-2-

4K 126 9
                                    

     Aşağıya kahvaltı etmek için indiğimde babamın kahvaltı masasında oturmuş, kahvesini yudumluyor gazete okuyordu. Annem ise kahvaltı için gerekli malzemeleri masaya koyuyordu. Evimiz 2 katlı dublex dedemin mirasından kalma bir ev. Fakat babam Aksoy  şirketinin patronu olduğu için para sıkıntısı çekmiyor. Ama annem dedemin ölümünden sonra onun evinde kalmamızı istemişti. Bizde annemi kırmamıştık.

    Varlığımı belirtmek ister gibi sertçe masadaki sandalyeyi çektim. Amacıma ulaşmışım gibi babam bana bakarak gülümsedi. "Günaydın"dedi 'n'leri uzatarak. Bende onun taklitini yaparak aynı şekilde "günaydın"dedim. Çektiğim sandalyenin boş kalmasını istemiyormuşçasına eliyle sandalyeyi göstererek otur der gibi baktı. O sırada annem mutfaktan geldi. Elinde bir tost tabağı ve portakal suyu vardı. Ya bu zenginlerin sabah kanvaltısındaki portakal suyu içme geleneklerini anlamıyordum. Sanki portakal suyu içince zengin olunuyormuş gibi. Halbuki bir acı kahve ya da çay ne güzel olurdu şu sofrada. Annem elindekileri sofraya koyunca ona sorar bakışlarla baktım. "Anne acaba niye ısrarla kahvaltıda portakal suyunu sevmediğimi söylediğim halde içirmeye çalışıyorsun?" " E kızım yola çıkıcaksın vitamin alman gerek " dedi. Hiçbir şey söylemeyecektim. Sonuçta hiç kimse bugün benim keyfimi bozamazdı. Babam bana dönüp "İstanbul'da gerçekten mutlu olacağını düşünüyorsundur umarım" dedi kinayeli bir sesle. Ne demek istiyordu bu şimdi? İstanbul Dünyanın yedi harikalarından olabilecek bir şehirdi. "Nasıl yani?" anlamadığımı belirtir gibi söyledim. "Nasıl nasıl yani? " dedi soruma soruyla karşılık verirken. "Yani Okan'la iyi anlaşabilecek misiniz" dedi ve hemen ardından "aynı evde!"diye vurguladı. Bende "elbette baba sende Okan'ı tanımıyormuş gibi davranma. O benim en yakın arkadaşım, ayrıca ev konusunda çok iyi anlaşabileceğimizi düşünüyorum aynı evde! yaşayabiliriz" aynı evde kısmını aynı onun gibi vurguladım.  Kafasını salladı ve hiç cevap vermedi.

    Kahvaltıyı bitirdikten sonra valizimi almak için yukarıya odama çıktım.  Valizimi ve odamı geride bırakarak aşağıya indim. Babam siyah paltosunu giymiş beni bekliyordu. Tabi annemde. Aşağıya binbir zorlukla indirdiğim valizimi kenara bırakarak bir sonbahar ayında İstanbul'da donacağım fikrine vardığım için siyah deri ceketimi giydim ve kıvırcığa yakın olan saçlarımı aynanın karşısında düzelttim. Vücudum kıvrımli ve zayıf uzun boylu olduğum için  histerik bir şekilde  gülümsedim. Annemle babam bana bakıyordu. Elime valizimi alınca annemin yanına doğru yürüdüm. Ve onunla vedalaşarak babamla dışarı çıktık. Dışarıda babamın korumalarından biri vardı. Bunları gereksiz buluyordum. Çünkü bir kere ecel geldiyse isterse 100 koruma olsun onu kurtaramazdı. Arabaya bineceğimiz sırada korumalardan biri gelip kapıları açtı. Teşekkürlerimi bildirip arabanın sürücü koltuğunun yanına oturdum. Garaja kadar babam okul hakkında beni tembihledi. En sonunda garaja geldiğimizde otobüs biletimin saatine tekrar baktım. 2 dakika kalmıştı. Hızla arabadan inip otobüsün bagajına valizimi koydum. Babam beni uçakla götürmek istedi. Fakat ben ne uçaktan hoşlanırdım hemde oradaki sıkıcı yolculuktan. Otobüsteki gibi kafanı cama yaslamadığın, kafan camda sekerek, telefondan istediğin müziği dinlemediğin sürece, bu yolculuğun ne önemi var ki? Ben düşüncelerimden sıyrıldığımda babamla vedalaştık. Otobüse bindiğimde cam kenarına oturdum. Ben oturduğumdan hemen sonra yanıma bir teyze oturdu. Ben tam kulaklığımı takacağım sıra bir el bacağıma hafifçe dokundu. Elin sahibine baktığımda yanımdaki teyzenin olduğunu gördüm. Ne var gibi baktığımda "sen Aksoy'ların kızısın değil mi ?" dedi. İçimden 'allah aşkına teyze sen hadi aksoyları geçtim de beni nereden tanıyorsun git evinde örgü ör' falan dedim. Sonra ona dönüp sinirle dişlerimin arasından "evet  ne önemi var? Aksoyların son varislerinden biri isem bu sizin için ne teşkil ediyor? Sonuçta bende sizin gibi bir insanım" dedim. Teyze şaşırmış olacak ki "tamam yavrum sadece merak ettim" dedi. Sonra hiçbir şey söylemedi. Öylece müzik dinleyerek yaklaşık yarım saat geçti. Sonra teyze tekrar soru yağmuruna tuttu beni. Resmen onun yüzünden hiç hayal ettiğim gibi bir yolculuk olmamıştı. Yanımdaki teyze "kaç yaşındasın?, okuyor musun, aksoyların kızı olmak nasıl bir şey?, adın ne? " gibi sorular sorup durdu. En sonunda İstanbul'a yaklaştığımızda herhalde teyze de yorulmuş olacak ki sustu. Bursa ile İstanbul arası çok fazla mesafe olmadıği için hemen varabilmiştik. Beni garajda Okan karşılayacaktı. Hayallerimin şehrine adım adım yürüyordum...
   
    Otobüsten zar zor kendimi attığımda valizimi alıp dışarıda Okan'ı aradı gözlerim. Bir eli omzumda hissettiğimde irkilerek arkama döndüm ve karşımdaki eski sarı saçları artik kumrala dönüşen, mavi gözlü ,bayağı uzun boylu Okan duruyordu. Onu o kadar uzun zamandır görmüyordum ki şimdi görunce gerçekten ağzım açık kalmıştı. "Okan?"dedim. Valizimi bırakıp boynuna atladım. Sımsıkı sarildım. İnsanın sevdiği insanı görmesi ne kadar güzel bir duygu öyle. "Toprak?"dedi şaşırdığı sesindeki tondan belliydi. Öylece bir dakikaya yaklaşık sarıldık. Sonra birbirimizden ayrılınca "hey içindeki küçük kıza ne yaptın böyle?" dedi. "Hiçbir şey yapmadım" en sakin ses tonumu kullanarak. "Asıl sen ne yaptın içindeki kediyi aslana dönüştürmüşsün " dedim. O da "hiçbir şey yapmadım" dedi,  benim sözlerimi kullanarak.

    Eve gitmek için garajdan arabaya binince kendimi çok iyi hissediyordum. İstanbul havası bana yaramıştı. Arabaya bindiğimizde eskilerden bugüne olan yaşadığımız şeyleri anlattık birbirimize. Babama haber vermek amaçlı onu aradım. Ve haberi verdim. Okan arabayı sürerken hem bana bakıyor hem araba kullanıyordu. O daha çok araba kullandığı için susuyor, ben konuşuyordum. Okan'ın babası Murat amca, benim babam Serhat'la aynı holdingi kurmuşlar. Bu yüzden Okan'la hem ilkokuldan hem de şirketten tanışıyoruz. Okan'ın arabası markasını bilmediğim bir araba türüydü. Fakat araba çok lüxs ve Okan'ın özelliklerini taşıyan bir araba oldugu ve Okan ve benim ailem zengin olduğu için bu arabanın onun için hiçbir sorun teşkil etmedigini biliyordum. En sonunda eve geldigimizde eve baktım. Ev bir apartman dairesindeydi. Apartman 24 katlıydı. Fakat lüxs bir apartman olduğu dışarıdan belli oluyordu. Saate baktığımda saatin 11'e geldiğini gördüm. Hava soğuk ve rüzgarlıydı.


  

PSİKOPAT BAKICIM #wattys2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin