Başımın içinde karıncaların dolaşıp beynimi kemirerek ele geçirdiklerini hissederken yavaşça gözlerimi açmaya çalıştım. Ama sadece çalıştım.Çünkü bedenimde daha önce hiç hissetmediğim bir yorgunluk vardı. Başım ise feci şekilde ağrıyordu. Gözlerimi açmayı başardığımda ilk önce ne olup bittiğini anlayamamıştım. Daha sonra aklıma o üç adam gelince hatırlamaya başladım. En son başımın arkasında hissettiğim bir acı vardı. Sonrasında ise ne olduğunu hatırlamıyorum.
Bileklerimdeki ve ayaklarımdaki sızıyı hissedince etrafıma genişçe bir göz attım. Küçük bir odaydı. Minik bir penceresi vardı ve hava çok karanlıktı. Oldukça rahatsız bir sandalyede ellerim ve ayaklarım bağlı bir şekilde oturuyordum. Gözlerim yavaş yavaş dolmaya başlayınca ağlayacağımı anlayarak gözlerimi birkaç saniyeliğine kapattım. Kapının açılma sesini duyunca birden gözlerimi açtım. Bayılmadan önce birkaç saniyeliğine de olsa gördüğüm o üç kişi görüş alanıma girdi. Ama bu sefer birinin kıyafetinin siyah bir pantolon ve siyah deri ceket olduğunu fark ettim. Ve o koyu mavi gözler...
''Sonunda uyanabildin!'' Bunu esmer biri söylemişti. Ve şuan ki durumumuzu da göz önünde bulundurursak sanırım kaçırılmıştım.
''Neredeyim ben? Siz kimsiniz?'' bence olan biteni anlamak için güzel bir soruyla başlamıştım. Of ne diyorum ben! Burada elim kolum bağlı bir şekilde sandalyede otururken düşündüğüm şeylere bak!
''Eminim sen de merak ediyorsun. Ama merak etme sana zarar vermeyiz. Yani şimdilik,'' sarışın olan pis pis sırıtmaya başlayınca korkum giderek arttı.
''Yeter! Şimdi burada olmanın nedenini bilmek istiyorsan beni iyi dinle ufaklık.''
Büyülenmişçesine onu dinliyordum. Daha önce hiç bu kadar yakışıklı ve etkileyici bir sese sahipbirini görmemiştim. Özellikle mavi gözleri... Öyle derin bakıyordu ki.
''Baban olacak o adi,bizim işimizi bozdu. Şimdi sen babanı nereden tanıdığımızı merak ediyorsundur. Baban işimizi bozunca biz de seyirci kalmamak için küçük bir araştırma yaptık. Ona ders vermek için de sevdiği birisinin canını yakmayı düşündük. Yani bu sen oluyorsun.''
Kendimi bir filmde gibi hissettim. Sıradan olan hayatıma ilk defa heyecan verici bir olay girmişti. Ama bundan hiç hoşnut değildim.
'' Şimdi baban seni çok merak etmiştir.Yazık ona değil mi?'' deyip sahte bir üzüntü sergiledi.
''Ne saçmalıyorsunuz siz ya bırakın beni!'' bu ani çıkışıma ben bile şaşırmıştım. Şu anda resmen üç tane mafya tipli adamlara kafa tutuyordum. Canıma susamış olmalıydım.
''Kapa o çeneni,yoksa ben kapatmasını bilirim,'' diye tehdit ederken silahını gösteriyordu. Gözlerim benden bağımsız bir şekilde kocaman açılınca çenemi kapalı tutmaya özen gösterdim. Bunların şakası yoktu anlaşılan. Odanın içini telefonumun melodisi doldurunca hemen etrafıma bakınmaya başladım.
''Bunu mu arıyorsun güzelim?'' sarışın ve pişkin pişkin sırıtmaya devam eden söylemişti bunu. Tam bu sırada kapı açıldı içeri bir adam daha girdi.
''Abi,kızın babası her yerde onu arıyormuş.Ne yapacağız biz?''
Bunu duyduğuma öyle sevinmiştim ki...beni yalnız bırakmayacağını biliyordum. Koyu mavi gözlü ve oldukça etkilendiğim adam sağ elini kaldırıp siyah saçlarına daldırdı. Bu yaptığı hareket,sebebi olmadığı halde bana havalı gelmişti. Sıkıntılı bir şekilde nefesini dışarı verdi ve sanki sinirlenmiş gibi konuşmaya başladı.
''Tamam sen dışarı çık, etrafı kolaçan et.'' başıyla onay verdikten sonra dışarı çıktı. O gittikten sonra da bana dönüp konuşmasını devam ettirdi.
''Sana gelince ufaklık, birkaç gün misafirimiz olacaksın. Baban biraz merak etsin değil mi?'' bunları alayla söylemişti ama yüzünde alaya dair hiçbir iz yoktu.
''Anlaştık mı?''
Bir şey yapmasından korktuğum için sessiz kalmayı tercih ettim. Ve başımı olumlu anlamda salladım.
''Aferin kızıma,'' dedikten sonra odadan çıktı. Diğerleri de onunla çıkınca yalnız başıma kaldım. Her zamanki gibi...
Duvardaki saat 01:30 ' u gösteriyordu. Yani çoktan gece yarısını geçmişti. Babamın beni aradığını bildiğim için biraz da olsa rahatladım. Aradan ne kadar süre geçti bilmiyordum. Ama bulunduğum odanın kapı kilidinin iki kez çevrilmesiyle bakışlarımı o yöne doğru çevirdim. Ve gelen kişinin o mavi gözlü kişi olduğunu fark edince -ve evet hala adını bilmiyordum. Bilmek istediğimden de pek emin değildim- kaşlarım benden bağımsız bir şekilde çatıldı. Kapıyı kapatıp tam karşımda durmaya başlayınca elindeki tepsiye baktım.
Beyaz peynir, vişne reçeli, portakal suyu ve bir parça da ekmek vardı.
Burada ne haldeyim görmüyor muydu!? Bir de yemem için bunları getiriyordu. Mavi ve ifadesiz gözlerini bende sabitleyince, ben de aynı şekilde ona baktım. Gözlerinde anlam veremediğim bir şey vardı sanki. Anlatmak istediği binlerce şey vardı ama aynı zamanda da anlatmamak için iyi bir sebebi var gibiydi. Bir bakışta bunları nasıl anladığımı soracak olursanız inanın bunu ben de bilemiyorum.
''Bir şey yemek istemiyorum.Boşuna getirmişsin bunları.''
''Öyle bir seçeneğin yok,'' sesi de tıpkı yüz ifadesi gibi donuktu.
''İstemiyorum dedim! ''
''Ben de öyle bir seçeneğin yok dedim ufaklık.''
''Beni neden buraya getirdiniz? Benim bununla ne ilgim var?''
''Bunu sana daha önce söylediğimi hatırlıyorum. Şimdi gevezeliği bırak ve şunları ye.''
''Bilmem farkında mısın ama ellerim bağlı.'' deyince bakışlarını bana çevirdi ve alayla konuşmaya başladı.
''Hadi ya! Sen ciddi misin?''
Derin bir nefes alıp öfkeli bakışlarımı onun gözlerine diktim. Ama o bana biraz daha yaklaşarak hemen yanımda duran varlığından bile haberim olmayan eski bir sandalyeyi tam karşıma koydu. Ve oturarak tepsiyi kucağına aldı. Ben sessizce onu izlerken küçük bir parça ekmeğin arasına biraz peynir koyarak ifadesiz gözlerini benimkilerle buluşturdu.
''Aç bakalım ağzını ufaklık.''
''Bana sürekli ufaklık demekten vazgeç. Ayrıca yemek istemediğimi söylemiştim.''
''İnan bana sinir kotam bugün fazlasıyla doldu ufaklık. Sen de sabrımı zorlama istersen.''
Her ne kadar bana yine ufaklık dediğine sinir olsam da çenemi kapatmayı başardım. Ve o an aç olduğumu fark ederek daha fazla inatçılık yapmak istemedim. Dudaklarımı hafifçe araladım ve bu yaptığım hareketle ona itaat etmiş oldum. Ağzıma yaklaştırdığı ekmekten küçük bir ısırık aldım. Tadı enfesti. Biliyorum küçücük bir şeyi abartıyordum ama aç olduğum için bir parça peynir, ekmek bile lezzetli gelmişti bana. Biraz daha yedikten sonra ve doyduğumu hissedince geri çekildim.
''Bu kadar yeter, doydum.''
''Daha iki üç lokma bir şey yedin. Nasıl hemen doydum diyorsun?''
''Doydum işte, izin verirsen yalnız kalmak istiyorum.'' dediğimde sessiz kalıp, tepsiyi de alarak dışarı çıktı.
Gözlerim dolmaya başlayınca daha fazla dayanamayarak göz yaşlarımı usulca akıtmaya başladım. Çok korkuyordum. Daha kim olduklarını bile bilmediğim üç adamla aynı evdeydim. Ve onların da bana zarar vermek için sabırsızlandığını bilmek, daha da korkmama neden oluyordu. En önemlisi de babamın böyle bir işe nasıl bulaştığını bilmemekti. Gözlerim yavaş yavaş kapanmaya başlayınca daha fazla direnmedim ve kapanmalarına izin verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın Fısıltısı
Roman pour AdolescentsAşk hiç bu kadar tehlikeli olmamıştı... Yağmur, daha küçük yaşlarda annesini gözleri önünde öldürülürken görmüş, bir parçası hep eksik olarak büyümüş bir genç kız. Babasının işi yüzünden İstanbul'a taşınırlar. Yeni bir hayat, yeni bir okul ve yeni...