Ceylan'ın stajı sonunda bitmişti. Aşağıya indiğinde gözleriyle her gün gelip gittiği servisi taradı. Bulur bulmaz da hızlı adımlarla kendini servise attı. Bugün hayli yorucu geçmişti onun için. Staj günlerini okula gitmekten daha çok seviyordu ama staj sırasında da tam tabirle haşatı çıkıyordu. Serviste en yakın arkadaşı olan Aslı'da vardı ama bugün fazla konuşmadılar. Çünkü Aslı bugün kanseri ilerlemiş bir hastayla tuvaleti konusunda ilgilenmişti. Hemşirelikte bu tarz işler de vardı. Bunu başından beri biliyordu ama midesi hemen kaldırmıyordu. Bu arada okulların kapanmasına dört ay kalmıştı. Yani Mart ayındaydılar. Ceylan, kafasındaki meraklı ukalanın (Ceylan 2'nin takma adı ;D) hazır sustuğunu görünce o da dışarı izlemeye karar verdi. Etrafta bir sürü ağaç vardı ve onların üstünde de çiçekler. Ceylan bu manzaraya her zaman hayranlık duyardı. Bu sırada pat diye kafasını döndü ve ders kitabını çantasından aldı. 87. sayfayı açıp çalışmaya başladı. Bu ceylan değildi tabiki de meraklı ukalamızdı. Bu kız her zaman çalışmak zorunda mıydı? Ceylan dinlenmek için can atıyordu ve kitaptan gözlerini kaldırdı. Meraklı ukalamız tekrar kafasını kitaba verdi ve ceylan kafasını bir aşağıya bir yukarıya kaldırmaya başladı. Servistekiler tuhafça ona bakmaya başladı.
-Ceylan ne yapıyorsun sen? dedi Aslı ve o anda Ceylan da aklına gelen bahaneyi kullandı.
-Hiiiiççç. Serviste canım sıkıldı bende kafamdan iddiaya girdim. Şey konusunda Imm. şey. Hıhh! dedi ve ceylanın aklındaki meraklı ukala devamını getirdi. Kendimle yarışa girdim. Kafamı kaç kere aşağıya öne doğru indirebiliyorum diye. dedi ve omuz silkerek gülümsedi. Aslı ve tüm servistekiler Hıııı dedi ve sustu. Zaten bu saçmalığa başka cevap verilemezdi. Eve gittiğinde meraklı ukalamızla konuşmalıydı Ceylan. Her geçen gün Meraklı ukala hareketlerini yönetmeye başladı.
Eve geldiğinde babası işteydi. Annesiyse evde yemek yapıyordu. Odasına çıkıp üstünü değiştirmeye gitti o da. Yukarı çıktı çantası fırlattı ve kıyafetlerini çıkarttı. Üstündeki beyaz kıyafetleri seviyordu ama her zaman da çekilmiyordu. Çünkü sürekli kirlenmeye hazır bir hali vardı. Kıyafetlerini köşeye fırlattıktan sonra kalktı ve onları toparlamaya başladı. Bunu da meraklı ukalamız yapıyordu. Odanın kapısını yavaşça kapattı ve Ceylan yüksek sesle konuşmaya başladı.
-Senin derdin ne?
-Sensin. Bu kadar tembel ve pasaklı olman beni deli ediyor.
-Bundan sanane. Sen sadece bedenime hapsolmuş bir zavallısın. dedi. Ceylan bunları bilerek söylemek istememişti ama ağzından çıkmıştı bir kere. Meraklı ukala'dan cevap gelmedi.
-Üzgünüm öyle demek istemedim. Seni seviyorum aynı bedeni paylaşmamız çok güzel. Sen olmasan hemşire olmazdım. Üzgünüm dedi Ceylan ama hala cevap gelmiyordu.
Lanet olsun! dedi Ceylan ve aşağıya indi. Demek trip atıyorsun. Ama eninde sonunda konuşmaya başlayacksın. dedi içinden. Aşağıya indiğinde babası gelmişti ve hava da karamıştı. Mart ayında oldukları için hava erken kararıyordu. Direkt mutfağa gitti Ceylan ve annesine sofra kurmaya yardım etti. Yemekte bugün olanlardan konuştular ve meraklı ukalamız hiç araya girmedi. Onu kırdığını biliyordu Ceylan ama o da anlamalıydı onu. Hayatını istediği gibi yaşayabilmek istiyordu. Keşke bir yolu olsa da sana yeni bir beden bana da kendime başıma kullanabileceğim bir akıl verseler diye düşündü Ceylan. Yukarı odasına çıktığında ders çalışmayı denedi meraklı ukalayı konuşturabilmek için. Hatta bilerek hatalı çözümler yaptı ama o hiç konuşmadı. Gece yatağa girdiğinde yarın dönmesini diledi. Çünkü yarın okul vardı ve sınavı vardı. O hiç çalışmamıştı. Meraklı ukalamız çalışırken o müzik dinliyordu. Böyle de bir avantajları vardı. Beyinini iki yönünü kullanabiliyorlardı. Yani Ceylan beyninin sağ lobunu kullanırken meraklı ukalamız da sol lobu kullanbiliyordu veya tam tersini de yapabiliyorlardı. Ceylan uyumaya çalışırken hastanedeki Cenk'te umutsuz bir halde ddışarıyı seyrediyordu. Öleceğinden korkuyordu. Tabi tek korkusu bu değildi ama başta ölmek istemiyordu. Hayalleri vardı. Bu konuları aklından çıkarmak için başka şeyler düşündü. Bugün odasına gelen ukala hemşire öğretmeni m neymiş onu düşündü. O hoca tam bir manyaktı ayrıca. Adı gökseldi. Bayandı ve latince kelimeler kullanarak beni büyülemeye ve hava atmaya çalıştı. Tamam latince bilmiyordu ama o da almanca,ingilizce ve fransızca biliyordu. Havası kimeydi. Bunları düşünce sinirlendi ve aklını başka bir konu getirdi. Bugün ki odasına gelen stajerleri düşündü. Adının Aslı olduğunu bildiği kızın ona yılıştığını düşündü. Hatta emindi çünkü kapıyı dinlemişti. Bir de o Ceylan denen kızı düşündü. Ona bağırmıştı. İstese o kızı o okuldan attırabilirdi. Ama sinirlenmesi hoşuna gitmişti. Onunla uğraşmak istiyordu ve uğraşacaktı da. Kızlarla genel olarak hiç aşk yaşamamıştı hatta kimseyi sevmemişti bile. Yani acıması yoktu ve bu kız en sonunda ağlayarak benden uzak dur diye yalvarmasını istiyordu. Ölecekse eğer yani bilmiyordu ama öyle hissediyordu ölmeden birileiyle uğraşmak hoşuna gidebilirdi. Bunları düşündükten sonra ışığı kapattı ve uyumaya karar verdi. O sırada başa biri de uyumaya karar verdi. O kişi Aslı'ydı. İki saat boyunca Cenk denilen o çocuğu düşünmüştü sevgilisi olmasına rağmen. Sevgilisine aşıktı ama o adamı dergilerden tanıyordu ve hayran bile sayılırdı. Görünce kalbi çok hızlı atmıştı. Sevgilisiyle beraberken olduğundan daha fazla ama iki saatin sonunda aklı başına geldi. Kendini azarladı ve yatmaya karar verip ışığı kapattı..
NOT: Nasıl gidiyor bilmiyorum ama içimden devam etmek geldi. Şİmdilik devam :D
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Bedende İki ruh (BİTTİ)
Teen FictionAnnelerinin karnındayken ikizdiler ama doğduklarında tek bedenleri vardı. Kimse bilmese de Ceylan biliyordu. Onun bedenindeydi kardeşinin ruhu. Tam bir zıt karakterdiler ve bu durum başlarına bir sürü sorun açacaktı. Ceylan aşık olabilirdi belki ama...