Tik-tak..
Tik-tak..
Tik-tak..
Sallandığım sandalyede bir ileri bir geri hareket ediyordum sadece. Tek yaptığım gözlerimi saate dikip, yelkovan sayıların üzerine dokunduğunda gözlerimi kırpmaktı. Şu lanet gecede bana eşlik eden iki arkadaştı akrep ile yelkovan.. Acaba kaç saattir burada, böyle amaçsızca sallanıyordum?
Dört mü?
Beş mi?
Gecenin nasıl bittiğini mi merak ediyorsunuz? Eh.. Pek kayda değer bir şey olduğu söylenemez. Ben ve ağlamalarım işte.. Özetleyecek olursam Tuna gittikten sonra Gizem ve Ozan'ın yanında ağlamamı bastırmak tam bir işkenceydi benim için.. Gizem beni yatıştırmak için çabalarken köşedeki çantamı kaptığım gibi kendi evimde, düzelteyim, artık benim olmayan eski evimin önünde almıştım soluğu..
Sinirden titreyen parmaklarımla beş dakikada anca bulduğum anahtarı zor da olsa sokmuştum deliğine. Bir türlü açamayınca da tüm sinirimi boşaltarak çığlık atıp kapıyı tekmelemiştim. Hatta bir zamanlar yaşam alanım olan paspasın üstünde hüngür hüngür ağlayarak tepindiğimi itiraf etmeliyim. Sanırım dünya sulugöz rekorunu sahibinin elinden gururla ve iftiharla alabilirdim..
Devam edecek olursak Ozan çığlıklarımı duymuş ve kapıyı açmayı denese de başaramamış, daha sonra kolumdan tutarak beni kendi evlerine getirmişti. Gizem de bana bir yatak ayarladıktan sonra üzgün bir ifadeyle iyi geceler diyerek odasına geçmişti. Mışıl mışıl uyuyor olmalıydılar.. Ben ise rahat ve pofuduk yatağım yerine bu sallanan sandalyede, tek ayağımın üstüne oturarak eş zamanlı aralıklarla göz kırpmakla meşguldüm.
Derin bir nefes aldım ve çevreye göz gezdirdim.. Tanrım! Burası ne kadar dağınıktı böyle! Kollarımı birkaç defa esnettikten sonra kalktım yerimden. Üstüne oturduğum ayağım uyuşmuş ve karıncalanmıştı. Sekerek masanın üstündeki tabakları mutfağa taşıdım. İçindekileri tezgahın üstündeki çöpe boşaltıp makineye dizmek için yığdım kenara. Çöp atma işlemi bittikten sonra susadığımı fark edip bardakların bulunduğu dolabı açtım.
"Kolay gelsin."
İçeriyi aniden dolduran tok sesle kafamı dolabın kapağına vurdum ve acıyla küfrettim sesimi kısmayı akıl edemeyerek. Tuna dış kapıyı kullanmak yerine nehre bakan mutfak kapısını tercih etmiş ve bu da benim kafama mâl olmuştu.
"Ya niye sinsi sinsi gelip ödümü patlatıyorsun, manyak mısın?" diye cırladım kafamda saniyesine beliren şişliği ovuştururken. Sinirlenerek beni terslemesini beklediğim sırada beni tam anlamıyla şaşırttı ve sadece kahkaha attı.
Kahkaha attı!
Evet doğru okudunuz ve bu cidden dehşet vericiydi! Gülüşünden çok ayık kafayla gülebildiğini görmek dehşet vericiydi! Aslında gülüşü de dehşet verici güzellikteydi fakat konumuz bu değil. Çünkü bu konuya girildiği an çıkmak biraz zordu.
Çok güzel gülüyordu Allahsız, ne yapayım!
"Sakarlıkta 'Daha ne kadar ileri gidebilir bu kız?' derken beni her seferinde şaşırtıyorsun kızıl!" diye şakıdı kahkahalarının arasından. Somurtarak ona baktığımda gülmeyi kesti. Fakat dudakları hala az önceki kahkahanın izlerini taşıyarak yukarı kıvrılmıştı. Mutfağın salona açılan kapısına yöneldiğinde "İçerideyim!" diye bağırdığında çoktan salona geçmişti bile. Derin bir nefes alıp elimin altındaki tabak yığınını tek tek makineye dizdikten sonra kapağını kapattım. Salona girdiğimde Tuna bana sırtı dönük bir şekilde saate bakıyordu. Ona yakalanmamak için sessiz adımlarla, benim için hazırlanmış olan odaya geçecekken, yaklaşan ayak sesleriyle zank diye durmak zorunda kaldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Özgür Ruh
HumorFazel ile tanışın! Kendisi dünya zaman birimine göre 19 yaşında. Farklı bir evrendeki gereksiz bir boyutun gereksiz bir ütopyasında sıradan bir görevli. Hatta o kadar sıradan ki onu niteleyen özel bir adı bile yok(!) Kendisi memeliler familyasının g...