Hep Böyle Mi Olacak?

338 20 20
                                    

Riddle'dan

Care dişlerini boğazıma geçirdiğinde kanın damarlarımdan ayrılıp ona geçtiğini hissediyordum. Ne kadar içmesi gerektiğini ya da ne zaman durması gerektiğini bilmiyordum. Onun bildiğini de sanmıyordum. Bir süre sonra gözlerim karardığında çok fazla kan kaybettiğimi fark ettim. Ama onu durdurmayacaktım. Eğer öleceksem bu şekilde ölmeyi tercih ederdim. Onun elinden...

"Yeter Care. Onu öldüreceksin"

Uzaklardan gelen sesin Kol'a ait olduğunu fark ettim. Ben onu duyuyordum ama Care onu duyduğuna dair hiçbir belirti göstermiyordu.

"Onu öldürmeyi istemediğini biliyorum Care. Şimdi dur"

Kan vücudumdan çekilmeye devam ederken Care'in gerildiğini hissettim. Beni öldüreceğini fark ettiği için mi gerilmişti yoksa rahatsız edildiği için mi bilmiyordum. Bilmek istediğimi de sanmıyordum.

"Dur" dedi Kol ve Care benden uzaklaştı.

Hala hiçbir şey göremiyordum. Hızlı nefes alışverişlerden Care'in hala yakında olduğunu anlayabiliyordum. Dudaklarıma kanlı bir bilek dokunduğunda geri çekildim. İyileşmek istemiyordum.

"İnatlaşmanın sırası değil Riddle. Sana sağlam olarak ihtiyacımız var"

Kol bileğini bir kez daha dudaklarıma dayadı ve tuzlu sıvıyı yutmamı sağladı. Kanı yuttuğum anda yaralarımın kapandığını hissettim. Bu gerçekten mucizevi bir şeydi. Gözlerimi açtığımda Care'in yüzü kanımla kaplı şekilde bir ağaca yaslanmış bana baktığını gördüm. Kol ikimizin arasında durmuş kendince güvenli bölge oluşturuyordu.

"Nasıl hissediyorsun?" Dedim Care'e doğru bir adım atarak. Kol önüme geçip yürümeme engel oldu.

"Ona yaklaşmak için en uygun zaman bu değil. Daha yeni dönüştü ve senin kanın leziz kokuyor"

"Ondan korkmuyorum" dedim söylediklerini duymazdan gelerek.

"Korkman gerektiğini söylemiyorum. Ama seni gördüm Riddle. Seni neredeyse öldürecekti ama kendini savunmadın"

"Çünkü savunmama gerek yoktu" dedim Care'in acı çeken ifadesini gördüğümde onu susturarak. Bu konuşmayı gerçekten Care'in önünde mi yapmak zorundaydık?

"Klaus buraya gelip Care'i al. Dinlediğini biliyorum" dedi bana kullandığından çok az yüksek bir ses tonuyla. Ben daha itiraz edemeden kapı açıldı ve Klaus bize doğru yürümeye başladı.

"Hayır onu götürmene gerek yok" dedim. Care'in konuşmasını bekliyordum. Bir şey desin istiyordum. Ama o sessiz kalmakla yetiniyordu.

"Kararları sen vermiyorsun" Klaus elini Care'e uzattığında bir süre şaşkınca elini inceledi. Daha sonra yavaşça elini Klaus'unkine koydu ve anında gözden kayboldular.

"Onu benden uzak tutamazsınız" dedim öfkeyle Kol'a dönerek

"Bir süre bu gerekli Riddle. Yeni vampirler bütün duyguları açlık olarak algılar"

"Bu da ne demek oluyor?"

Vampirlerle ilgili bildiğim tek şey nasıl öldürüldükleriydi. Daha önce hiç onlarla ilgili araştırma yapmamıştım. Şimdiyse hayatımdaki tek önemli insan lanet olası bir vampire dönüşmüştü ve benim ona ne olduğuyla ilgili en ufak bir fikrim yoktu.

"Bizimle ilgili hiçbir şey bilmiyorsun değil mi?" Kol ortada olanı cümlelere döküp yanıma geldi. "Sanırım bir şeyler içip konuşmamız gerekiyor"

"Onu yalnız bırakamam"

"Emin ol şu an Klaus'un yanında kalması herkes için en iyisi"

"Ama" tam itiraz etmek için ağzımı açmıştım ki Kol bileğimi yakaladı ve koşmaya başladı. Bir kaç saniye sonra gözlerimi açtığımda yüne o muggle barının önündeydik. "Sana inanamıyorum" dedim ona gözlerimi devirerek

Aşk büyüsü klaroline- voldemortHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin