Multimedya : Yağmur〰〰〰〰〰〰〰〰〰〰〰〰〰〰〰
Yeni okul, yeni bir hayat... Mecburen devam etmek zorundayım.
İstanbul 'a taşınmamızla hayatım bir anda değişti. Altı gündür bu şehirdeyiz. Ve ben buraya alışmak istemiyorum. Annemi tam on iki yaşındayken kaybetmiştim. Hem de gözlerimin önünde. O zamanları çok net bir şekilde hatırlatmasam da bazı olayları net bir şekilde biliyordum. Hatta bazen rüyalarımda parça parça bir şeyler görüyorum. Annemin çığlıkları, o adamın iğrenç kahkahaları. Bazen düşünüyorum da neden annem yerine ben ölmedim. Hem fena mı olurdu? Dünyadan bir geveze eksilmiş olurdu işte!Annem yaşarken sürekli eğlenceli şeyler yapardık. Hatta bir keresinde bir delilik yapıp yoldan geçenlere kendi fotoğrafımızı gösterip 'bu kişileri gördünüz mü? ' diye sormuştuk. İkimiz de deli dolu, hayatı seven ve birazcık da gevezeydik. Sanırım bu yönden anneme çekmişim. Ama onu kaybettikten sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Annemi kaybettiğimde yaşamanın anlamsız olduğunu düşündüm. Birkaç ay resmen etrafta ruh gibi dolaşıyordum. Eskisi gibi gülmüyordum, pek fazla konuşmuyordum, hatta yemek yemek bile istemiyordum.
Ama babam, benim canım babam sırf beni geri kazanmak için bana hem babalık hem de annelik yaptı. Onun sayesinde aslında yaşamanın mükemmel bir şey olduğunu ve ne kadar üzülürsek üzülelim geçmişi geri getiremeyecegimizi anladım. Kendisi polis. Adaleti seven ve işini çok iyi yapan biridir. Ama buna rağmen annemin katilini pardon katillerini bulamamıştı. Anlattıklarına göre annemi öldürenler öyle bir kişinin yapacağı cinsten değilmiş. Mutlaka o kişinin arkasında birileri varmış ya da bir çeteymiş. Babam tam iki yıl boyunca katilleri bulmaya çalıştı. Ama sonuç olarak onları bulamadı. Belki de profesyonel bir çetedir ve işlerini bitirir bitirmez yurtdışına kaçmışlardır. Bu benim düşüncem ama doğru olma ihtimali oldukça yüksek.
Gerçi annemi neden öldürdüklerini de hiçbir zaman anlamamıştım. Annem kendi halinde bir ev hanımıydı. Düşmanı ise kesinlikle yoktu. Herkes onu çok severdi. Babama her sorduğumda kendi düşmanlarından birinin yapabileceğini söylüyordu. Polis olduğunu için birçok olaya karışır. Yani katilleri, hırsızları ya da uyuşturucu kullananları yakaladığı için düşmanları da mutlaka vardır. Veya intikam almak isteyenler.
"Yağmur, hadi yemek hazır! "Babamın sesiyle düşüncelerimden çıkıp paytak adımlarla yanına gittim. Masayı yine her zamanki gibi enfes yemeklerle doldurmuştu. Annem öldükten sonra sırf bana daha iyi bakabilmek için yemek yapmayı bile öğrenmişti. Çoğu zaman da yemekleri birlikte yapardık.
"Yarın okulun ilk günü. Heyecanlı mısın bakalım? "Aslında ben bile bu sorunun cevabını bilmiyordum. Yarın benim için çok zor geçecek gibi görünüyordu. Ama yine de iyi şeyler düşünmeye çalıştım.
"Eh işte biraz. "Aslında çok heyecanlıydım. Çünkü beni nelerin beklediğini bilmiyordum. Sonuçta hiç sevmediğim daha doğrusu istemeyerek de olsa taşıdığımız bu şehirde kendimi çok yabancı ve yalnız hissediyordum. Babam her ne kadar beni özel okulda okutmak istese de ben kendimi ona yük yapmak istemiyordum. Zaten benim için birçok şey yapmıştı. Ve şimdi sıra bendeydi. Onu mutlu etmek için herşeyi yapacaktım. Ve bu yüzden de bir devlet okuluna kaydımı yaptırmıştık.
"Kızım bak benim içim hâlâ rahat değil. Eğer istersen yarın seni özel bir okula yazdırabiliriz." Babam böyle söyleyince istemsizce gözlerim doldu. Öyle herşeye ağlayan kızlardan değildim ama oldukça duygusaldım. Hem zaten ben ona yük olmaktan başka bir şey yapmıyordum. Ve bunun için de masrafa girmesini istemiyordum. Zengin bir aile değildik ama fakir biri de değildik. Yani şöyle özetleyecek olursam orta gelirli bir aileydik.
"Hayır baba benim kararım kesin. Hem zaten orası da okul sonuçta. Bir farkı yok. " saçma bir bahane sunduğumun farkındaydım. Ama ona bu düşüncelerimi söylersem eminim ki üzülecekti. Her ne kadar soğuk biri gibi görünse de beni çok önemsiyordu.
"Peki kızım sen nasıl istersen öyle olsun. Ama en ufak bir problemin olursa bana söylüyorsun. Anlaştık mı? " yüzüme tatlı olduğunu düşündüğüm bir gülümseme yerleştirerek "Tamam babacığım. " dedikten sonra yemeklerimizi yemeye devam ettik. İkimiz de doyduğumuzu hissetmekten sonra çıkan bulaşıkları bulaşık makinesine koyarak hızlıca odama gittim. Üzerimdeki kıyafetlerden kurtulduktan sonra pembe, üzerine minik ayıcıkları olan pijamamı giydim. Bugün benim için çok karmaşık geçmişti. Annemi düşünmek bende hep aynı etkiyi yaratıyordu. Daha fazla düşünüp üzülmemek için yatmaya karar verdim. Sıcacık yatağımda gözlerimi kapatarak uykunun beni huzurlu kollarına almasını bekledim. Yarın benim için büyük gün olacaktı.
Sabah alarmın çalmasıyla gözlerimi aralayıp uykunun huzurlu kollarına veda ettim. Sabahları erken kalkmak kadar nefret ettiğim bir şey yoktu. Gözlerim yarı açık yarı kapalı bir şekilde banyoya gittim. Yüzümü güzelce yıkadıktan sonra dişlerimi de hızlıca fırçaladım. Henüz formamı almadığım için ne giymem konusunda kararsız kaldım. Dolabımın kapağını açıp kıyafetlerime göz gezdirdim. Salaş duran siyah tişörtümü ve kısa kot şortumda karar kılıp hemen giyinmeye başladım. Giyindikten sonra sıra saçlarımdaydı. Abartılı bir şey yapmak istemediğim için düzleştirip açık bıraktım. Sıra makyaja gelince yapıp yapmamakta kararsız kaldım. Normalde günlük hayatımda makyaj yapmayan bir kızdım. Sadece özel günlerde veya canım isterse yapardım.
Ve bugün yapmak istiyordum. Mavi gözlerimi daha belirgin yapmak için kalem çekip bolca rimel sürdüm. İşte şimdi hazırdım. Aynada kendime bakıp güzel göründüğüme kanaat getirip siyah okul çantamı da omzuna takıp babamın yanına gittim. Babam mutfakta kahvaltı yapıyordu. Beni görünce kıyafetlerimi baştan aşağı beğeniyle süzdü.
"Çok güzel görünüyorsun canım. "
Gülümsedim. "Teşekkür ederim. " deyip yanaklarına sulu sulu öpücükler kondurdum.
"Hadi gel kızım, baba kız şöyle güzel bir kahvaltı yapalım. " dediğinde hiç aç olmadığımı fark edip "Ben okulda birkaç şey atıştırırım. Sen beni merak atme. "Babam hafifçe kaşlarını çatarak bana baktı.
"Olmaz öyle şey, aklım sende kalır. " ah benim canım babam, nasıl da beni düşünür. "Hadi ben kaçtım. Seni seviyorum."
Bir şey demesine fırsat vermeden hızlı adımlarla mutfaktan çıktım. Ve kapıya doğru ilerledim. Babamın kendi kendine söylenmesine aldırış etmeden kendimi dışarı attım. Uyuşuk adımlarla okulun yolunu tuttum. Bir yandan da ne yapacağımı düşünüyordum. Yani söylemek istediğim orada nasıl tiplerle karşılaşacaktım. Bu yaşıma kadar hep özel okulda okuyordum. Ve lise üçüncü sınıfın birinci dönemindede bu devam etti. Gerçi orada da kimseyle arkadaş değildim. Ben biraz utangaç ve sessiz tiplerdendim. Ve annem ölünce bu özelliğim daha da belirgin olmuştu. Sorun bendemiydi yoksa diğer insanlarda mıydı bilmiyorum. Aslında benimle bir konuşsalar dost olabilirdik. Ama biriyle en fazla 10 dakika konuşabiliyordum. Belki de bunun nedeni çok fazla soru sormamdı.
Birkaç dakika sonra okul binası görüş alanıma girmişti. Özel okulum kadar olmasa da fena sayılmazdı. Bahçeden içeri girdiğimde herkesin kendi arkadaş grubuyla gülerek hatta kahkahalar atarak sohbet ettiğini fark ettim. Biraz daha dikkatli bakınca banklarda kucak kucağa oturup öpüşen bir çift görünce olduğum yerde donup kaldım. Bunlar herkesin içinde ne yapıyorlardı böyle? Hem de hiç utanıp etraftaki insanların nasıl eleştiri yapacaklarını umursamadan, kendi kafalarına göre hareket ediyorlardı. Yanaklarımın ısındığını hissettim. Bu nasıl bir okuldu böyle? Etrafıma bakmaya devam ettigimde çoğu kişinin konuşmalarını bırakıp dikkatle bana baktıklarını fark ettim.
Kızlar nefretle ve kıskançlıkla bakarken erkekler ise beğeni dolu gözlerle bana bakıyorlardı. Hatta bazılarının bacaklarıma baktığını anladığımda yanaklarım daha da kızardı. Daha fazla delici bakışlara maruz kalmamak için hızlı adımlarla okul binasına girdim. Müdürün odasını bilmediğim için gördüğüm ilk kişiye soracaktım. Birden başımın sert bir gövdeye çarptığımı hissedince başımı çekinerek yukarı kaldırdım. Ve gördüğüm kişiyle şaşkınlıktan dudaklarım aralandı. Hayır yanlış anlamayın tanıdığımdan değil. Ama oldukça yakışıklıydı. Ve ben etrafımda taş gibi erkek görmeye alışık değildim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın Fısıltısı
Roman pour AdolescentsAşk hiç bu kadar tehlikeli olmamıştı... Yağmur, daha küçük yaşlarda annesini gözleri önünde öldürülürken görmüş, bir parçası hep eksik olarak büyümüş bir genç kız. Babasının işi yüzünden İstanbul'a taşınırlar. Yeni bir hayat, yeni bir okul ve yeni...