Evin büyük ve şehvetli kapısından geçtiğimizden sonra asansöre bindik. Hiç şimdiye kadar konuşmamıştık Okan'la. Okan asansörde 9. kata basınca asansörün içinde sıkıntıdan patlayacağımı anladım. Uzun geçen süre zarfından sonra asansör durunca geldiğimizi anladım. Asansörden inince evin kapısının önüne geldik. Okan anahtarla evin kapısını açınca eve girdik.
Ev genellikle bordo, siyah, beyaz, ve krem renginde döşenmişti. Evin kendine has mukemmel bir kokusu vardı. "Evett" dedi uzun süren sessizlikten sonra ardından "işte burası da benim evim" dedi Okan. Kafamı aşağı yukarı sallayarak "güzelmiş, şık döşenmiş" dedim. "Öyledir çünkü ben yaptım" dedi övünerek. "Aman tamam tamam, sen yaptın şimdi kendini övme burda" dedim gülerek. O da gülümsedi. Montumu çıkarıp askıya astım. Sonra oturma odasına geçtim. Oda; bordo koltuklar ve krem yastıklarla doluydu. Odanın karşısında büyük boydan boya cam vardı. Hemen karşısında ise şömine vardı. Burası gerçekten oldukça büyük ve güzel dizayn edilmişti. 'Eee nasil buldun?"dedi Okan hemen arkamdan (arkamda olduğunu boy camdan görüyordum. "Toplu" dedim gülümseyerek kollarımı birbirine bağlayarak arkama döndüm. "Evet eve senin geleceğini bildiğim için biraz topladım" "ne birazı oğlum burası evrim geçirmiş, o eski halinden eser yok" "evet haklısın. Her neyse bunu mu konuşucaz şimdi? Gel sana odanı göstereyeyim" dedi, tek ayağının üstünde durarak arkasına döndü, bende onu takip ettim. "İşte burası" dedi. "Peki teşekkürler " dedim. Ben odada beklerken o valizimi getirdi. "Sen üstünü giyin, ben ikimize bir kahve yapıyım" dedi. Kafamı salladım. Bir süre gitmeyince " şey sen çıksan da ben giyinsem?" "Haa pardon unuttum" diyerek arkasına döndü ve odadan çıktı. Oda genişti. Genellikle mor ve krem rengi ağırlıktaydı. Buranın da boydan boya camı vardı ve onun önünde oturmak için bir puf vardı. Oda tamda bir kıza göre hazırlanmıştı. Düşüncelerimden uzaklaşıp üstüme pijamalarımı be pofuduk terliklerimi giydim. Zayıf bir kız olduğum için pijamalar bol ve salaş duruyor, bir güzellik katıyordu. Odada bir boy aynası vardı. Aynanın karşısına geçip kıvırcığı anımsatan saçlarımı ev topuzu yaptım. Çakma sarışın değildim. Bende sarışınlık anneden geliyordu. Tabi gözler de.Oturma odasına gittiğimde Okan'ın bir şeyler izlediğini gördüm. Televizyon karşısındaki L koltuğa oturmuş, film izliyordu. Film yabancı amerikan filmlerindendi. Benim geldigimi fark edince "gel kahve yaptim, içeriz" dedi. "Yok ya, kahve için teşekkürler fakat uykum kaçmasın zaten çok uykum var" dedim esneyerek. "Peki sen bilirsin iyi geceler" "iyi geceler" el sallayıp odadan çıktım. Ve kendi odama gittim. Uykunun en güzel vakitlerinde beni esir almasına izin verdim...
"Heyy uyan artık, uykucu kız, prenses, ee yeter ama artık" sesin geldiği kaynağın kim olduğunu uyku sersemi olduğum için daha yeni anlıyordum. "Git başımdan" bunu çok uykulu bir sesle söylüyordum. Karşıdan bir kıkırdama sesinin geldiğini duydum. "Ne gülüyorsun? Komik bir şey mi var?" "Hadi hazırlan seni kahvaltıya götüreceğim" dedi Okan. Oflayarak yerimden yatakta doğruldum. " Evde yesek olmaz mı?" dedim. "Hayır olmaz " dedi kesinlikle itiraz istemiyormuş gibi. "Şimdi üstüne başına birşeyler giy hazırlan 20 dakikaya çıkalım " "ama bu 20 dakika bana yeterli değil ki ben daha duş alacağım" dedim. "Tamam yarım saat oldu" dedi. Sanki on dakikada her şey yapılabilirmiş gibi. Yataktan kalktığımda odadan çıktı. Banyoya girmek için hazırlandım.
Banyodan çıktıktan sonra buhar olmuş banyo odanın içinde dağıldı. Yavaş adımlarla mutfağa doğru yol alacağım sırada bir ıslık sesi geldi. "Vay vay vay bizim uykucu kız, peri kız olmuş" dedi. Arkama döndüğümde "sadece sana yakalanmadan su içmek istiyordum fakat gel gör ki bu imkansız" "şimdi onu bunu boşver de suyunu iç hazırlan zira on dakikan kaldı " " ne? On dakika mı hayatta hazırlananamam. Ayrıca niye acele ediyoruz ki saat daha dokuz buçuk" "1- bu evde imkansız diye bir şey yoktur; başarmak vardır.
2- acele ediyoruz; çünküsü yok
3-hemen üstünü giyin, benim dikkatimi bozuyorsun"
Tek tek kurallarını saydıktan sonra tek ayak üzerinde oflayarak döndum ve mutfağa doğru ilerledim.
Gerçekten de onun dediği gibi imkansız diye bir şey yokmuş; başarmak varmış. On dakikada biraz telaşlı olsam bile hazırlanabilmiştim. En sonunda oturma odasına yanına gittiğimde telefonla konuşuyordu. Ama biraz sinirli gibiydi. "Ne yani benim işlerin başına mı geçmemei bekliyorsu şaka gibi" diye sinirle söylüyordu. "Ateşle oynuyorsun" diyerek devam etti. Ben geldiğimi belirtmek ister gibi hafifçe öksürdüğümde bana doğru dönerek "şimdi kapatmam gerek" dedi. Telefonu kapattığında derin bir iç çekti. "Bir sorun mu var?" dedim. "Yo yok gayet her şey yerinde" dedi yalandan gülümseyerek. Sahtelik yüzünden okunuyordu, kesin bir sorun vardı. "Hadi çıkalım" dedi eliyle kapıyı göstererek.Araba yolculuğunda biraz daha sakindi. Yani Okan zaten bir anda parlayıp, sonra sakinleşebilen bir insandı. Arabada eskilerden bugüne kadar yaşadığımız şeyleri anlattık. Nasıl çok değiştiğimi söyledi bana. Bende ona. "Evet haklısın. Mesela sen çok değişmissin. Eski sümüklü Okan gitmiş yerine, yakışıklı Okan gelmiş " dedim. "Oda aynı şeyler senin içinde geçerli " dedi. Araba durduğunda geldiğimizi anladım, arabadan indim.
Geldiğimiz yer daha saat erken olduğu için çok sakindi. Açık alanda bir yerdi. Burası kahvaltı yeri değil, bir kafeydi. "Hoşgeldiniz, Okan bey sizi şöyle alalım" dedi bir kadın garson. Kadının gösterdiği yere oturduk. Kadin gidince " sana niye böyle değer veriyorlar? Beni bu kadar çok tanımıyorlar mesela" dedim Okan'a. "Çünkü ben Okan Erbay'ım" dedi. "Ee bende Toprak Aksoy'um" dedim. "Ama olsun herkes beni yakışıklı olarak nerede görse tanır, ama senin sümüklü halini ne yapsınlar " dedi gülümseyerek. "Allah aşkına Okan bi bitmedi şu sümüklü muhabbeti, ayrıca buraya bunu konuşmak için gelmedik herhalde deme. Ben çok acıktım" dedim. "Peki tamam. Ne istersin?" dedi menüyü önüme koydu. "Bilmem sen ne yersen " dedim. Garsona el işareti yaparak garsonun gelmesini bekledik. Garson sinirli bir tavırla yanımıza geldiğinde Okan öksürdü. Garson " ne alırdınız Okan bey?" dedi dişlerinin arasından. Sonra devam etti, bu arada Okan rahatsız gibiydi. "Zıkkımın kökü var, cehennem salatsı, allah belanı versin yemeği var hangisini alırdınız?" dedi kız sinirli bir tavırla. Bıraksam Okan 'ı dövecek gibi duruyordu. "Benimle düzgün konuş Cansu" dedi Okan oturduğu yerden kalkarak . "Ne o bu zavallı kızı da bir barda bulup sonra onunla yatıp, onu da mı kandırdın?" bu kız neler söylüyordu böyle? Ardından sorun olduğunu anlayacaklar ki birkaç garson yanımıza geldi ve adının Cansu olduğunu öğrendiğim kızı yanımızdan aldılar. Okan sandalyesine tekrar oturduğunda "neler oluyor Okan kim bu kız?" diye sordum. Derin bir iç çekti. " Bizim arkadaşlarla çok sık gittiğimiz bir bar var. Ben orada bu kızla tanıştım. Sonra sarhoş olduğum için bazı hatalar yaptım. Fakat sadece bir günlüktü. O da bana bağlı kaldı. Ben ona ne kadar çok açıklama yapsam bile bana inanmıyor. Beni bir köşeye fırlattın diyor" "hımm yani kız seni bayağı sevmiş" dedim. "Ee tabi şu vücudu, şu çehreyi kim sevmesin"dedi bu çocuk kendini övmeye bayılıyordu.
Kahvaltı sakin bir şekilde geçtikten sonra eve döndük.
Arkadaşlar sizce hikaye nasıl gidiyor. Lütfen yorumlarınızı bekliyorum. Daha yeni olduğum için bazı hatalar olabilir. Bunları yorumda yazabilirsiniz. Keyifli okumalar...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PSİKOPAT BAKICIM #wattys2017
Teen FictionToprak; tam olarak içi dışı bir. Çok neşeli ve çok nadir üzülen bir insan. Ailesi ile çok iyi anlaşan bir insan değil. Fakat onlara karşı nefret duymuyor. Ve mükemmel olmasa da iyi anlaşıyorlar. Toprak sadece okulu için İstanbul'a gitmektedir. Faka...