Bölüm 11 -ISIRILDIM-

715 105 26
                                    

"Zaman daralıyor!"

Doğukan'ın kafasının içinde bir çan gibi çalıyordu bu cümle. Hızla şarjörü çıkardı ve mermilere baktı. Tek bir mermisi hazırda bekliyordu, kaşlarını çattı. Nefes alıp vermeyi kesmişti. Silahı elinde, içindeki tek kurşunu ile bekliyordu. Saliseler içerisinde sırtından terler süzülmeye başladı ve kalp atışları gittikçe hızlanıyordu. Elleri titrerken silahını doğrulttu.

Seçim yapması gerekiyordu...

Bir yanda eski dostu Melih, diğer yanda da çok sevdiği babacan abisi Erkan vardı. Fakat artık düşünmeye de vakit kalmamıştı. Normalde vücut beyni takip ederdi, ama bu sefer beyin hakimiyetini yitirmiş, vücudu takip etmişti. Beklemeden, silahını Erkan'ı kavrayan aylaklardan birine doğru yöneltmeyi seçti ve silahı ateşledi. Mermi kovandan ayrıldı, daha silahın geri tepmesini hissedemeden kurşun aylağın omzunu deşip geçmişti. Desert Eagle silahının magnum kurşununun etkisiyle de aylağın kolu gövdesinden ayrılmıştı. Fakat eli hala Erkan'ın omzunu kavramış halde asılı duruyordu. Erkan aylağın kanıyla kaplanmıştı, bir yandan görüşünü düzeltmeye çalışırken diğer yandan da aylakların diğer ellerinden kurtulmaya çalışıyordu.

"Orospu çocuğu!" diye hırladı yine Doğukan. 

Şimdi de ne yapacağını bilemiyordu. Etrafına bakınmaya başladı, bir taş bulmayı umuyordu.  Birden yerde duran baltayı fark etti. Baltayı sıkıca kavradı ve Erkan'a doğru koştu. Erkan'ı tutan aylağı haklamak için baltayı havaya kaldırmıştı ki, çitlerin dibindeki diğer aylak  Doğukan'ı tutmaya çalıştı. Doğukan, havada tuttuğu baltayı son gücüyle yanına doğru savurdu. Ölünün kafatasını adeta bir kılıç gibi biçimli bir şekilde yarıp geçmişti balta. Kafatasının üst kısmı ise fırlayıp gitmişti. Nihayet fırsatı bulmuştu, golf oynarmış gibi baltayı alttan savurdu, aylağın kafasında kocaman bir yarık açmıştı ve o yarık çimleri sularcasına siyah sıvısını etrafa fışkırtıyordu. Bundan nasibini en çok alan da yine Erkan olmuştu. Kararmış ve kokuşmuş kan ikisinin de üstüne bulaşmıştı. Erkan'ın pek umurunda değildi ama Doğukan etkilenmişti. Zaten bunu kusacakmış gibi bir yüz ifadesiyle de göstermişti. Üzerindeki siyah kabanını çıkartıp, yüzünü iyice temizledi ve yeniden üzerine giydi. Erkan ile göz göze geldiklerinde öylece donakaldı. Aklına Melih gelmişti. Gözlerini kapadı ve derin nefes aldı. Ardından da başını umutsuzca Melih'e doğru çevirdi.

Melih, elindeki hançeri pantolonuna sürerek kandan arındırıyordu.

Ziyadesiyle canlı, kanlı görünüyordu.

Yerde yatan virüslüye bir süre baktı, hançerini kadının gömleğine de sürerek iyice temizledikten sonra beline takıp Doğukan'ın yanına geldi. Hafifçe kafasını kaldırdı ve Doğukan'ın gözlerine baktı.

''Bir dahaki sefere aile üyeleriniz hakkında tam sayı verirseniz, ölümle burun buruna gelmem gerekmez.''

Doğukan kafasını eğdi, Eslem'e doğru baktı. Sonra da yerde yatan anneannesine çevirdi bakışlarını. Kaşlarını çattı ve Melih'e doğru baktı. Hiçbir şey diyemiyordu. 

Melih hançeri eline aldı ve akrobatik hareketler yapıp Doğukan'a gösterdi. Sonra da sırıttı ve konuştu. "Onun adı Damn Boy, böyle anlarda hep yanımda!" birden duraksadı, arkasına döndü ve yerde yatan cesede baktı. Gözlerini kapadı, üzüntüsünü belirtmek istiyordu lakin bunu yapmak istemedi. Yeniden gülümsemesini takındı.

Doğukan kaşlarını kaldırarak Melih'e baktı. "O nasıl bir isim amına koyayım?" bakışıydı bu.

"Nazar etme ne olur, çalış senin de olur." dedi Melih. Ardından da kendi esprisine güldü. Doğukan hala ciddi olup olmadığını kavramaya çalışıyordu. Melih'in iyi bir mizahi yanı vardı, ama bunlar yine eski dostlarından biri olan Veysel'in boktan esprilerinden biri gibiydi.

Zombi Salgını / Felaketin ŞafağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin