Bırakıyorum

542 43 4
                                    

Care'den

Dünya gerçekten çok garip bir yer. Her saniye dahada garipleşiyor. Şuan bu odada olan garipliğiyse anlatmaya kelimeler yetersiz kalır.
Gözlerim sağımda oturan Riddle'dan solumda oturan Klaus'a kaydı. En sonda bacaklarım üzerinde birleştirdiğim ellerime bakmaya başladım. Çok garip hissediyordum. İkisinide affetmemiştim. Ama ikisininde şuan yanımda olmasını istiyordum.
Özellikle Riddle. Onunla uzun zaman sonra aynı yerde olmak beni hem geriyor hemde inanılmaz hissetmeme sebep oluyordu. Ona aç ve istekli gözlerle bakan Becca'yı parçalamak istedim. Ama bunu yapamazdım ve yapmaya hakkım da yoktu. Tıpkı Klaus'u kıskanamayacağım gibi. Ama bu kızın gördüğü her erkeğe ağzının sularını akıtarak bakması beni sinir ediyordu. Tamam belki her erkek değil sadece inanılmaz yakışıklı olanlar. Ama bana ait olanlara bu şekilde bakamazdı. Riddle kesinlikle bana aitti. Şuan ona her nekadar sinirli olsamda gerçek buydu. Diğer yandan Klaus benim hiç bir şeyim değildi. Ona karşı ne hissettiğimden bile emin değildim. Ama bu kızın o pis tırnaklarını ona geçirmesine izin veremezdim.
"Biliyor musun Nagini bile seni özledi Care" uzun süren sessizliğin ardından Riddle konuştu. Gözlerimi onun yeşillerine kenetlediğimde içime işleyen huzur sinirli rolü yapmamı zorlaştırıyordu.
"Belkide kendin yerine buraya onu göndermeliydin" dedim soğuk bir sesle. Tıslama şeklinde gülmenin ardından Klaus konuştu
"Nagini'de kim?" Bu soru üzerine Riddle da bende büyük bir kahkaha patlattık.
"O Riddle'ın yılanı" dedim açıklama olarak
"Onun gibi bir yaratıktanda anca böyle bir evcil hayvan beklenirdi zaten" diye ekledi Klaus küçümsercesine
"Demekki bu sarışın senin hediyelerini beğenmiyor Care" diye aynı küçümser ses tonuyla cevapladı Riddle. Bir elini omzuma koymuştu ve bu bütün bedenimin gerilmesine sebep oldu
"Ona bir yılan mı hediye ettin?" Klaus'un gözleri omzumdaki eldeydi
"Aslına bakarsan bir bakıma hediye etmiş sayılırım" diye cevapladım. Bu garip ortam beni gittikçe geriyordu
"Bu kızın hediye anlayışı berbat. Böyle yakışıklı birine eminim daha harika şeyler alabilirim" Becca sürtükçe bir ses tonuyla konuşmaya katıldı. Gerildiğimi gören Riddle'ın dudaklarının kıvrıldığını görebiliyordum.
"Hımmm gerçekten mi? Sanırım  insanları nasıl memnun edeceğini biliyorsun" Riddle inanılmaz yumuşak bir ses tonuyla konuştuğunda bir elimi onun bacağına koyup tırnaklarımı batırdım. Canının yandığını görsemde tepki vermedi
"Doğru ben insanları nasıl memnun edeceğimi bilemem" sinirle ayağa kalkıp yürümeye başladım. İkisininde peşimden geldiğini hissediyordum. Onlara benden uzak durmalarını söylemek istesemde içerde o sürtükle kalmaları fikri midemi bulandırıyordu. Bunun için sessiz kaldım.
"Care biraz sakinleşir misin artık" diye soludu Klaus. Evden ne kadar uzaklaştığımızı ancak o zaman anlamıştım. İkisi yanyana duruyordu. Tanrım gerçekten tabloları kıskandıracak bir güzelliğe sahiplerdi. Bense içimdeki bencilce arzuları bastırmaya çalışarak onlara baktım. Böyle şeyler düşünmemem lazımdı.
"O kız tam bir sürtük. Sen bir daha onunla aynı havayı solumayacaksın" dedim parmağımla Riddle'ı göstererek "ve sende o sürtüğün sana yaklaşmasına izin veremezsin" dedim bu seferde Klaus'u işaret ederek. İkisinin gözlerindende hem kızgın hem de mutlu bir ifade geçti.
"Beni kıskanıyor musun?" Bunu soran Klaus olmuştu
"Hayır Klaus tabiki seni kıskanmıyorum. Sadece yeniden abinle aranın açılmasını istemiyorum" ona gözlerimi devirirken bana gülümsüyordu.
"Daha önce hiç kıskanılmamıştım" Riddle kendinden emin bir ses tonuyla konuşmuştu.
"Seni kıskandığımı da nerden çıkardın?" Sesimdeki siniri saklayamamıştım.
"Madem kıskanmıyorsun ben gidip sarışınla biraz daha konuşayım" diyip eve doğru adımlamaya başladı. Bunu yapmazdı. Bana bunu yapmazdı. Sinirli bir şekilde yürüyüşünü izledim.
"Seninle oynuyor Care. Seni yenmesine izin verme. Klaus'a baktım. Haklıydı. Riddle benimle oynuyordu ve ben buna izin veremezdim. Ama lanet olsun ki eve çok yaklaşmıştı ve o sürtükle aynı ortamda olmasına kesinlikle izin veremezdim. Asamı çekip bağırdım
İncarcerus asamdan fırlayan iplerin onu sarışını izledim. Bunu kesinlikle beklemiyordu. İpler onu yavaşça bana doğru sürüklemeye başladı.
"Seni kıskanma gibi bir niyetim olduğunu düşünme bile. Çünkü aramızda düzeltemeyeceğimiz sorunlar var" o asasını sallayıp iplerden kurtulurken ona baktım. Asasını birkez daha salladı ve çıkan kırmızı ışık hemen yanımdan geçip arkamdaki Klaus'a isabet etti. Baygın halde yere yığılan Klaus'a baktım.
"Eğer bana açıklamam için şans verirsen halledeceğimiz sorunlar. Ama hayır sen bunu yapamazsın çünkü zaten herşeyi biliyorsun değil mi? Ben zaten her zaman sana yalan söylüyorum değil mi Care? Hep öyle yaptım. Seni aptal arkadaşlarına ulaşmak için kullandım. Çünkü ben böyle biriyim değil mi?" Öfkeyle kükrerken ona baktım. Şuan istediğim tek şey dudaklarına yapışıp bu kötü sözleri söylemesini durdurmaktı. Ama bunu yapamadım sadece olduğum yerde dikilip büyük gözlerle ona bakmayı sürdürdüm
"Çünkü ben asla sevemem ya da değer veremem. Bana hiç inandın mı acaba Care? Bana biraz olsun güvendin mi acaba? Beni öperken bile hep seninle oynadığımı mı düşündün?"
"Ha-hayır" dedim titreyerek. Yeşil gözleri nefretle parlıyordu ve bu beni korkutuyordu. Beni duymamış gibi devam etti
"Ama belliki öyle düşünmüşsün . O aptal kehaneti duyduğun anda benden hiç bir açıklama istemeden kaçtığına göre. Benimle ilgili kararını zaten çoktan vermişsin. Sadece zaman meselesiymiş. Bense salak gibi bunca zamandır kendimi sana açıklamaya çalışıyorum. Ama sen burada bu adamla oturmuş mutlu bir şekilde hayatına devam ediyorsun. Artık yoruldum Care. Artık bırakıyorum" cevap vermeme fırsat vermeden cisimlendi. Hıçkırıklar içinde yere yığıldım. Nasıl bu hale gelmiştik. Daha bir kaç saat önce odada birbirimize sarılmış ağlıyorduk. Şimdiyse bu. Sözleri beynimde yankılanıyordu. Bırakıyorum, bırakıyorum, bırakıyorum
Hayır buna izin veremezdim. O beni bırakamazdı. Bırakmamalıydı. O benim hayatımı katlanılabilir kılan yegane şeydi. Benim sığınağımdı. Kalbimin sahibiydi ve ben onun öylece gitmesine izin veremezdim. Arkasından cisimlendim. Bir umutla her zaman olduğu gibi onun yanına geleceğimi umdum. Ama bulduğum şey bir boşluktu. Aramızdaki bağlama büyüsünü kaldırmıştı. Bağıra bağıra ne kadar ağladım bilmiyorum ama en son ağlamaktan yorgun düştüğümü hissettim. Gidebileceğim tek yer olan Klaus'un yanına geri döndüm. Yorgun gözlerle bana bakıyordu. Bir şey demesine izin vermeden kollarıı ona doladım ve göğsünde ağlamaya başladım. Elleriyle saçlarımı okşayıp beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Ama ben sakinleşmek istemiyordum. Gururum yüzünden en değer verdiğim şeyi kaybetmiştim ve şuan bana kızmasını istiyordum. Hatta bana vurmasını. Ama o bunların hiç birini yapmayıp saçımı okşamaya devam etti.
"Onu kaybedemem Klaus. Bu şekilde yaşayamam" hıçkırıklarım arasında dudaklarımdan dökülen kelimelerden sonra karanlığa teslim oldum.

Hikayenin gidişiyle ilgili yorum yapıp bana görüşlerinizi iletirseniz çok sevinirim

Aşk büyüsü klaroline- voldemortHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin