Duygu yatakta horul horul uyuyan kocasını çekiştirerek uyandırdı:
- Zafer kalk!
- Hı, Ne? Ne oldu, ne var?
- Polis.Kalkıp apar topar kapıya gitti. Polislerden Mianın yanmakta olduğunu işitti. İtfaiye hala ateşe müdahle ediyordu. Üstünü giyinip onlarla birlikte çıktı. Oraya gittiğinde yangın söndürülmüştü ama zarar çok büyüktü. Kimse yangının nasıl çıktığını bilmiyordu. O sokaktaki tüm kamera görüntüleri incelenmeye alındı. Gelişmeler hiçte iyi değildi. İşin içinde kundaklama vardı, Miayı kasten yakmışlardı. Kamera görüntülerinde aradıkları şahsı buldular, arka kapıdan girmişti Miaya ama kimliğini çıkaramıyorlardı. Kafasında yüzünün neredeyse tamamını gizleyen bir kapşon vardı.
Zafer bey bir yandan bunun diğer yanda hastanediki oğlunun durumuyla uğraşırken Fransadan akıl alınmaz bir haber aldı. Ortada hiçbir sağlık sorunu yokken sabah koşusu sırasında kızı Aylin aniden fenalaşmıştı. Müdahle edilmişsede şoka cevap vermemiş ve bir saat içinde ölümü gerçekleşmişti. Ard arda bu kadar felaket olur muydu? Zafer bey bu haberi duyduğunda olduğu yerde yığılıp kaldı. Hastanede gözünü açtığında başında Duygu vardı:
- Ben ne yaptım ki Allah bana bu cezayı verdi? Evlatlarım birer birer gidiyor elimden.
- Konuşma, kendini yorma.Duygu kocası için endişeleniyordu. Bu Zafer beyin geçirdiği ikinci tramvaydı. Basit birşeymiş gibi görünsede sık yaşandığında ciddi rahatsızlıklara yol açabildiğini söyledi doktor.
Miran Aylini duyar duymaz hastaneye gelmiş doktor kontrolünde Zafer beye kızıyla olan ilişkisi anlatmıştı. Fransaya Aylinin cenazesini ve bebeğini almaya gidecekti. Zafer beyin kimseyle tartışmaya güçü yoktu artık. Miranın söyledikleri ona işlemedi bile, başka bir dünyadaymış gibi bir noktaya bakıp durdu. Ceylan onlar için hiçbir şey yapamıyordu, Miran yanına yaklaşmıyordu. Berkten Miranı ve Duyguyu yanlız bırakmamasını rica etti. Buna gerek bile yoktu, zaten annesi Pervin hep yanlarındaydı.
Aylin sessiz bir şekilde toprağa verildi. Duygu ve Miran ve birkaç uzak akrabası dışında cenazede aileden kimse yoktu. Kaan ve Zafer bey hastanede yatıyordu hala. Miran Aylinin mezarına toprak atarken ona yaptığı haksızlıklar aklına geliyor gözleri dolup taşıyordu. Ceylan ona gidip sarılmak, onu teselli etmek istiyordu şu an, ama yapamazdı. Arkalarda biryerde Toprakta yerini almıştı. Kızkardeşini tanımaya fazla fıratı olmamış olsada oda yas tutuyordu onun için. Onunda teselliye ihtiyacı vardı, onu neden Miran kadar düşünmüyordu?
Toprak kızkardeşinin öldüğünü öğrendiğinde acı ve pişmanlık içinde sokaklarda dolaşmış, kendini duvarlara vurmuş kan revan içinde kalmıştı. İstediği olmuştu, nefret ettiği insan cehennemi yaşıyordu şu an, belkide ölmeyi istiyordu. Kızı mezarda oğluda ölümün eşiğindeydi. Mianın yanması bunun yanında parmağına batan bir kıymık bile değildi. Toprak kendini kandırıyordu, onun şimdiye kadar yaptığı hiçbir şey Zafer beyin canını acıtmazdı:
- Benide birazcık sevseydin, önemseseydin baba! Yanında olmama izin verseydin! Canından can gidiyor değil mi şimdi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ceylan- Hayallerinin peşinden giden kız
Roman d'amourCeylan hayalini kurduğu geleceğe doğru yol alırken, hayatın onun için çok daha başka planları vardır. Hiçbir şey istediğimiz gibi gitmez her zaman. Bazen iyiki de olmadı deriz ya da tam tersi kadere suç atarız. Unuttuğumuz birşey var ki: Mevla g...