Miranın atölyede hummalı çalıştığı bir anda telefonu çaldı. Arayan numarayı tanıyamadı:
- Alo, Miran.
- Miran? Ben Toprak. Nasılsın?
- Toprak?Elindeki işi bıraktı:
- Hiç beklemiyordum.
- Nasıl olduğunuzu merak ettim.
- Hım... biraz geç kalmadın mı bunun için?
- Zamana ihtiyacım vardı. Arkamda bırakmam gereken çok şey vardı.
- Bırakabildin mi peki?
- Çabalıyorum diyelim. Sana birşey sormak istiyorum...Uzun zamandır içimi kemiriyor, aklımdan çıkaramıyorum. Ceylan... Ona söyledin mi? Kaçırıldığında seninle yaptığım pazarlığı biliyor mu?
- Söylemedim.Hattın diğer tarafında derin bir iç çekiliş duydu. Miran canı sıkılarak:
- Hala Ceylanın seni kötü bilmesinden mi korkuyorsun? Oysa ona gerçek yüzünü çok daha önce göstermiştin. Ondan istediğin şeyi unuttun mu?
- Biliyor muydun?
- Evet, ama Ceylan için, o istedi diye susup oturdum. Yoksa seni elimden kimse alamazdı!
- Ne desen haklısın. Öfkeden kıskançlıktan gözüm kör olmuştu. Onun seni sevmesini hazmedemedim. Bencillik ettim, zorla güzellik olur sandım. Ne kadar çok seversen, o kadar zor vazgeçiyorsun. Canım o kadar yanıyordu ki, sizinde canınızı acıtmak istedim. Sevmenin sevdiğinin mutluluğunu istemek olduğunu daha yeni yeni öğreniyorum. Leylayı tanıdıktan sonra çok değiştim.
- Leyla mı?
- Sevgilim, biz nişanlanıyoruz. Seni aramamın sebebi buydu aslında, sizi nişana davet etmek. Gelirsiniz değil mi?
- Bak Toprak biz...
- Lütfen... Hemen hayır deme, önce bir düşün.
- İyi bir fikir olduğunu sanmıyorum. Bizi yeniden hayatına dahil etmen...
- Hatalarımı tamir etmeye çalışıyorum.
- Gerek yok, geçmiş şeyler...
- Geçmemiş, bana öfkelisin hala. Kötü bir niyetim olmadığına seni nasıl inandırabilirim?
- Üzgünüm, vicdanını rahatlatmak için biraz geç kaldın. Iç huzurunu böyle sağlayamazsın.
- Anlasana! Hatalarımla yüzleşmek istiyorum! Bazı şeyleri aştığımı size göstermek istiyorum! Yıllar sonra hafızanızda kötü biri olarak değil, mutlu ve mutlu eden biri olarak hatırlanmak istiyorum. Söylemesi garip ama siz benim tek yakınımsınız. Ben küçük Ceylanın dayısıyım, unutma bunu!Sustu, sesini sakinleştirerek:
- Görmeyeli büyümüştür. Nasıl? Iyi mi?
- İyi.
- Ceylan ve bebek.
- Onlarda iyi.
- Adı ne bebeğin?
- Emir.
- Erkek demek.
- Benim kapatmam lazım artık.Toprak yalvaran bir sesle:
- Gelmeyecek misiniz?İçinden "hayır" demek geliyordu ama birşey onu bundan alı koyuyordu. Neydi bu şey? Nefesini bıraktı:
- Bilmiyorum.Genç adam olumlu bir yanıt almış gibi sevindi:
- Tamam. Ben tekrar ararım.Telefon kapandıktan sonra Miran işine konsantre olamadı. Aklı Toprakta kalmıştı. Neden kestirip atmamıştı? Galiba biliyordu. Yaklaşık üç sene öncesine gitti, Ceylanla arasını düzeltmek istediği vakite. Bir zamanlar Ceylan ona istemeye istemeye bir şans vermişti ve şimdi geldikleri yere bakınca bağışlamanın önemini bir kez daha anlıyordu. Herşeyi göze alarak attığımız en küçük adımın bile sonucu ne kadar büyüktü. Onun hayatını değiştirmişti. Madem Toptak bu adımı atmaya cesaret etmişti, değiştiğini göstermek istiyordu, tıpkı onun gibi bir şansı hak ediyordu. Ya Ceylan? O buna ne diyecekti?
Ceylan evden çıkmak üzereydi. Bebeğini büyük bir şalla önüne bağladı. Onu yanından ayırmıyordu. Daha çok küçüktü, bakıcıya vermeye kıyamıyordu. Kızı kreşteydi, zaten onu gün boyunca görmemek yeterince zordu. Emir bebek annesinin sıcacık göğsünde uyuyordu şimdi. Genç kadın randevusu olduğu ajansa geldiğinde kocasını arayıp haber verdi:
- Geldim.
- Oğlum ne yapıyor?
- Rahat yeri buldu uyuyor, tıpkı babası.
- Senin dayanılmaz sıcaklığına nasıl karşı konulabilir? Atölyeye kaçta geliyorsun?
- İşi bağlayayım, ordayım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ceylan- Hayallerinin peşinden giden kız
RomanceCeylan hayalini kurduğu geleceğe doğru yol alırken, hayatın onun için çok daha başka planları vardır. Hiçbir şey istediğimiz gibi gitmez her zaman. Bazen iyiki de olmadı deriz ya da tam tersi kadere suç atarız. Unuttuğumuz birşey var ki: Mevla g...