19. "Adaya gittiğimiz zaman,"

9.6K 402 185
                                    

Tarık Kaygaç (17.01.2016)

Attığım snapi silmem üzerinden bir hafta geçmiş olması, bizimkilerin ve o snapi gören arkadaşlarımın benimle dalga geçmeyi bırakmaları demekti. Aslında zamanla alakası yoktu. Ufak bir uyarı(!) yapmış olabilirdim.

Buse'nin babası, Murat Bey, onunla konuşmamızdan sonra Buse'nin üzerinde baskı uygulayıp, görüşmemizi yasaklamaya çalışmıştı. Ama sadece çalışmıştı. Buse bu yaştan sonra babasının katı cezalarına mahsur kalacak bir kız değildi. Babası ile güzel bir dille konuşurken, annesi ve babasının karısınında -Ceren'in annesi- dört bir yandan baskı uygulamasıyla adam bu durumu biraz daha kabullenir hale gelmişti. Sert duvarları benim aşkımın gücüyle yıkılırken, beni tanımak istediği için bu akşam yemeğe davet etmişti. Ben, bu yemekten bir süre sonra nişanı basar, bir yıl sonra da kıza soy adımı verirdim artık. Eğer yapamazsa-... Hayır, hayır. Bir daha o hataya düşmem.

"Buse!" diye bağırdım yatak odasının kapısından kafamı uzatırken. "Bu kravatı bağlayamadım!"

Bir kaç tıkırtı sonrasında kapının önünde elinde ki kırmızı rujla Buse belirdi. Bakışları bezginlikle üzerimde gezinirken ruju hemen yanındaki komodinin üzerine bırakıp önüme geçti. Elleri yakalarımı kavradığında onları yukarı katlayıp kravatın boyunu eşitledi. Bu pozisyondayken onu daha net inceleyebiliyordum. Kolları bileklerine kadar uzun olmasına rağmen, diz kapaklarının tam hizasında biten,  lacivert bir elbise giymiş, siyaha boyattığı kumral saçlarını maşa yapmış, göz kapaklarının üzerine siyah renkle tren yolu çizmişti. Muhtemelen biraz sonra, az önce elinde tuttuğu kırmızı ruju, şu anda ısırdığı dudaklarına sürecekti.

"Bir kravatı bile bağlayamıyorsun," dedi gözlerini gözlerime çevirip suratını buruştururken. "Beceriksiz."

"Becerikli olduğum konular belli güzelim," dedim çarpıkca göz kırparak. "Bilirsin."

Suratında oluşan sırıtmaya tezat olarak yanakları hafif bir şekilde kızarmıştı. Bu konulardan konuşurken kızaran bir kızın, yatakta ki o vahşi halleri bir birine çok tezat düşüyordu.

"Hem sen, ben olmadan önce nasıl bağlıyordun bu kravatı?" diye sordu konuyu değiştirmeye çalışarak.

Omuz silktim. Aslında bağlayabiliyordum. Sadece fantezi olsun diye şey yaptım.

"Bağlatacak kız boldu."

Gözleri büyürken kravatın üçgen tarafını hızla yukarı doğru çekmesiyle nefesimi kesmesi bir olmuştu. Gözleri bir psikopat gibi hırs ve öfke ile bakarken ellerimi ellerine koyup uzaklaştırmaya çalıştım. Nefes alamıyordum. Ölüyom lan!

"Bu-... Buse.. Şa-...ka.." elleri kravatı gevşettiğinde derin bir nefes alıp öksürmeye başladım. Bir elim boğazımı tutup öksürürken diğer elimle dizimi tutarak hafif eğildim. Boğazımda ki karıncalanma hissi gidip biraz daha rahat nefes almaya başladığımda doğruldum.

"Deli misin kızım sen? Şaka yapmıştım!"

"Senin şakana sıçarım!" Kaşlarım alayla havaya kalktı. Kıskanç bir Buse, çok zararlıydı bünyeme. Anlaşıldı.

"Tamam tamam," dedim daha fazla uzatmak istemediğim için kollarımı beline dolayıp onu kendime çekerken. "Hadi şu kravatı bağlada, mustakbel kayınpederimin(!) yanına gidelim."

Dudaklarını bükerek göz devirdi ve az önce gevşettiği kravatı boğulmayacağım şekilde yukarı çektikten sonra beyaz gömleğimin yakalarını düzeltti. Eliyle yakalarımda ki olmayan tozu silktiğinde belinde ki elimi biraz yukarılara çıkardım ve çıplak teniyle karşılaştım. Kaşlarım çatılırken endişeyle dudağını ısıran Buse'ye bakıp "Dön bakayım sen," diyerek kolundan tuttuğum gibi ters çevirmemle, omuzlarından beline doğru üçgen bir şekilde açık olan dekolteyi gördüm. Kaşlarım alayla havaya kalkarken dudaklarımda aynı zamanda alayla kıvrılmıştı.

4 Spastik Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin