HV-33

55 1 18
                                    

Genç kız ilk derin uykusunda henüz dalamadan uyandırılmıştı. Telefonunun ısrarla çalması onu telaşlandırmış, kalbinin çok hızlı çarpmasına neden olmuştu.

"Alo..." dedi uyku sersemliğiyle.

"Ben İpek." dedi karşıdaki net ses.

"İpek... Bir sorun mu var?"

"Mete çok içmiş, durduramıyorum, ortalığı yıkıp döküyor. Yardımına ihtiyacım var." kız hiç düşünmeden telefonu kapatıp üzerine geçirdiği eşofmanlarıyla evden çıktı. Evlerine yakın bir taksi durağından taksiye binerek Mete'nin evinin adresini verdi. Boş sokaklar ilk defa işine yaramış, sevdiği adamın yanına daha çabuk ulaşmıştı. Asansör yerine merdiveni tercih ederek yukarıya çıkarken nefes nefese kalmıştı. Kapıyı tıklayıp bekledi. Önce saçı başı dağılmış olan İpeği gördü, ardından koridorun ortasında sayıklayan Mete'yi.

"Nasıl oldu?"

"Aynı.." diye nefretle mırıldandı İpek. Hazan, Mete dışında hiçbir şeyi düşünemez hale gelmişti. Koşar adımlarla yanına ulaşıp yere oturdu.

"Canım..." diye fısıldadı elini Mete'nin sıcacık olmuş yanağına koyarken. Mete güçlükle kafasını kaldırıp kızın gözlerine baktı.

"Sen mi geldin?" konuşmak Mete için bir hayli zor olmuştu. İpek bu saçma sahneye daha fazla dayanamayıp odasına döndü. Mete'nin sevdiği kızın kollarında huzurlu olacağını biliyordu. Hazan'a söylememiş olsa da bu saate kadar onun adını sayıklamış, İpeği onu aratmaya mecbur bırakmıştı. 

"Geldim işte, hadi kalk yerden üşüteceksin." Mete ikiletmeden duvardan güç alarak ayağa kalktı. Oysa ki İpeğe tam üç saat işkence çektirmiş, oturduğu yerden milim kıpırdamamıştı. Ayakta durmakta güçlük çektiğini anlayan Hazan, kolunun altına girmiş ağırlığını taşımaya çalışıyordu.

"Sen daha çok küçüksün, miniğim..." dedi Mete. Dili sarhoş olmasından kaynaklı çok dönmüştü. Hazan yüzüne vuran alkol kokusu ile suratını buruşturdu. Güç bela Mete'yi odasına götürdüğünde yatağın üzerine yatırdı. Mete kolunu bile kıpırdatamayacak kadar halsiz olduğu için altından çarşafı çekerek üzerine örttü.

"Uyu, dinlen. Yarın konuşuruz tamam mı?"

"Yanıma uyu. Görmüyor musun sana ihtiyacım var." diye söylendi Mete. Hazan kalbi ve beyni arasında ikilemde olsa da kalbinin sesini dinleyerek yanına gitti. Kolunun altına girip, çarşafı üzerine örttü.

"Şimdi uyu artık..."

"Gitmeyeceksin değil mi?"

"Gitmeyeceğim, sende gitmeyeceksin bir yere!"

"Gitmeyeceğim, yanında kalacağım." Mete'nin ağzından çıkan son harfler uğultu gibiydi. Kendini uykunun kollarına bırakmadan önce sevdiği kadının gözlerine hüzünle baktı. 

Hazan, Mete'nin pürüzsüz yüzünü okşarken gözünden bir kaç damla yaş düştü

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Hazan, Mete'nin pürüzsüz yüzünü okşarken gözünden bir kaç damla yaş düştü. Dirseğinin üzerinde doğrulup Mete'nin hayran olduğu saçlarını sevdi, yanağından öptü. Deli gibi özlemişti onu. Sarılmasını, kokusunu, öpüşünü... Çölde susuz kalmış gibiydi. Suyu ise Mete idi. Zamanı geriye almak istedi. Bunun saçma olacağının farkına vardığında bundan sonrası için elinden gelen her şeyi yapacağına söz verdi. Yarın Nil geldiğinde her şey düzelecekti. İpek kızı ile dönerdi belki, ya da Batu ile ilgili gelişmeler olabilirdi. Hazan da böylece kendini Mete'ye karşı daha iyi ifade ederdi. Farkında olmadan dudaklarını Mete'nin dudağında buldu. Biranın tadını Mete'nin dudaklarından alırken arsızca gülümsedi. Mete'nin yarın sabah hiçbir şeyden haberi olmayacağını biliyordu. Bu onu daha fazla mutlu ederken, dudaklarına daha da kapandı. Yüzünü sevdiği adamın boyun çıkıntısına gömerken kokusunu içine çekmeden duramadı. Bir daha dokunamayacakmış gibi okşadı yüzünü, bir daha öpemeyecekmiş gibi öptü dudaklarını, bir daha koklayamayacakmış gibi kokladı kokusunu. Sabah olsun, güneş doğsun istemiyordu. Hemen, şu an zaman durmalıydı. Mete mırıldanmaya başlayınca korkuyla geri çekildi Hazan. Ne dediği anlaşılmasa da Hazan büyük bir dikkatle dinledi onu. Sesini de özlemişti. 

"Hazan..." daldığının farkında bile değildi. Elini panikle Mete'nin yüzünden çekip kapıda duran İpeğe mahcubiyetle baktı.

"Şey..." yapacak bir açıklaması yoktu. Onu özlediğini söylemeyi gururuna yediremiyordu. 

"Biraz konuşabilir miyiz?"

"Ah, tabi..." Hazan, İpeğin peşine takılıp mutfağın balkonuna çıktı. Karşılıklı sandalyelere oturduklarında İpek bir sigara çıkarttı. Hazan'ın içmediğini bildiğinden ikram etme gereği duymadı. Aynı yaşta olmalarına rağmen kendisini orta yaş sendromuna yakalanmış teyzeler gibi hissediyordu.

"Mete'yi seviyorsun değil mi?" Hazan hiçbir şey söylemeden gözlerinin içine baktı İpeğin. "Seviyorsun." dedi İpek küçük bir kıkırtı ile. Ağzındaki dumanı dışarıya üflediğinde tekrar kıza baktı. "Gözlerin doğruyu söylüyor bir kere, boşuna inkar etme. Ona bir zamanlar benim baktığım gibi bakıyorsun. Hayransın ona, aşıksın. Deli gibi özlüyorsun değil mi?"

"Özlüyorum..." dedi kendinden daha fazla şey bilen kıza.

"Mete seni kolay kolay affetmeyecektir."

"Mete beni affetmeyecek."

"Affedecek. Er ya da geç."

"Geç." diye fısıldadı genç kız. Yüzünde buruk bir tebessüm oluşmuştu.

"Neden beni kızımdan ayırmak istedin?"

"Seni kızından ayırmak istemedim. Aksine siz üçünüzü bir araya getirmeye çalışıyordum, Batu'nun kurbanı oldum."

"Sana inanıyorum biliyor musun? Başlarda güvenmesem de şimdi güveniyorum. Masumsun çünkü, safsın. Mete seni bu yüzden seviyor."

"Mete beni sevmiyor!" diye inledi Hazan.

"Aslında Mete'nin eski sevgilisi olduğum için kızımı kaçırdığını düşündüm, bir nevi intikam veya kıskançlık. Ama sonradan bunu bilmediğini öğrendim, üzgünüm." İpek Hazan'ı duymamış gibi tamamlamıştı cümlesini. Bitmiş olan sigarasını küllüğe bastırıp geriye çekildi.

"Kızın geri gelirse ne olacak?"

"Gideceğim, bir daha gelmemek üzere."

"Batu kızını bu yüzden kaçırdı."

"Ne?" şaşkınlıkla oturuşunu düzeltti kız. Kaşlarını çatarak bir açıklama bekliyordu. 

"Bir kaç gün önce karakolda Batu'ya ulaşma şansımız oldu. Ona kızını göstermediğin için kaçırdığını söyledi."

"Bunu yeni mi söylüyorsun! Günlerdir ben neler çekiyorum haberin var mı? Aptal!" hışımla masadan kalkıp odasına girdi. Yorganının içerisine girip kızının kokusu sinen yastığa sarıldı. Şimdi aç olabilirdi, üşüyor da olabilirdi, belki de zorla uyuyordu. İhtimalleri düşünmek canını acıtmaya yetmişti. Kabuk bağlayan yarası kanamaya başlamış, baş ağrısı kendini göstermişti. Yastığı koklayarak tanıdık kokunun ciğerlerine dolmasına izin verdi. Gözlerinden süzülen yaşları elinin tersiyle silip güçlü olmaya çalıştı. Batu asla böyle bir şey yapmazdı. Olaylar olmadan önce bile her hafta parka giderek çocuklara balon, şeker gibi şeyler dağıtırdı. Çok iyi bir baba olacağından emindi. Bugüne kadar Hazan'ı suçlamış olsa da yaklaşık beş dakikadır kendini suçlamaya başlamıştı. Belki de kaçmamalı, Batu ile bir kez olsun görüşmeliydi. Nil'in kaçırıldığı gün alışveriş merkezinde onu gördüğünde kalbi korkudan değil, heyecandan çarpmıştı. Özlemişti, deliler gibi. Yüzünde oluşan tebessümle gözlerini kapattı.

HAZAN VAKTİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin