''Gördüm diyorum Alara! Gözlerimle gördüm!''
''B.. Belki de...''
''Hayır.'' diye girişti Enis, sesi titriyordu. ''Ne gördüğümü biliyorum. Zavallı adamı parçalarına ayırmış öylece yiyordu.'' Gözlerini kapadı ve derince bir nefes aldı. Alara'ya yaklaştı ve gözlerinin içine baktı. ''Ne olursa olsun sözümden çıkmayacaksın... İşler karışacak, bunu görebiliyorum. Hayatım... Hayatım boyunca ne kazandıysam, ne kaybettiysem kendi kararlarım yüzündendi. Seni de bu kararlar doğrultusunda kaybetmeyeceğimi adım gibi biliyorum. Beren'in söylediklerine bakarsak toparlanması güç olacaktır. Bunun üstesinden geleceğiz. Aklından çıkarma bunu.''
''B... Biliyorum. Beren'e üzülüyorum. Korkuyorum.''
''Üzülmeni anlıyorum, inan benim de kalbim sızlıyor. Beren'in ailesi... Halası bize ne güzel kahvaltılar hazırlardı. Göreceklerine hazırlıklı olmalısın, seni koruyacağım merak etme.''
***
''Fazla düşünmemeye çalış.''
Beren sessiz kalmıştı.
''Biliyorum tüm bu yaşanılanlar çok güç. Ben bile hala etkisindeyken seni düşünemiyorum bile ama güçlü olmak zorundasın. Pes edemezsin. Hele ki böyle bir dünyada asla...''
Bakışlarını sevgilisine çevirdi, bu bakışları tanımıyordu Doğukan. Donuk bir öfkeydi bu.
''Ne bilirsin ki? Düşünme demesi kolay geliyor sana değil mi? Evet kolay geliyor, işte bende bunu biliyorum...''
''Beren, olan oldu. Bende ilk başta bunun şokunu yaşadım ama aradan dört gün geçti. Sürekli geçmişte kalırsan devam edemezsin. En son ne zaman ağladım onu hatırlamıyorum bile. Bu virüsten önce bile bir yakınım vefat ettiğinde gözyaşı dökemez haldeydim ben. Devam etmek zorundasın, zorundayız.''
''Biliyorum... Kolay değil. Deneyeceğim...''
''Ben yanındayım.''
***
Herkes montunu üzerine geçirmiş bulabildikleri sıcak noktalarda konumlanmıştı. Enis mutfağın bulunduğu yerdeki balkonda sigarasını içiyordu. Kapüşonunu kafasına geçirmiş öylece dışarıyı süzüyor, bir yandan da düşünüyordu.
Amerikan mutfak olduğu için, koridordan içeriye geçerken balkonun camından Enis'i gördü Doğukan. Umursamayıp devam etti ve oturma odasına geçti. Alara kağıt kalem almış bir şeyler karalıyordu. Biraz yaklaşıp yanına oturup çizdiği şeylere baktı. Kara kalem çalışması, ilk bakışta pek bir şey anlaşılmayan çizimlerdi bunlar.
''Ne şimdi bunlar?'' diye sordu.
''Kafamın içindekiler.'' diye yanıtladı Alara ve kağıdı kaldırıp Doğukan'a gösterdi. ''Ne zaman bir savaş versem, genelde bu kendimle verdiğim savaş olur. Karalama gibi gözükse de dikkatli bakarsan birkaç detayı fark edebilirsin.''
Doğukan kağıdı eline aldı ve odaklandı.
''Şuradaki karalama maymuna benziyor.''
Alara sırıttı. ''Hayır, o karakterimin bölünmüş olması. Bir yanım bağırırken diğer yanım uysal kalmaya çalışıyor. Elinde tuttuğu şey de muz değil, mikrofon. Kabloyu takip edersen kopuk olduğunu görürsün. Yani sesini duyuramıyor...''
''İlginçmiş.'' diye mırıldandı Doğukan kaşlarını çatarak.
''Beren ile nasıl gidiyor?''
Kağıdı masaya bırakıp arkasına yaslandı Doğukan, iyice yerleşti. ''Kendi bilir. Sinirimi bozuyor sadece, elimden geleni yaptığımı düşünüyorum onun için. Zayıf kalmayı tercih etmesi benim elimde olan bir şey değil. Ellemeyeceğim, kendi farkına varıp düzelirse düzelir. Acelem yok.'' Alara'ya dönüp imalıca baktı, sesini tokalaştırarak. ''Acelesi olmayan her yere yetişir.'' diye ekledi. Alara yüzünü ekşitti ve kafa sallamakla yetindi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zombi Salgını / Felaketin Şafağı
Mystery / ThrillerArtık evrende ölüm hüküm sürecek... Ölüm zayıf bir insanı yakaladığında; onuru, aşkı, sevgiyi ve vefayı unutturur. Fakat bazıları dünyanın yeni düzeni ile iç içedir, ölümün masasına oturup şeytan ile pazarlık yaparlar. Tanrılar, inananlarını unuttu...