Doğru

67 8 25
                                    

Ben hep mutlu sonla biten hikayeler okur, filmler izlerdim. Mutlu sonlara inanırdım ben. Mutluluğa inanırdım. Oysa ben artık benim de hikayemin mutlu sonla biteceğini düşünüyordum. Yeterince aşk acısı çekmişdim. Artık mutlu olmak istiyordum. Ama değildim. Bu durumda da mutlu olucağımı pek düşünmüyorum.

Rüzgarı çocuğu olduğu için suçlamıyordum. Suçlayamazdım da. Masum bir çocuk için kimseyi suçlayamazdım. Benim için önemli olan Rüzgarın bana yalan söylemiş olmasıydı. Bu gerçeği benden saklamış olmasıydı. Buydu benim canımı yakan beni mahv eden. Şimdi ne olucakdı bir fikrim yokdu. Bu sefer suçlu ben değildim. Ama yine korkak gibi kaçmayacakdım. Bana bir açıklama borcluydu Rüzgar. Zaten kendisi de söylemişdi önemli bir şey konuşacağını. Demek ki buymuş.

Ama dinleyecekdim onu. Sonra keşke dememek için dinleyecekdim. Kendim için dinleyecekdim. Bizim için dinleyecekdim.

Hâlâ aynı yerde oturuyordum. Sessiz bir şekilde gözyaşlarım benden izinsiz akıyordu. Kendime nefret ediyordum. Bu kadar gücsüz olduğum için. Her şeye ağladığım için. Belki de şu an şu dakika bitirmeliydim her şeyi. Belki canım böyle daha az yanardı?

Sonra "aptal ondan ne zaman ayrılırsan ayrıl canın daha fazla ve sonsuzadek yanacak" dedi içimden bir ses. Haklıydı. Bunun haklı olduğunu bilmek daha yakdı canımı. Ama ne olur olsun gurursuz değildim ben. Rüzgarla konuşdukdan sonra ondan ayrılacakdım. Bana yalan söyleyen bir adamla daha fazla birlikde olamazdım.

Telefonuma gelen bildirim sesiyle göz yaşlarımı sildim hızlıca. Mesaja bakdığımda sildiyim göz yaşlarımın yerini doldurmuşdu yenileri. Mesaj Rüzgardandı ve aynen şöyleydi.

"Birtanem üzgünüm ama bu akşam gelemiyeceğim. Rahatsız etmemek için aramadım. Ama yarın öylen şu ertelenen yemeyi yeyiroz nihayet. Hatda şöyle yapalım. Yarın her zaman gitdiyimiz şu kafede buluşalım. Ben direkt ora geliyim alandan. Seni seviyorum güzelim. Kendine iyi bak."

Kendine iyi bakmış. Harikayım ya. Müthişim sayende. Neyse ama yarın bitiyordu. Böylece ben de kendimi bitiriyordum. Çünki içimde ki ağlamak hissine hâlâ güç gelemiyordum.

Az sonra telefonum çalmışdı. Arayan yine Cihandı. Bu ses tonuyla ve bu ruh haliyle onunla konuşmak istemiyordum. Ama açmassam da daha çok endişelenecekdi. Belki de yanımda olması daha iyiydi. Ona fazlasıyla ihtiyacım vardı.

Onu da alıb kızların yanına giderdim. Ve böylece de onlar bana ne yapmam konusunda fikir verirlerdi. Kızlar zaten şu saate kadar anlatmadığım için gebertmezlerse. Ve titreyerek açmışdım telefonu.

"Cihan?" Dedim ağladığı her halindem belli olan bir sesle.

"Derin nasıl oldun diye aradım ama ses tonundan iyi olmadığını hatda daha kötü olduğunu anlıyorum." Endişeli sesle konuşmuşdu.

"Gel." Dedim sadece. Daha çok ağlayarak. Belki fazla bencilceydi. Ama biz arkadaşdık. Ve ihtiyacımız olduğu her an bir birimizin yanında olucakdık.

"Hemen." Dedi. Odasından çıkışını sekreterine bilet almasını söylediyini duydum.

"Derin şimdi sen bizim kafeye git. Kızları da ara. Ben gelene kadar yalnız kalma ben geliyorum tamam mı?"

"Tamam." Dedim uysal bir çoçuk gibi.

Ve telefonları kapatdık. Ağır ağır oturduğum yerden kalkdım. Taksiye binerken kızları da aramayı unutmamışdım. Onlar da sormuşdu ne olduğunu ama sadece kafeye gelmelerini söylemişdim.

Kafeye geldiyimde her zaman ki gibi bizim masaya oturmuşdum. Hiç bir şey sipariş vermeden kızların ve Cihanın gelmesini bekledim. Zaten az sonra da teker teker gelmişdiler. En son Cihan gelmişdi. Sıkı sıkı sarılmışdım ona.

Hayatda kayb edilmemesi gerekli olan en önemli şeydi arkadaşlık. Tek bir aramamla neden diye sormadan gelen kızlar ve sadece gel dememle başka bir şehirden benim için gelen Cihan. Ki aynısını da ben onlar için yapardım. Benim hayat pazılımın önemli parçalarıydı. Ve onları kayb etmeme hiç mi hiç niyyetim yokdu.

Cihan hepimiz için kahve sipariş vermişdi. Ve bakışlarını üzerime dikmişdi. Sadece Cihan değil. Kızlar da aynı Cihan gibi dökül bakışları atıyorlardı bana. Haliyle ben de bu bakışlara daha fazla dayanamamış ve mutsuzluğumun kaynağını anlatmışdım.

Başdan sona sessiz bir şekilde dinlediler beni. Daha sonra kimse bir şey demedi. İlk kez hiç biri bir yorumda bulunmuyordu. Olayı daha çok kafalarında tartıyorlar gibiydi. Ve bu sessizliye daha fazla dayanamadım. Ben konuşdum.

"Eee?" Dedim bıkkın bir sesle.

Sinem konuşdu ilk. "Bu duruma ne denilir ki bilemedim. Yani Derin fotoğrafda ki çocuğun iki yaşı falan anca olur..." Dedi ve susdu. Kafasında bir şey hesablıyor gibiydi.

"Yani bu demekdir ki Rüzgar burdan belki de bu çocuk yüzünden gitdi." Dedi Zeyneb de.

"Diyelim ki bir gece Derine efkarlanıb çok içdi. Sonra bir kadınla birlikde oldu. Ve o gecenin meyvesi de bu çocuk." Diye bir yorumda da Eda bulundu.

"O zaman niye karısı yanında değil?" Dedim bende.

"Belki de evlenmedi o kadınla. Sonuçda seni seviyordu Derin. Sadece çocuğuna babalık da yapıyor ola bilir." Dedi tekrar Sinem.

"Bu bana yalan söylemediyi anlamına gelmez ama." Dedim tekrar.

"Hayır sana yalan söylememiş ki. Demiş ya bir kaç kadınla denedim olmadı diye. Bu da o kadınlardan biri. Denemiş olmamış. Zaten çocuğu da kendisi söyliyecekmiş." Dedi bu sefer Eda.

"Bana Rüzgarı korumayın ya. Cihan sen de bir şey söylesene." Diyerek alaycı bakışları üstümüzde olan Cihana döndüm.

"Saçma senaryolarınız bitdiyse ben konuşayım o zaman. Böyle konuşarak bir yere varamayız. Derin sen zaten Rüzgarla buluşacaksın. Yarın öyren işin aslını. Sonra ayrılıb ayrılmayacağına karar verirsin. Bence Rüzgar öyle yalan söyliyecek bir adam değil. Bu işin arkasında çok daha önemli bir şey var."

Cihanın haklı olduğunu hepimiz biliyoduk aslında. Ama inanmak o kadar da kolay değildi işte. Biraz daha oturmuşduk kafede. O kadar hafiflemişdim ki. Canım hâlâ acıyordu. Ama şimdi daha rahatdım.

Daha sonra evlere dağılmak için ayaklanmışdık. Aslında hiç eve gitmek istemiyordum. Şimdi eve gidersem yine aklımda kuracakdım. Ama gitmesem de annem benim için aklında kuracakdı. Zaten benim için fazlasıyla endişeliydi.

Eve geldiyimde her kesle selamlaşıb odama geçmişdim. Tabi ki de ardımdan annem odama gelmişdi. Ama anlayış göstererek iyi olub olmadığımı sordukdan sonra çıkmışdı. Odamda oturub yarın Rüzgarla buluşmamızı düşünüyordum. Ne kadar kızgın olsam da heyecan vardı içimde. Merak ediyordum da aynı zamanda.

Geceyi pek uyuyamasam da sabaha karşı uyumuşdum. Zaten pazar sabahı olduğundan da yatağımdan zar zor kalkmışdım. Uzun bir duşun ardından hazırlanmaya koyulmuşdum. Sadece beyaz renkden oluşan kombinimi giyinmiş saçlarımı da salık bırakmışdım. Evden çıkdığımda bayağı erkendi. Ve bu benim için bir ilkdi.

Rüzgarın söylediyi kafede oturmuşdum. Gerçi daha zamanımız vardı. Ama yine de sürekli saate bakmayı ihmal etmiyordum. Bir süre sonra karşımda gülümsüyen yüz ifadesiyle Rüzgar durmuşdu. Bana sarıldıkdan sonra karşımda oturmuşdu.

"Artık konuşalım mı?" Dedim soğuk bir şekilde.

"Tabi de senin neyin var Derin?"

"Benim değil ama senin bir çocuğun varmış." Diyerek direkt konuya girdim.

Sadece susdu. Bakışlarında şaşkınlık ifadesinden eser yokdu.

"Doğru değil mi?" Dedim.

"Doğru."


Yeni bölüm geldi. Oylarını ve yorumlarınızı sabırsızlıkla bekliyorum.♡♡♡



Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 26, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Mucizevi AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin