Zaman yavaşlamıştı, o an her şeyin başladığı ve bittiği andı sanki. Vücutları, içinde barındırdığı tüm hormonları salgılıyordu. Enis sorusunu yeniledi
''YUKARI ÇIKMALARI NE KADAR SÜRER!''
Doğukan dostlarına bakıyordu. Hemen yanı başında duran sevgilisi harekete geçmek için komut bekliyordu. Alara köşede dizlerinin üzerine çökmüş ağlıyordu. Kaan ise bilinçsiz bir şekilde öylece yatıyordu. Bakışlarını Enis'e çevirdi. Boğazındaki kesik hala kanıyordu, yüzündeki kandan tanınmaz haldeydi.
''DOĞUKAN!'' diye yeniden bağırdı Enis.
Kafasını silkeleyip birden ayaklandı, ''Her an gelebilirler...'' Bu cevaba karşılık herkesin iyice gerildiğini fark etti. ''
"Kaçmalıyız." diye fısıldadı Beren.
''NEREYE!'' dedi Alara ağlamasını bırakıp, oturduğu yerden ayaklanmıştı.
Doğukan bakışlarını kapıya çevirdi ve düşündü. Aklına bir kaçış yolu gelmişti, fakat bu delice bir işti. Enis'e döndü
"Bütün sırt çantalarının içini boşalt ve buraya getir." Enis başıyla onayladı ve harekete geçti. ''Beren, bütün suları, odamdaki çantalardan birine doldur. Ne kadar sığarsa o kadar koy." Beren de başını salladı ve suları almaya gitti. "Alara, sen de makarnaları ve diğer gıda ürünlerini önce havlulara sar, sonra da Enis'in getirdiği çantalara doldur. Patlayıp uçuşurlarsa bize bir hayrı dokunmaz." Alara, uçuşma ve patlama kısımlarından pek bir şey anlamasa da hemen işe koyuldu. Doğukan da kapıya doğru yöneldi ve daire kapısını açıp merdivenlerden aşağı baktı. Virüslüler henüz birinci kattaydı, seslerini duyabiliyordu. Çatıya doğru yöneldi. Kendi evlerinin çatısından, Mehmet beyin çatısına bir telefon kablosu uzanıyordu. Doğukan, kablonun diğer tarafının sağlam olduğunu biliyordu fakat bu tarafı inşaat esnasında biraz hasar görmüştü. O kablonun bağlantı kısmını başka bir halatla sardı ve inşaat halindeki kolonlardan birine sıkıca bağladı. Aşağı baktığında ise düzinelerce aylağın etrafı sardığını gördü. Dehşet içinde aşağıdaki manzarayı izliyordu. Düzinelerce insan, dönüşmüştü ve saldırıyordu. Kesinlikle buradan gitmeleri lazımdı. Üstelik tek çıkış yolu, bu telefon kablosuydu. İki evin arasında yirmi beş veya otuz metre kadar bir mesafe vardı. Doğukan, önce çantaları Mehmet beyin çatısına fırlatacak, ardından da herkesi ipten geçirecekti. Kafasında olacakları iyice kurguladı ve yeniden aşağı inip kapıyı kapadı. Bunu yaparken de geçerken virüslüleri kontrol etmişti.
Tekrar aşağı indiğindeyse her şeyi hazır ve Kaan'ı uyanmış halde gördü, hemen başında ise Enis vardı.
''Şimdi sırası değil, herkes toplansın. Çatıya hemen!'' diye girişti Doğukan.
Kaan olanlara anlam veremiyordu, elini kafasının arkasına attı ve sızıyı fark etti. Kaşlarını çatmıştı, alkolün etkisi de gitmişti. Hiçbir şey demeyip denileni yaptı ve çatıya doğru yöneldi. En arkadan Enis çıkmıştı ve ardından çatının demir kapısını kapayıp önüne de demir bir çubuk sıkıştırdı. Virüslüler ikinci kattaydılar ve sesleri gittikçe artıyordu.
"Çantaları karşı çatıya fırlatabilirim. Bizim ev daha yüksek, her türlü ulaşır." dedi Doğukan sakince.
Herkesin bakışları Doğukan'a çevrilmişti.
''Ebrar nerede?'' diye sordu Kaan.
"Bu delilik!" diye bağırdı Alara. Tam o sırada demir kapıdan bir ses yükseldi, ardından bir ses daha. Virüslüler çatıya kadar ulaşmıştı ve kapıyı itiyorlardı. Beren iki çantanın içine erzak doldurmuştu. Biri makarnalar diğeri de bisküviler ile doluydu. Önce bisküvilerin olduğu çantayı fırlattı Doğukan. Tam çatının ortasına inmişti. Sonra da makarnaları fırlattı. Fakat çanta duvarın köşesine çarpıp aylakların arasına düştü. Ardından da Enis'ten su şişelerinin ve konservelerin olduğu çantayı aldı. Enis, Doğukan'a bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zombi Salgını / Felaketin Şafağı
Mystery / ThrillerArtık evrende ölüm hüküm sürecek... Ölüm zayıf bir insanı yakaladığında; onuru, aşkı, sevgiyi ve vefayı unutturur. Fakat bazıları dünyanın yeni düzeni ile iç içedir, ölümün masasına oturup şeytan ile pazarlık yaparlar. Tanrılar, inananlarını unuttu...