Doğukan gülümsedi, başını hafifçe Erkan'a döndürdü. O sert görünüşlü ihtiyarın gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Melih şapkasını çıkardı, saçları gözlerine düşmüştü. Aracın kasasından indi, keskin bakışlarıyla karşısında duranlara baktı. Doğukan ile göz göze geldiler, kömür karası gözleriyle eski dostuna bakıyordu. Ellerini iki yana açtı.
''Yeniden sahnedeyim!''
Birkaç adım daha attı ve durdu, babasına bakıyordu bu seferde. Hiçbir şey demeden gülümseyerek babasına baktı bir süre, Erkan da gülümsüyordu. O da birkaç adım attı ve kollarını açıp oğluna sarıldı. Belki de doğduğundan beri babasına ilk sarılışıydı bu. İçten ve sertlikten uzak tamamen saflık ve sevgi içeren bir kucaklaşmaydı.
Doğukan duraksamıştı, olanlara anlam vermeye çalışıyordu. Enis, Alara, Mehmet amca, Beren'in ailesi ve belki de şimdiye kadar tanıdığı tüm insanlar ölmüştü. Fakat bunlardan uzak, tüm o yılların ardından tanıdık bir yüz görmek ona tüm geçmişi bir anlığına da olsa unutturmuş gibiydi. Gözündeki Melih çok değişmişti, artık çocuk gibi görünmüyordu. Yüzünde birikmiş sakalları ve giydiği siyah, yakadan kürklü ceketi ile bu dünyaya ait gibiydi. Değişmeyen tek şeyin bakışları olduğu kesindi. Biçimli kaşlarının altındaki kısık gözlerinin verdiği duygu hala aynıydı. Kahverengi uzun botları, ellerine geçirdiği deri eldivenleri, siyah bol kesim pantolonu ve geriye yatırdığı saçlarıyla yıllardır bu dünyanın içinde yaşıyor gibi gözüküyordu.
Babası ile hasret gideren Melih, eski dostuna doğru yaklaştı ve gözlerinin içine tüm yoğunluğu ile bakıp konuştu.
''Zayıflamışsın.''
''Kilo almışsın.''
Melih hafifçe gülümsedi ve beş yılın ardından tekrardan kucaklaştılar.
Aracın önündeki uzun saçlı kız yaklaşıp önde olan Beren'e elini uzattı. ''Ben Sevilay. Sanırım soyadıma gerek yok, çünkü artık bir hükmü yok.''
Sevilay ve Beren tokalaşırken Erkan, Sevilay'a bakıyordu.
Kız donuk bir şekilde sırıttı ve Erkan'a dönerek anlatmaya başladı.
''Sorgulayıcı bakışmalar dile gelmeden anlatayım.'' Melih'in yanına doğru geçti ve devam etti. ''Eczanenin birinde kalan ilaçları topluyordum, ailem ve tüm dostlarım gitmişti. Bilirsiniz... Ben raflardaki kalan şeyleri toplarken Melih arkamdan sessizce gelip bıçağını boğazıma dayadı. Tanışmamız böyle oldu.'' sırıttı, bakışlarını Melih'e çevirmişti. ''Neyse ki o bıçağı yerine geri koydu da şu an aranızdayım. Bir araba bulup beraber takılmaya başladık, tahmin edersiniz ki bolca iletişimimiz oldu. Ben ona ailemden bahsettim, o da bana. Sizi bırakıp gittiği için ne kadar pişman olduğundan yakınıp duruyordu.'' Kafasını gökyüzüne kaldırdı. ''Çok uzun süredir onunlaydım, ya da ne kadar olduysa işte. Oldukça eskiymiş gibi geliyor... Çoğu zaman birbirimize yardımcı olarak hayatta kaldık. Yine bir gece otururken konu babasından açıldı. Burada bir kulübeniz varmış, gidip bakmak konusunda nihayet onu ikna edebilmiştim. Nihayetinde buradayız işte.''
Eren de arabadan inmiş arkada bekliyordu. Melih onu fark edip gülümsedi ve bir el işareti yaptı.
''Gelsene lan!''
Eren utanırcasına tebessüm etti, yavaşça Melih'e yaklaştı ve sarıldı. Ne hissedeceğini, hislerini nasıl ifade edeceğini bilemiyordu. Melih hala eski Melih gibiydi, şakacı ve sevecendi ama kesinlikle içindeki sertliği de hala barındırıyordu.
''Nereye kayboldun?'' diye sordu Doğukan Eren'e bakarak.
''Dün siz gidince bir şeylerin ters gittiğini düşündüm. Birkaç mekan gezip faydalı bir şeyler bulduktan sonra mekanı basmayı planlıyordum ki sabah olmuş... Sabah da yoldayken yangın dikkatimi çekti. Sonra da Melih'e ve Sevilay'a rastladım. Biz bile henüz sarılma fırsatını bulamadan sizden bahsettim işte. Hızla buraya geldik.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zombi Salgını / Felaketin Şafağı
Mystère / ThrillerArtık evrende ölüm hüküm sürecek... Ölüm zayıf bir insanı yakaladığında; onuru, aşkı, sevgiyi ve vefayı unutturur. Fakat bazıları dünyanın yeni düzeni ile iç içedir, ölümün masasına oturup şeytan ile pazarlık yaparlar. Tanrılar, inananlarını unuttu...