26. "Lost in a dream."

1.5K 44 27
                                    

İyi okumlar okurspastikler 💜

Mina'dan 6 Nisan

"Ne içeceksin hayatım?" Odada canımız sıkıldığı için Koray ile birlikte lobiye bir şeyler içmek için inmiştik, tabii son derece şık bir şekilde. Kızlar dinlenmek için odalarına çekilmişti çünkü yarım saat sonra eğlenmek için yine bir cluba geçecektik.

"Sütlü kahve yeterli diye düşünüyorum." Dedim ve kırmızı elbisemin eteğini tutarak krem rengi son derece şık koltuğa oturdum.

"Madem öyle bende kahve içeyim o zaman." Bir kaç dakika sonra Korayla yoğun bir sohbete daldığımızda 50 yaşlarında bir adam yanımıza yaklaşmıştı, adamın yüzü çok tanıdık gelsede işkillenmiş bir şekilde bakmaya devam ettim.

"K-kızım sen, Mina Koçyiğit misin?" Diye sorduğunda tek kaşım havaya kalktı.

"Kimin sorduğuna bağlı." Adam muhtemelen iki gün önce biz otele girerken yakalandığımız paparazzilerden görmüştü bizi, Buse'nin annesinden dolayı hepimiz tanınan mankenlerdik fakat hayatlarımızın bir anda değişmesi nedeniyle mankenliğimizde bitmişti.

"Ben Adnan Koçyiğit." Adamın sesi kulaklarımda çınlarken başıma bir ağrı saplandı.

"Tanışıyor muyuz?" Diye soran kişi benden önce kendisine gelen kocamdan başkası değildi.

"Ben Minayı yani kızımı yıllardır arıyorum ama Melda onu görmeme izin vermiyordu. Dün seni haberlerde küçüklük fotoğrafınla birlikte görünce anladım sen olduğunu, gelebildiğim en hızlı şekilde geldim seni görmeye." Yüzüme düşen saçlarımı hızla itip kafamı kaldırdım ve karşımdaki adama baktım.

"Annem mi izin vermiyordu beni görmene? Ha?! O aylarca farklı ülkelere gitti, yıllarca evde tek başıma kaldım. Kendi kendimi büyüttüm o milletin altında düşüp kalkarken, sen nerdeydin? Aa pardon Melda hanım izin vermemiş bana ulaşmana, gizlice bir mektup bile mi yazmadın? Ya telefon! Telefonun mu yoktu be adam! Şimdi geçmişsin karşıma bana laga luga yapıyorsun, benim ne seninle uğraşacak enerjim ne de senin uyduruk hikayelerini dinleyecek zamanım var. Şimdi ya sen burayı kendi rızanla terk edersin, yada ben seni kovdurtmasını çok iyi bilirim Adnan Koçyiğit!" Sinirle gözlerim dolduğunda hızla kafamı çevirdim.

"Mina biliyorum özür dilememin bile senin için bir anlamı olmayacak, ama. Bir kere dinle beni, bir kere... Benim iki haftalık ömrüm kalmış."

Duyduğum bu sözler sadece bir kulağımdan girip diğerinden çıkıyordu, bu saçmalıklara daha fazla dayanamayacağım için masanın üzerinden çantamı alıp topuklularımı yere vura vura asansöre ilerledim.

Muhtemelen birazdan Koray gelecekti fakat o gelene kadar tek başıma kalmaya ihtiyacım vardı, her zamanki gibi, tek başıma.

Kısa sürede odaya ulaştığımda yanaklarımdaki ıslaklığa aldırmadan kapıyı açıp kendimi içeriye attım, Koray gelene kadar yalnız kalmalıydım hatta Koray'ı içeriye bile almamalıydım.

Ellerimle yanaklarımı sildiğim her defasında yaşlar yeniden süzülüyordu, önce annem ölmüştü sonrada iki haftalık ömrü kalan babam beni bulmuştu.

Hiçbir mutlu günümde yanımda olmayan bu ikili ne zaman mutlu bir günüm olsa sıçmak için geliyorlardı son bir yılda, Korayda anahtar olmadığı için kapıyı yumrukluyordu.

4 Spastik Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin