Yeni Bir Dost Mu

804 50 13
                                    

"Korkuyorum" kafam onun göğsünde hıçkıra hıçkıra ağlıyorum. Belkide yıllardır içimde biriktirdiğim bütün duygular gözyaşlarımla taşıyor. Ben ağlarken o sessiz kalıp saçlarımı okşamakla yetiniyor. Ölümyiyenlerin kıpırdanmaya başladığını farkettiğimde benden ayrılıyor ve hepsine bir unutturma büyüsü yapıyor.
"Tabii sen olsan hepsini öldürürdün" alaycı ses tonu yaşlı gözlerime rağmen gülümsememe sebep oluyor.
"Öldürürüm onlara mı acıyacağım, onlar fırsatını bulsa acırlar mı bize?"
"Kimsenin sana birşey yapmasına izin vermem" elimi tutarak bizi ormanlık bir alana cisimledi. "Şimdi bana neler olduğunu anlatacak mısın?" Soran gözlerle bana bakıyordu
"Harry" diyebildim sadece tekrar boğazımdan bir hıçkırık kaçmıştı
"Eğer Potter sana birşey yaptıysa şuan o okulu içindeki herkesle birlikte yok ederim"
"Bana aşık" dedim tek nefeste sözünü bitirir bitirmez
"Bu-bunu zaten biliyorduk. Yoksa se-sen "
"Tabiki ona aşık değilim. Ama onun kalbini daha fazla kırmaktan korkuyorum"
"İzin ver aklından onunla ilgili tüm anılarını alıyım Care. O olmadan daha iyi oluruz"
"Bunu yaparsan onu öldürme çalışmalarına müdahale edemem. Onun ölmesini istemiyorum"
"Biliyorum ve seni bir tercih yapmaya zorlayamam"
"Tercih mi ne tercihi?" Sesim beklediğimden yüksek çıkmıştı.
"Hala kehanetin neyle ilgili olduğunu öğrenmedin mi gerçekten?"
"Hayır Dumbledore söylemedi. Daha doğrusu söylemek yerine odadan kaçtı"
"Hımmm enteresan bu bunak gerçekten beni şaşırtıyor"
"Sen söylemek ister misin?"
"Ben kehanetin sadece bir bölümünü biliyorum bu yüzden onu almak istiyorum zaten."
"Bildiğin kısmı söylesen "
"Tecrübelerimden edindiğim birşey varsa Care hiç bilmemenin eksik bilmekten daha iyi olduğudur"
"Bu söylemeyeceğin anlamına geliyor sanırım"
"Sanırım, vakti geldiğinde benimle birlikte öğrenirsin"
"Ahhhh ben ne yapacağımı bilemiyorum kafamı dağıtmaya ihtiyacım var"
"Dağıtırız" diyip dudağıma küçük bir öpücük kondurdu. Ona karşılık verdiğimde ise beni arkamdaki ağaca yapıştırdı. Bacaklarımı beline doladığımda dudaklarımdan boynuma kaymıştı öpüşü. Birden aklıma Harry geldiğinde kendimden tiksindim. Riddle'ı sertçe geri ittiğimde ne olduğunu anlamaz gözlerle bana bakıyordu. Ne yapıyorum ben. Karşımdaki adamı seviyorum peki niye şimdi vicdan azabı duyuyorum.
"Be-ben üzgünüm gitsem iyi olacak" ona konuşma fırsatı vermeden cisimlendim.
Aşırı sıcak bir yerde olduğumu farkettiğimde güneşin içimi ısıtmasına izin verdim. Ay ışığına alışan gözlerim parlak güneş ışığına henüz adapte olamamıştı. Nerede olduğumu anlamak istercesine çevreme bakındım. İnsanlar kimseye aldırmaksızın koşuşturuyor. Sanırım işe yetişmeye çalışıyorlar. Meydandaki büyük saate baktığımda dokuza geldiğini gördüm. Altındada New Orleans yazıyordu. Bu ismi bir yerden duydum sanki ama hatırlayamıyorum. İngilterede olmadığımı havanın sıcaklığından anlıyorum. Tabi ya Amerika. Burayıda muggle okulunda aldığım derslerden hatırlıyor olmalıyım. Yavaş adımlarla caddede ilerlemeye başladım. Günlük giysilerim pekte dikkat çekmiyordu. Ağladığım için gözlerim şişti ve az önceki öpüşmeden dolayı dudaklarımda şişmişti. Onun dışında herzamanki ben işte.
Sokaklarda yürürken karnımın gurultusunu duydum. Açtım ve param yoktu. Hogwartsa geri dönebilirdim ama şuan buna hazır değildim. Geriye tek seçenek kalıyor garsonu etki altına almak. Bir kafeden içeri girdim ve boş bir masaya yöneldim. Ben tam oturacağım sırada karşıdaki sandalye çekildi.
"Heyy ben oturacaktım" dedim duyacağı şekilde. Bakışlarını bana çevirdi.
"Farketmemişim. İstersen birlikte oturabiliriz. Yalnız yemeyi sevmem zaten." Normalde olsa kabul etmezdim ama garsonu etkilemektense onu etkilemek daha cazip göründü.
"Sen ısmarlarsan neden olmasın" dedim kendi sandalyemi çekip otururken
"Senin gibi güzel bir kıza kahvaltı ısmarlamal benim için zevktir" sersemce reverans yaptı ve sandalyesini çekip karşıma oturdu. Koyu kahverengi saçlarını dikmişti bu ona serseri ama hoş bir hava katmış doğrusu. Keskin yüz hatlarıda saçlarıyla birleşince yakışıklı çocuk şimdi ne yalan söyleyeyim
"İngiliz misin" dedi gözlerini gözlerime dikerek
"Çok mu belli oluyor" dedim hafif gülümsemeyle
"Aksanın belli ediyor tabi bide benim aksanımı çekici bulmadın. Buda ingiliz olduğunu gösterir" çapkınca sırıttı. Bana birini hatırlatıyor ama kim?
"Sanırım sende ingilizsin"
"Uzun zamandır oraya uğramadım"
"En fazla 18 yaşındasın ne kadar uzun zaman olmuş olabilir ki" dedim ona bakarak
"Aslında 17 yaşındayım ve herneyse boşver" dedi birşey söyleyecekmiş gibi yapıp vazgeçerek. Daha sonra bir garson çağırıp ikimizede kahvaltı istedi.
"Bu arada ısmarladığın için teşekkürler" dedim iyi birine benziyordu
"Asıl sen bana eşlik ettiğin için saol. Kafam gerçekten çok karışık"
"Kafa karışıklığını iyi bilirim. Aslında bende buraya kafa dağıtmaya geldim"
"Hımmm tam adamına denk geldim desene" dedi yine muzipçe sırıtarak. Çok mu güzel gülüyordu yoksa bana mı öyle geliyor.
"Belki sonra bana anlatırsın" dedim elimden geldiğince masum tavırla
"Sende bana anlatırsan neden olmasın"
"Bakarız" dedim bu sırada tabaklarımız gelmişti. O kadar açtım ki kibarlığı umursamayıp direk yumuldum. İzlendiğimi farkettiğimde kafamı kaldırdım ve bana güldüğünü farkettim.
"Beni izleyeceğine sende yesene" dedim çemkirmemeye çalışarak
"O kadar iştahlı yiyorsun ki benimkini ayırayım dedim belki bunlarıda yersin diye" gülüyordu
"Dalga geçme acıktım işte" dedim bir yandan da ona üzüm fırlatmıştım
"Bak beni ellerinle besliyorsun işte ne güzel" dedi havada yakaladığı üzümü yiyerek. Bu kadar hızlı refleksleri olması beni şaşırtmıştı
"Tamam uzatmada kendin ye bana bakmayıda kes" bir yandan ona gülerken bir yandan da kaşarlı omletimi yiyordum.
"Emriniz olur prenses" bu çocuk herkese karşı böyle mi merak ediyorum.
Hiç ummadığım kadar eğlenceli geçen kahvaltının ardından dışarı çıktık. İki saattir içerde olduğumuza inanmıyorum. Şimdiyse beni arabasına götürüyor. Adını bile bilmediğim bir yabancıyla normal bir kız olsam kesinlikle bunu yapmazdım ama ben normal bir kız değilim ve kimse bana zarar veremezdi. Ayrıca onun bana zarar verebileceğini nedense hiç düşünmüyorum.
"Nereye gidiyoruz" dedim yaklaşık on dakikalık sessiz araba yolculuğunun ardından
"Dertleşebileceğimiz çok güzel bir yer biliyorum" diyerek tekrar yola döndü
Bir beş dakikalık yolculuğun ardından katedral gibi bir binanın önünde durmuştuk
"Kilisede mi dertleşicez" dedim şakaya vurarak
"Günah çıkartmak istersen neden olmasın ama biz çatıya çıkacağız" dedi elimden tutup beni sürükleyerek. Aklıma Riddle'ın elimi tutuşu geldi ve gülümsedim. Bu çocuksa elimi daha arkadaşçıl tutuyordu. Aslında Riddle olmasa çoktan onu öpmüştüm çünkü gerçekten feci yakışıklı ve belalı bir tip. Bir kız başka ne ister ki. Riddle ne ara beni kendine bu kadar aşık etmişti. Offff.
"Vay canına burası harika" manzaraya karşı ağzım açık kalmıştı. Bir yanımızda göl diğer yanımızda orman ve ortada şehrin kalabalığı
"Evet buraya sık sık gelirim ve kimseye söyleme ama sen buraya getirdiğim ilk kişisin" tepkimi ölçmek istercesine gülümsedi
"Beni neden getirdin o zaman"
"Çünkü buralı değilsin ve seni bir daha göreceğimden şüpheliyim"
"Doğru söze ne denir" gülümsedim. O doğru söylüyordu. " anlat bakalım gizemli yabancı" dedim ona bakarak
"Adım Kol bu arada. Anlatıyorum sayın yabancı. Manyak bir abim var bugüne kadar hep onun yanında oldum ama artık onu tanıyamıyorum. Sanki etrafına acı çektirmekten zevk alıyor"
"Ah o manyaklar yok mu? Adım Care bu arada sevgili yabancı Kol" dedim onu anladığımı belirtircesine
"Etrafında zaten kimse kalmadı şimdide tek arkadaşının canını yakacak ve seninle karşılaşmadan önce ben onu durdurmaya gidiyordum"
"Yolda mola mı vermiştin"
"Hayır aslında yolda seni gördüm ve çok dikkatimi çektin bende birkaç saatten birşey çıkmaz diye düşündüm"
"Yuhhh ya sen tanımadığın biri için çevreni mi riske attın?" Dedim şaşırmış ses tonumla
"Hayır atmadım oraya gitsemde gitmesemde pek bişey değişmeyecek. Neyse beni boşver sen anlat bakalım"
"Tamam sen madem anlattın bende anlatayım. Aşık olmamam gereken birine aşık oldum. Başta bunu reddetmeye çalıştım ama duygularıma yenik düştüm."
"O sana aşık değil mi? Sorun ne?"
"Hayır o da bana aşık yani en azından öyle olduğunu sanıyorum. Sorunsa en yakın arkadaşımında bana aşık olması ve bu iki kişinin birbirinin bir çeşit düşmanı olması" tek nefeste söylediğim sözleri anlayıp anlamadığına baktım. İdrak etmek istercesine göz kırpıyordu.
"Bence duygularından kaçma Care. Daha sonra pişman olursun. Eğer arkadaşında sana gerçekten değer veriyorsa bunu eninde sonunda anlayacaktır."
"Biliyor musun Kol sen haklısın." Boynuna sarılıp yanağına bir öpücük kondurdum. Şaşkın ifadesini atlatıp oda ellerini belime doladı. Bu uzun zamandır ihtiyacım olan bir şeydi. Tamam belkide onu daha birkaç saniyedir tanıyordum ama yinede şuan benim için bir dosta en yakın şeydi
"Teşekkür ederim Kol" yine ağlamaya başladım. Ne ara bu kadar sulugöz oldum ben.
"Ağla prenses ağla" dedi saçıma bir öpücük kondururken. Uzun bir süre ağlayıp kendimi toplamak için geri çekildim.
"Beni dinlediğin için saol Kol. Buna gerçekten çok ihtiyacım vardı"
"Sana telefon numaramı vereyim istediğin zaman seni dinlerim" telefon mu benim telefonum yokki
"Şey ben telefonumu kaybettim de" dedim aklıma gelen ilk yalanı söyleyerek
"O zaman al bunu" bir kağıda numarasını yazdı "yeni telefon aldığında istediğin zaman beni arayabilirsin" numarayı alıp gülümsedim. Evet eğer bir telefonum olursa bu çocuğu kesinlikle kaydedecektim.
"Arayacağım. Hoşçakal Kol. Seni özleyeceğim"

Bu hikayede Kol önemli olacak çünkü TVD de yeterince olamadı ve ben onu çok sevmiştim. Okurken keyif alırsınız umarım. Yorumlar candır ayrıca hikayeyi başkalarınada tavsiye ederseniz sevinirim

Aşk büyüsü klaroline- voldemortHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin