Vazgeçmedim

83 8 4
                                    

Her yeni gün yeni umut demekdir. Yani öyle diyorlar. Ben de her yeni güne yeni umutla uyananlardandım. Şimdi yine bugün her şey güzel olucak umuduyla kalkdım yatağımdan. Evet yeni bir haftaya daha başlıyorduk. Ve şu anda her kesin yaşadığı pazartesi sendromunu bende yaşıyordum. Hiç kalkmak istemiyordum yatağımdan, ama tabi ki kalkmışdım.

Şimdi size bir de geçen haftanın özetini yapıyım. Hani Rüzgarın bir toplantısı vardı, anlaşma yapılırsa otel yapılıcakdı. Evet tahmin etdiyiniz gibi o anlaşma yapılmışdı ve otel yapılıcakdı. Hatda geçdiyimiz hafta otelin inşaatı bile başlamışdı.

Hazırlanıb evden çıkmışdım. Üzerimde dizlerimin üstünde koyu mor eteyim ve beyaz gömleyim vardı. Ayağımda siyah topuklu ayakkabılar omzumda da siyah çantam vardı. Şirkete geldiyimde çalışan arkadaşlarla selamlaşıb, odama gitdim. Rüzgarın bugüne olan programına bir kez daha göz atdım.

Nerdeyse on dakikadır odamda geziniyordum. Daha doğrusu Rüzgarı bekliyordum. Normalde bu saatlerde benim odama geliyordu. Yani sabah azarı diyelim ona. Her sabah onu odamda görmeye alışmışdım. Bu beni mutlu ediyordu. Evet mantıksızdı ama işte. Ne kadar kaba davransa da ilk benim odama gelmesi beni mutlu ediyordu.

Ama bugün hâlâ yokdu. Meraklanmaya başlamışdım. Acaba kötü bir şey mi oldu? Rüzgar hiç bi zaman işe geç gelmezdi ki. O çok dakikdi. Biraz daha beklemeye karar verdim. Az daha bekledikden sonra sekreterine sormak için odamdan çıkdım.

"Ya Nur Rüzgar bey bugün işe gelmiyecek mi?"

"Rüzgar bey geldi Derin. Hemde bayadır."

"Geldi mi?"

"Evet."

"Tamam sağol."

Şaşkındım. Bu nasıl olurdu ki? Yani benim odama gelmeden kendi odasına geçmesi. Aramamış bile. Aceleyle odamdan Rüzgarın programını ve kahvesini alıb odasına gitdim.

Odasına girdiyimde önünde bir kaç dosya vardı. Onlarla ilgileniyordu. Odaya girib onu görünce rahatladım. Ne de çok özlemişim bu iki günde. Benim odaya girdiyimi görünce sadece bir anlık kafasını kaldırıb bana bakdı. Sonra tekrardan dosyalara çevirdi kafasını.

"Günaydın." Dedim.

"Günaydın." Dedi bana bakmadan.

"Programınızı okuyucakdım ben."

"Tamam oku." Yine bana bakmadan söylemişdi.

"Rüzgar bey?"

"Efendim?"

"Siz bugün iyimisiniz?"

"Evet?"

"Emin misiniz?"

"Evet Derin iyiyim. Kötü mü olmam gerekiyordu?"

"Hayır tabiki ben sadece..."

"Sen sadece programımı oku ve çık."

Gözlerim dolmuşdu. Şu anda ağlamamak için kendimi çok zor tutuyordum. Canım bu sefer çok fena yanmışdı. Yutkundum bir kaç defa. Konuşmakda zorlanıyordum. Bir an önce lanet olası programı okuyub burdan çıkmalıydım. Bir de karşısında ağlayamazdım.

Programını okuyub hiç bir şey söylemeden çıkdım odasından. Odama geçince kapımı kapayıb ağlamaya başladım. Sessiz-sessiz, için-için ağladım. Neden hâlâ canımı acıtıyordu sözleri? Hani alışmışdım? Peki haketmiş miydim bu kadarını? Tamam onun canını eminim çok yakmışımdır. Ama benim de canım yandı ve hâlâ da yanıyor.

Kendimi toplamak için lavaboya gitdim. Makyajımı tazeleyib odama geri döndüm. Öylene kadar odamda oyalandım. Rüzgar beni bir kere bile odasına çağırmamışdı. Doğrusu ben de onu şu an görmek istemiyordum.

Mucizevi AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin