Gökyüzünü izliyordu Doğukan. Kızıl semada yıldızlar yavaşça kendini belli ediyordu. Ellerini, ayaklarını hissetmiyordu, ağzı kurumuştu ama onun da farkında değildi. Üzerindeki keskin leş kokusu genzini yakıyordu. Yaklaşık yarım saattir asfaltın üzerinde öylece yatıyordu.
Gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı. Gözlerinden birer damla yaş süzüldü. Gövdesindeki basıncı yeniden hissetti. Üzerinde iki tane aylağın cansız bedeni duruyordu.
***
Bundan yarım saat önce Mehmet amcasının tabancasını çenesine dayamıştı. Kendi hayatına son verecekti. Beren, Eslem, Erkan, Nur... Hepsi ölmüştü. Antalya'ya kadar herkesi peşine sürüklemişti. Sadece ailesini kurtarmak istiyordu, onlara yardım etmek istiyordu ama bir sürü insanın ölümüne sebep olmaktan başka hiçbir şey yapmamıştı. Kardeşine daha yeni kavuşmuştu ancak onu kaybetmesi de çok sürmedi. Daha fazla yaşamanın ne anlamı vardı ki? Parmağı tetiğe gitti hızlıca, düşünmeye gerek bile yoktu. Sevdikleriyle kavuşmaya hazırdı ve sonsuz bir yolculuğa çıkmak üzereydi.
Arkasından gelen bir ölünün sesini duydu. Umursamıyordu...
Aylak, Doğukan'ı omzundan kavradı ve boynuna doğru eğildi. O anda tetiğe dokundu Doğukan. Hayatta kalma içgüdüsüyle aylağın kafasına sıkmıştı. Ölünün beyni, kanı olduğu gibi üzerine döküldü. Kulağındaki keskin çınlama iyice dengesini bozmuştu, bir süreliğine görüşü bulanıklaşmıştı ancak yavaşça düzeliyordu. Aylak, Doğukan'ın omzuna doğru düşmüştü ve oldukça ağır bir vücudu vardı, Doğukan da çok yorgundu. Devrilmek üzereydi ancak üzerine bir aylak daha geliyordu. Dizlerinin üzerinde durduğu yerden Erkan'ın baltasına uzandı. Baltayı tüm gücüyle kavradı ve üzerine gelen aylağa savurdu. Aylağın karnını yarmıştı ve karnından çıkan bağırsaklarının hepsi yine Doğukan'ın üzerine dökülmüştü. Kan revan içindeydi. Saçı ve hafiften uzamış sakalları kırmızıya boyanmış, kıyafetlerine ise bağırsak parçaları ve beyin sıvıları yapışmıştı.
Aylak da dizlerinin üzerine çökmüştü. Doğukan ile göz göze gelmişlerdi. Bir süre aylağa baktı, aylağın beklemeye niyeti yoktu. Doğukan'ın üzerine atıldı ve onu devirdi. Şimdi üzerinde cansız bir aylak, bir de onu parçalamaya çalışan başka bir aylak vardı. Virüslü, Doğukan'ın çenesinden bir parça almaya çalışıyordu. Sağ kolu, hareketsiz olan aylağın altında kalmıştı. Kolunu kurtardı ve iki eliyle aylağın kafasını yakaladı. Başparmakları aylağın gözlerine denk gelmişti, diğer parmaklarıyla da aylağın kafasının arkasını yakalamıştı. Aylağı ittirmeye çalışıyordu ancak gücü kalmamıştı. Kalan son gücünü toplamıştı, başparmaklarını aylağın gözlerinden içeri soktu. Yüzüne aylağın beyninden akan siyah sıvı dökülüyordu. Diğer parmaklarıyla başparmağını birleştirmeye çalışıyordu. Biraz daha sıktıktan sonra aylağın şakak kemiklerini avuçlarında hissetti. Üzerine oluk oluk kan akıyordu. Öfkesinin biriktiğini hissetti, iyice bastırdı ve aylağın kafasını patlattı. Şakak kemiklerini parçalamıştı, parmaklarının uçlarında aylağın beyin dokusunu hissediyordu. Adeta kan banyosu yapmıştı. Bu aylak da üzerine devrilmişti, kalkmak istemiyordu Doğukan. Öylece yattı asfaltın üzerinde.
***
Çevresinde belki de binlerce ölü dolaşıyordu. Etrafa bakındı bir süre yattığı yerden. Tabancasının ileri savrulmuş olduğunu gördü. İçindeki acıyı ve nefreti yeniden iliklerine kadar hissetti. Ölüleri üzerinden attı ve tabancaya sarıldı. Tabancayı yine çenesine dayadı, bu sefer hiç duraksamadan tetiği sıktı. Ancak duyduğu tek şey klik sesiydi. Tabancanın mermisi kalmamıştı, sonuncusu da o aylağa gitmişti. Aylaklar hala etrafında geziniyorlardı, Doğukan'a hiçbir şekilde karışmıyorlardı. Tabancasını beline koydu ve bakınmaya devam etti. O sırada bir aylağın ona sürtündüğünü hissetti. İrkilip hızlıca bir adım geri çekilmişti, aylak da onun üzerine bir adım geldi. Aylakla aralarında elli santim bile yoktu. Öylece bakışıyorlardı. Virüslünün yüzünü inceliyordu Doğukan. Elmacık kemikleri iyice belli oluyordu, belli ki eskiden bir kadındı. Hem de güzel bir kadın... Kahverengi saçları, boynundaki melek kolyesi, krem renkli eteği. Eskiden o da yaşıyordu, o da bir insandı ama artık yoktu, sadece bedeni dünya üzerinde gezinmeye devam ediyordu. Aylak yavaş yavaş uzaklaştı, Doğukan aylağın gidişini izliyordu. O sırada daha fazla aylağın geldiğini görüyordu. Bir an ölüp ölmediğini kontrol etme ihtiyacı duydu. Aylakların ona saldırmadan geçip gitmesi, sanki kendisi de onlardan biriymiş gibi davranmaları çok korkutucuydu. Yaşadığını hissediyordu. Yere eğildi ve baltayı aldı. Devrilmiş, orada öylece yatan tıra doğru yürümeye başladı. Tırın önüne geldiğinde Beren'in cesedini bıraktığı yeri gördü. Neredeyse sadece kemikler kalmıştı. Dizlerinin üzerine çöktü yeniden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zombi Salgını / Felaketin Şafağı
Mistério / SuspenseArtık evrende ölüm hüküm sürecek... Ölüm zayıf bir insanı yakaladığında; onuru, aşkı, sevgiyi ve vefayı unutturur. Fakat bazıları dünyanın yeni düzeni ile iç içedir, ölümün masasına oturup şeytan ile pazarlık yaparlar. Tanrılar, inananlarını unuttu...