HV-22

69 3 0
                                    

Sabah üstün bir çaba ile erkenden kalkıp kahvaltı hazırlamıştım. Muhtemelen döndüğümde annem uyanmış olacağı için 'ekmek almaya gittim' bahanesini kullanacaktım. Parka çıkan köşeyi döndüğümde Batuyu bir sağa bir sola sabırsızca yürürken gördüm. Daha fazla bekletmemek için adımlarımı hızlandırıp yanına ulaştım.

"Anlat!" dedi beni görür görmez.

"Dur bir." dedim banka otururken.

"Bak merak ediyorum, tamam mı? Anlat.."

"İpeğe ulaştım, şuan burada.." devam edemeden araya girdi.

"Nerede adresini ver!"

"Eğer böyle yapacaksan devam etmiyorum!" diye tehdit ettim. Susup dinlemeye kadar vermiş olacak ki yanıma oturdu. Elimdeki mağaza poşetinin içinden Nil'in pijamalarını çıkarttım. "Bu kızının, adı Nil. Zar zor alabildim. Bana biraz zaman ver, İpekle fazla samimi değilim." elimdeki pembe pijama takımın alıp koklayarak sarıldı. Gözyaşları akmaya başladığında alelacele sildi.

"Nereden bileceğim bunu evden alıp getirmediğini?" gözlerimi devirip cebimden telefonumu çıkartarak galeriye girdim. Önce benim ve Nil'in sonra da İpek ve Nil'in resimlerini gösterdim. İpeği görür görmez terk edilmiş bir kız gibi hıçkırarak ağlamaya başlamıştı. Telefonu eline alıp yaklaştırarak inceledi İpeği.

"İnandın mı şimdi?" sadece başını salladı. Hıçkırıkları onu boğmaya başladığında telefonumu alıp cebime koydum. Ne yapacağımı bilmiyordum. Bu kadar kötü olacağını düşünmemiştim.

"Çok değişmiş.." diye mırıldandı boğuk sesiyle.

"Daha önce nasıldı ki?" dedim sakinleşmesi için zaman tanırken. Bu sefer o kendi telefonunu çıkartıp galeriye girdi. Biraz ilerledikten sonra telefonu bana uzattı. Elime aldığımda sahiden dün görüştüğüm kızla resimdeki kızın aynı olmadığını gördüm. Resimdeki İpek; simsiyah, upuzun saçları olan, lens olduğu belli olan mavi gözlere sahip, incecik, çıtı pıtı bir kızdı. Şimdiki İpek ise; açık kahverengi tonlarında saçlarıyla, ela rengi gözlere sahip, hafif kilolu bir anneydi. İstemsizce gözlerim doldu. Bu hali Batu yüzündendi. O değiştirmişti sevdiği kadını, o yakmıştı canını.

"Benim yüzümden." ağlarken sarsılıyordu. İstemsizce ellerimi boynuna doladım.

"Şimdi ağlaman değil, güçlü olman lazım. Onu o hale sen getirmiş olabilirsin ama kurtarmak da senin elinde. İyi bir baba olman gerek. Onlara kaybettirdiğin 2 yılı telafi etmen gerek. Anlıyorsun değil mi?"

"Lütfen, onlara götür beni.."

"Şimdi olmaz, Batu. Sabret. Zamanı gelince onlar sana gelecek." diyerek ayaklandım. Hiçbir şey demedi. Gülümseyerek yanından ayrılıp markete girdim. Ekmek ve öğlen için atıştırmalık bir şeyler alıp eve döndüm. Annem tahmin ettiğim gibi uyanmıştı.

"Hazan!" diye seslendi anahtar sesini duyduğunda.

"Hayır, anahtarı olan bir hırsız." dedim kıkırdayarak. O da gülerek yanıma gelip yanağıma sulu bir öpücük kondurdu.

"Günaydın tatlım, neredeydin?"

"Günaydın, ekmek aldım." dedim elimdeki poşeti sallarken.

"Evde vardı..."

"Öğlen acıkıyorum." diye bir bahane uydurdum.

"Peki, hadi gel kahvaltımızı yapalım." dedi beni sürüklerken. Birlikte masaya oturup kahvaltımızı yaptıktan sonra annem işe gitti. Bende ortalığı toparlayıp odama geçtim. Yapacak bir şey bulamıyordum. Ders kitaplarımı çıkartıp 1 saat göz attım. Onlardan da sıkılınca telefonuma 20'ye yakın oyun yükleyip hepsini denedikten sonra iyi olanlar haricini sildim. Sıkıntıdan patlamak üzereyken salona televizyonda ilk kez verilen animasyon filminde durdum. Henüz başları olduğu için mutfağa koşup atıştırmalıkları yanıma aldım ve izlemeye başladım. Filmin ortalarına doğru reklama girmesiyle kapının çalması bir oldu. Söylenerek gömüldüğüm koltuktan kalkıp kapıyı açtım.

HAZAN VAKTİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin