Melih huzur içinde uyandı. Tertemiz çarşafların güzel kokusu onu mest ediyordu. Kafasını sağa çevirdiğinde ise sobanın üzerinde çaydanlığı ve onu düzeltmeye çalışan Çakır'ı gördü. Çaydanlığın hemen yanında birkaç tane pişmiş kestane duruyordu. Dumanı tüten kestanelerin sobanın üzerinden alınmasının vakti gelmişti. Yavaşça doğruldu ve gözlerindeki çapakları temizledi. Ardından da kafasının arkasındaki sızıyı hissetti. Dikişler daha tazeydi, Çakır'a seslendi.
"Kestanelerin yanmak üzere."
Çakır şaşkınlıkla döndü ve yatakta doğrulmuş, dirseklerinin üzerine yaslanan Melih'i gördü. Yine şaşkınlıkla sordu;
"Ne?... Ne diyorsun oğlum sen?"
Hala şaşkınlık içinde olan Çakır, arkasını döndü ve poposuna baktı.
Kestaneyi yanlış yerde arıyordu.
Melih güldü ve kaşlarını kaldırarak işaret etti; " Sobanın üstündekiler..."
Çakır bir kahkaha attı ve sobaya döndü, fakat kahkahası kısa sürmüştü çünkü kestaneler yanıyordu. Bir bıçağın yardımıyla hepsini ufak bir tepsiye aldı ve yere indirdi. Sonra da aralarından sağlam olanlarını seçti ve birini kendi yerken birkaç tanesini de Melih'e uzatıp konuştu; "Seni daha tanımıyorum ama kanım ısındı dostum, lakin şunu bilmelisin ki Kestel'de kamp falan yok. Oraya gitme fikrinden bir an önce vazgeçmelisiniz."
Melih, Çakır'ın uzattığı kestaneleri aldı ve aralarından en dolgun olanını seçti. İki ön dişini geçirip kabuğunu araladı. Eliyle soyduktan sonra da bir lokmada ağzına attı.
''Kestane için teşekkürler, Çakır.'' iyice yutkunduktan sonra devam etti. ''Seni bilmem, daha doğrusu sizi bilmem ama ben oraya gideceğim. Ufak grupların sonu hep aynıydı, eğer cidden öyle bir kamp varsa oraya gitmeyi denemekten zarar gelmez he?''
''Eren Çakır da diyebilirsin...''
''Eren...''
''Aynen.''
''Eren diye bir dostum vardı. Ona da Yaşar Eren derdik... Çok uzun zaman önce tabi, çocukken.''
''Onu hala hatırlıyorsan uzun zaman yanında bulunmuş olmalı.''
''Bulundu... Yakın bir zamanda, yakın bir dostum yine yakın bir dostum olan Eren'i öldürdü.''
''İlginç ve trajikmiş.'' diye mırıldandı Çakır, birkaç kestane attı ağzına.
''O yüzden sana Çakır diyeceğim.''
''Fark etmez, söyledim sadece.''
Bir süre sessizlik oldu, birkaç kestane daha yedikten sonra Çakır, Melih'e döndü.
''Orada kamp yok, gidip civardaki kadavralara kendini öldürteceksin.''
''Merak etme.''
Çakır ısrarcı bir tavırla bir şeyleri diretiyor gibiydi, Melih de bunun farkındaydı ama belli etmiyordu. Bu iş her neyse kokusu yakında çıkacaktı.
''Bak...'' diye başlamıştı Çakır sözüne, o sırada Neşet içeri girdi.
Gözleriyle odayı bir süre süzdükten sonra Melih'e bakıp gülümsedi. ''Toparlanmışsın.''
![](https://img.wattpad.com/cover/54622145-288-k65724.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zombi Salgını / Felaketin Şafağı
Mystery / ThrillerArtık evrende ölüm hüküm sürecek... Ölüm zayıf bir insanı yakaladığında; onuru, aşkı, sevgiyi ve vefayı unutturur. Fakat bazıları dünyanın yeni düzeni ile iç içedir, ölümün masasına oturup şeytan ile pazarlık yaparlar. Tanrılar, inananlarını unuttu...