaratıkla baş başa bırakmıştı. Başımda korkunç bir ağrı hissettim.
"Gerçekten yaşla zekanın doğru orantılı olmadığının kanıtısın" dedi karşımdaki yaratık. Dudakları sanki gülüyormuş gibi gerilmişti
"Onun kafasından çık Riddle. Bir daha onun düşüncelerini okumanı istemiyorum" kapıya doğru adımlayan Care'e baktım. Riddle diye bu yaratığa mı demişti? Peki ya zihin okuma? Bu yaratık benim zihnimi mi okumuştu? Gözlerimi tekrar yaratığa çevirdiğimde düşüncelerimi frenlemeye çalıştım ama yapamıyordum. Care'in aşık olduğu adam bu muydu?
"Ben anlamıyorum Care. Bu yaratık az önceki adam mı?" Diye sordum en sonunda. Artık ne düşünmem gerektiğini bilmiyordum.
"Bana hakaret ettiği için onu öldürme hakkına sahip oluyorum bence" diye tısladı yine. Elindeki uzun beyaz asayı hafifçe eğdiği yüzüne dayamış kırmızı gözlerini bir an olsun Care'den ayırmadan konuşuyordu.
"Yapma Riddle. Ona zarar verirsen seninle asla konuşmam bunu biliyorsun" Care dışarı çıkmaktan vazgeçmiş koltuğa doğru ilerliyordu. Konuşmanın başından beri herkesin yok saydığı Becca en sonunda konuştu
"Vay canına burda neler dönüyormuş böyle. Ne yani Nik aşık olduğun kızı bu yaratığa mı kaybettin?"
"Ama bence bu sürtüğü öldürebilirim" artık Riddle olduğunu bildiğim ses tısladı
"Yani buna hayır diyemem tabi ama yinede halının kan olmasını istemiyorum" Care melodik bir sesle konuştu. Sonunda Riddle'da bende ona doğru yürümeye başladık.
"Sen nasıl bu halde görünüyorsun? Seni az önce gördüm. En fazla 18 yaşında bir çocuktun" diye bu sefer sorumu doğrudan Riddle'la yöneltmiştim. Kırmızı gözleri yeniden beni bulduğunda ürperdiğimi hissettim
"Care'i kızdırmanın bedeli" diye cevaplayarak korkunç şekilde gülümsedi.
"Saçmalamayı kes. Gerçek yüzünden utanıyor musun yoksa" Care'in histerik kahkahası salonda yankılandı. Daha sonra gözleri nefretle Becca'ya kaydı.
"Eğer bir daha benim olab bir şeye gözlerini dikip baktığını görürsem memnuniyetle onları oyarım. Beni anladın mı?"
"İşte benim kadınım" diye araya girdi Riddle. Artık Care'in yanına ulaşmıştı. Örümcek gibi parmaklarını Care'e doladığında içimde parlayan öfke dalgasını hissettim. Ama bir şey yapamazdım. En azından Care'in önğnde olmazdı. Eğer kontrolümü yine kaybedersem bu sefer onu sonsuza kadar kaybedebilirdim.
"Tamam bu saçmalık gerçekten sıkmaya başladı. Sağlam düşünemediğime ve beni yalnız bırakmadığınıza göre" elini Riddle'ın beyaz suratına doğru sallayıp bir şeyler mırıldandı. Bir kaç saniye sonra yaratık gitmiş her nekadar kabul etmek istemesemde yerine yakışıklı bir adam gelmişti
"İşte ben buna büyü derim" dedi Becca. Kimsenin onu burda istemiyor oluşuna aldırmadan karşısındaki adama doğru yürümeye başldı.
"O iğrenç gözlerini onun üzerinden çek" diye kükredi Care. Yüzünde bir zafer gülümsemesiyle kolunu ona dahada sıkı dolayan Riddle baktım. Bu nasıl mümkün olabilirdi? O yaratık nasıl bu adam olabilirdi? Peki şimdi ne olacaktı? Care ile daha yeni ilerleme kaydetmeye başlamışken bu adamın varlığı bütün planlarıma darbe vuruyordu.
Ama ben Klaus Mikhaelson'um. Hiç kimse beni bu kadar kolay yıldıramaz. Eğer Riddle işlerin kolay olacağını sanıyorsa yanılıyor. Yüzüme yapmacık bir gülüş yerleştirip koltukta yanlarına oturdum. Her şey yeni başlıyorduBölüm geç geldi ama umarım beğenirsiniz. Yorum bırakın ki hikayeyle ilgili düşüncelerinizi bileyim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk büyüsü klaroline- voldemort
FanfictionBir tarafta dünyanın en tehlikeli büyücüsü Lord Voldemort diğer tarafta dünyanın en korkulan melezi Klaus ve ikisinin ortasında kalan esas kızımız Caroline Ve kesinlikle alışılmadık bir aşk üçgeni