(2.Sezon) 42-Mile-High Club

202 36 5
                                    


Başını bana baktıktan sonra eğdi. Parmaklarını saçlarının arasına geçirdi. Kaşlarımı daha da çattım. İyi görünmüyordu. Ağlamış mıydı yoksa? Belki de benim gibi o da uçaktan korkuyordu. Belki de midesi bulanıyordu. Her şekilde, iyi değildi. Başını iki yana salladı.

"Buna devam edemem"dedi acınası bir ses tonu ile. Oldukça yumuşak ama yanık çıkmıştı sesi. Hafifçe eğildim. Ellerimi diz kapaklarıma koydum.

"Neye devam edemezsin, Harry?"diye sordum merakla. Ellerini çekti. Koyu yeşil olan gözleri tekrar benim gözlerimi buldu. Yüzümün her santimini inceledi. Dudaklarıma baktı uzun süre. Kendi dudaklarını araladı bir şeyler söylemek için. Ama yapamadı. Onun yerine kaşlarını çatıp ellerini tekrar saçlarına daldırdı ve bu kez çekiştirmeye başladı. Hızla yere çömeldim. Dizlerimi üzerine oturdum ve bağırarak saçlarını çeken Harry nin ellerini tutarak kendine eziyet etmesine engel olmaya çalıştım.

"Harry dur!"dedim aynı anda. Ellerini hızla çekip indirdim. Saçlarını serbest bırakmasını sağladım. Ve çabuk hareketlerle yanaklarını avuç içlerime aldım. Gözleri dolmuştu bile. Yanaklarından yaşlar süzülüyordu. Vay canına. Şu an karşımda Harry Styles ağlıyordu.

Acıyla bakıyordu gözlerime. Benimse bakışlarım korku barındırıyordu. Ne olmuştu ona böyle? Bunu neden yapıyordu? Hafifçe çıkmış olan sakalları elime batarken ben hiç umursamadan baş parmağımı yavaşça teninde gezindirdim. Sebebini ise bilmiyordum. Yalnızca onu rahatlatmak istemiştim. Çünkü onu daha önce hiç bu kadar kötü görmemiştim.

"Neye devam edemezsin?"diye sordum tekrar. Bana hipnotize olmuş gibi bakıyordu. Kesik bir biçimde soludu. "Onu seninle görüpte hiçbir şey yapmamaya devam edemem"diye yanıtladı. Gözlerimi devirip geri çekildim. Bıkkın bir nefes verdim sesli bi biçimde. Dalga mı geçiyordu benimle?! Kapıya yaslanıp kollarımı göğsümde doladım.

"Harry-"

"Benden bunu isteme!"diye böldü beni şiddetle. Bakışları yeniden yeri buldu. "Yapamam"diye mırıldandı. Belki de bu cidden canını acıtıyordu. Harry gerçekten beni...seviyor olabilir miydi? Ya onca kız? Taylor? Peki ya Niall? Dizlerimin üzerine oturdum. Yerin kirli olması falan umurumda değildi. Harry benim için önemliydi. Çok önemli. Ve onu böyle görmek beni kırıyordu. Yüzünü kapamış olduğu ellerini tuttum. Bana bakmasını sağladım. Benim için Ağlıyor olduğu gerçeği bana hala şaka gibi geliyordu.

"Harry. Bak benim için değerli birisin tamam mı? Kalbinin kırılmasını istemem"dedim sesimin yumuşak çıkmasına özen göstererek. Burnunu çekti. Göz yaşaları durmuştu ama kurumuş olan damlalar hala yanaklarındaydı. Çok...burkulmuş görünüyordu. Bad Boy yaptıkları Harry nin aslında melek gibi biri olduğunu biliyordum. Oldukça duygusal ve iyi kalpli biriydi.

"Ama üzgünüm Harry. Onu seviyorum. Ama bunun da aramıza girmesini istemiyorum"diye devam ettim. Dudaklarını ıslattı. Ve birbirine bastırıp dudaklarını başını aşağı yukarı salladı. "Lütfen-"

"Tamam. Sorun yok. Sadece...beni biliyorsun, vaz geçmeyeceğim Olivia. Ama seni sıkmayacağım. Emin olabilirsin"dedi kibarca. Sesi ise hala boğuktu. Neden dediği şeyler bu kez benim göz yaşlarımı gün yüzüne çıkarmıştı?! Kırılmış olan kalbinin birazcık da olsun tamir olması için kendimi tutamayarak sarıldım ona. Ve ilk kez Harry nin kokusunu duydum. Kitaplarla dolu bir oda gibi kokuyordu. Bir parça...yıpranmış parşömen gibi. Oldukça güzeldi. Kimi kandırıyorum çok güzeldi.

"Seni seviyorum Olivia"diye mırıldandı. Gülümsemeden edememiştim. Bu çok...huzur verici bir cümleydi. Mutlu edici bir cümle.

"Bende seni seviyorum Harold"

***

"Günaydın" ve sesiyle beni uyandıran kişi Styles dan başkası değildi. Yeşil gözleri, irisleri büyümüş bir şekilde bana bakıyordu. Zar zor gülümsedim. "Günaydın"

Yanımdaki boş koltuğu yokladım. İrlandalı çocuk neredeydi? Saat kaçtı? Ne zaman varacaktık? Ah aklımdaki sorlardan birinin cevabını telefon ekranımdaki saat verdi. On buçuk olmuştu. Bana elindeki sandviçi doğrulttu Harry. Yorganın altındaki ellerimi çıkararak aldım sandviçi.

Ah California nın sıcak olmasını umuyordum. İlk bahardaydık ama orası güneydi değil mi? Sıcak olmalıydı. En azından Londra dan sıcak olduğu kesindi. Gözlerimin tamamen açılması için bir kaç kez gözlerimi kırpıştırdım. Şimdi görüntü tamamiyle netti.

"Niall lavaboda. Sanırım telefonda konuşuyor"diye açıklamada bulundu Harry. Başımı salladım. "Teşekkürler"

Ve yorganın altından çıktım. Herkese günaydın diledikten sonra lavaboya yöneldim. Kapıyı vurdum. "Niall?"

Niall kilitli kapıyı açtı. Hala telefonunu kulağında tutuyordu. "Günaydın bebeğim, hemen geliyorum"dedi telefonun diğer ucundaki kişiyi umursamadan. Başımla onaylayacaktım ki "ne?!"dedi birden. Kaşlarımı merakla çattım. Kötü haber miydi? "Anne..."dediğinde ise annesiyle konuştuğunu anladım ve bakışlarımı yumuşattım. "Agh tamam" ve telefonu kulağından indirip bana doğrulttu. "Annem seninle konuşmak istiyor"

Gülümsemem daha da genişledi. Tanrım annesiyle mi tanışacaktım?! Bu beni resmi bir sevgili yapardı!!! Harika bir şeydi. Müthiş bir heyecan ile telefonu kaptım elinden. Ve kulağıma doğrulttum.

"Merhaba,efendim"dedim neşeyle. Demek ki Niall için gelip geçici biri değildim. Öyle ki beni annesi ile bile tanıştırıyordu. "Olivia, merhaba. Bana Maura diyebilirsin hayatım. Nasılsın?"diye sordu. Çok şirin bir ses tonuna sahipti.

"İyiyim Maura, ya sen?"

"İyiyim tatlım. Teşekkür ederim. Ah Niall senden çok bahsetti. Bende oğlumun bu kadar çok sevdiği kızla tanışmak istedim. Aranız nasıl?"

Niall a küçükbir bakış attım. Sabahki klasik dağılmış saç stili ile karşımda uykulu bir biçimde durmuş bana bakıyordu. Ve o kadar dayanılmaz görünüyordu ki kalp krizi geçirmeme ramak kalmıştı.

"Harika. Daha iyi olamazdı."diye yanıtladım.

"Anladığım kadarıyla siz çocuklar birbirinize fena aşıksınız". Gülümsedim. "Evet. Hemde çok"dedim hipnotize olmuş bir biçimde. Yumuşak bakışları beni huzurla dolduruyordu. Bayan Maura kıkırdadı. "Sevindim. Ah kendinize dikkat edin. İkinizi de seviyorum. Hoşça kalın"

"Bizde seni seviyoruz Maura"

Ve telefonu kapatıp Niall a verdim. Annesi beni seviyordu! Bu çok iyi bir adımdı. İlişkimizi daha ileri bir seviyeye taşımıştık artık. Niall telefonunu aldı ve cebine koydu. Tuvaletin kapısına yaslandı. "Eee?"diye soludu. Yüzümden bir türlü silemediğim o gülümsemem ile omuz silktim.

"Sanırım benden hoşlandı"

"Hey millet!"diye seslendi Louis. "İnişe geçiyoruz!"

Passion geciktiği için üzgünüm.

OLİVİA//horan {tamamlandı}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin