Bölüm 49&50 - Ölümden Nefes ile Kızıl Şehir

280 4 1
                                    

  Nutku tutulmuş Temari, hala, gökyüzünde süzülen yaratığa bakmaktaydı. Koca kanatlarını çırpan dev kertenkele, insanın ayaklarını neredeyse yerden kesecek rüzgarlar yaratıyordu. Gri vücudunda dolanan siyah mürekkepten oluşan mühürler, doğal bir varlık olmadığına işaret ediyordu. Koyu metalden çenesinin üstünde peydahlanmış iki göz, öfke yüklü kızıllıkla parıldıyordu.
"B-bu... da ne?" diye bir ses duydu yan taraftan.
Bakışlarını o yöne çeviren Temari, karnının sol tarafını tutarak doğrulan Tenten'i gördü. Hala oturmakta olan kızın yüzüne, şaşkınlık ve korku hakimdi. Sanki böyle bir şeyden ilk kez haberi olmuş gibi görünüyordu.
"Sizinkilerin işi değil mi?" diye sordu Temari, kesik kesik. Kafasını bile yerden kaldıracak gücü yoktu. Zaten doğrulmaya çalışsa, zar zor tutunduğu bu hayatı kaybederdi büyük ihtimalle.
Düşmanının hala hayatta olduğuna şaşıran Konohalı kız, ona baktı. Bu sarışın kadından bir türlü kurtulamıyordu. Ancak, sorusunu cevapsız bırakarak ayağa kalkmaya yeltendi.
"Ben de kalkmalıyım. Diğerlerinin direktife ihtiyacı olmalı..." diye düşündü Temari ve bacağını oynattı. Parçalanmış kaslarından bir acı dalgası yayılırken, gözünde yaşlar birikti. Diğer ayağını da kendine çekti ve alt bedenini dengelemeye çalıştı. Kırık kemiğin içindeki ilik, bıçak girmişcesine sızladı.
Kesik derisinden akan kanlar, kolundan aşağı kızıl bir pınar gibi süzülürken, ondan destek aldı ve üst bedenini de doğrulttu. İlerleme kaydediyordu. Derken görüşü bulandı ve tekrar yere kapaklandı.
Sesle irkilen Tenten ona baktı ve ne yapmaya çalıştığını anladı.
"Ah... çok geç. Üzgünüm Shikamaru, bana bıraktığın şeyi koruyamadım..."
Bu düşünceler, bilincini yitirmeden önce aklından geçen son şeylerdi.

----------------------

"Hay sikeyim! Bunlar her yerde," diyen Suigetsu koştururken, onunla birlikte yol alan Kurotsuchi, üstlerine atılan bir Konohalı ninjanın boğazına vurarak, onu etkisiz hale getirdi.
Kendi taraflarındaki savunma hattını geçici olarak terk etmiş ve işgal altındaki şehrin ortasına ilerlemekteydiler. Üstlerinde bir hava akımı hissedince, kendilerini binaların arasına attılar. Bir saniye daha gecikselerdi, binlerce derecelik alev onları kavuracaktı.
"Bu Kabuto'nun işi olmalı. Ejdarhaya dönüşmekle kafayı bozmuştu," dedi, etrafı kolaçan eden Suigetsu.
Giysisinden bir parça koparan Kurotsuchi, elindeki kumaşı ona uzattı.
"Al, kükürt kokuyor. Nehir de sıcaklıktan dolayı buharlaşıyor, zehirlenmek istemeyiz," dedi.
"Hadi. Chōjūrō denen herifin yanına gitmeliyiz," diyen Suigetsu, fırlarken, ağzının etrafına doladı giysi parçasını.
Buharlaşmış nehrin oluşturduğu sisin içinde ilerlerken, uzaktan çatışma sesleri geliyordu. Ancak, rahatsız edici bir şekilde, yakınlarda çıt çıkmıyordu, sanki her şey ölüymüş gibi. Arada bir, kanat sesleri yankılanarak onlara ulaşınca, korkudan saklanıyorlardı hemen.
Bir süre daha ilerlediler. Ardından, öne geçmiş olan Kurotsuchi yumruğunu kaldırarak dur işareti verdi ve sol tarafı gösterince, ikisi de o taraftaki bir kayanın ardına sığındılar.
"Konohalı ninjalar," diyen kız ilerideki, toprak elementi ile yeni oluşturulmuş bir köprüyü gösterdi. Üstünden onlarca Konohalı koşturarak geçiyordu.
"Hattı kaybetmiş olmalılar. Choujuro n'apıyor?" diye sordu, Suigetsu.
"Daha zamanı gelmemişti fakat ejderha yüzünden geri çekilmiş olmalı," diyen kızın gözlerinde bir keskinlik vardı. Daha önce onun bu yönünü fark etmemiş olan Suigetsu merakla, karşısındaki yüzü inceledi. Acaba aklına ne gelmişti kızın, bir şeyleri tekrar yaşadığı belliydi.
"Hadi," diyen siyah saçlı genç kadın, artık güvenli olan köprüye doğru fırladı. Suigetsu da onu takip etti.

Binaların arasında ilerlerken, çeliğin çelikle buluşmasının sesi iyice arttı. Çok yaklaşmışlardı. Bir beden fırlayarak onların yanına çarparken, arkasından fırlayan bir adam yumruk atarak kafatasını ezdi ve hışımla onlara döndü.
"Biziz!" diyen Suigetsu ellerini iki yana açmıştı.
"Tam zamanında!" diyen Chōjūrō, kanla kaplanmış elini silkeledi ve onlara takip etmelerini işaret etti.
Çatışmanın içinde ilerlerken, pek az kişinin hayatta kaldığını gördüler. Kirigakureli toprak elementi kullanıcıları, binalar arasına setler çekerek, yuvarlak bir kurtarılmış bölge oluşturmuştu. Hayatta kalan bir kaç buz elementi kullanıcısı ise dağılmışlardı, etraflarında korumalar mevcuttu. Bir arada durmamaları gerekiyordu yoksa bir saldırı sonucu hepsi birden ölebilirdi.
"Sadece buz elementi kullanıcıları sayesinde hayatta kalabildik. O yaratığın nefesi kesin ölüm demek. Bu yüzden geri çekildik ve bir yandan bize saldırıp duran Konohalılarla uğraştık. Çok şükür sadece vur-kaç yapıyorlar şu an, yaratık yüzünden çok da yaklaşamıyorlar," diyen Chōjūrō, hedefledikleri yere varınca onlara döndü.
"Ne yapmamızı istiyorsun?" diye sordu, Kurotsuchi.
"Temari'den haber alamıyoruz. Gelen bilgiye göre onun tarafında büyük hasar var, Tenten'in işi olmalı. Sizinki ne alemde?" diye sordu adam.
"Kiba'yı ve köpeğini indirdik, zamanı gelene kadar dayanmalı," diye cevapladı Suigetsu.
"Bizi ortadan bölmek ve iletişimi kesmek istiyorlar. Aynı zamanda burası en sağlam dayandığımız yerdi, olabilecek en kötü yere saldırdılar," diyen Choujiro sola dönerek seslendi.
"Ulak!"
"Evet, efendim," diyen genç bir ninja hemen yanında peydahlandı.
"O yaratık şu an ne yapıyor?"
"Şehirde dolanarak rastgele yerleri ateşe veriyor, efendim..." diyen ulak, istemeden duygularını açığa vurdu. "Kirigakure yanıyor."
"Sakın bir daha bana o yüzü gösterme. Nefes aldığımız sürece bu savaş bitmedi, hadi yerine!" diye onu azarladı.
"Efendim!" diyen ninja kayboldu ve tekrar kolaçan görevine çıktı.
"Konohalılar tekrar saldırıyor!" diye bir ses gelirken, halka şeklindeki savunma bölgesinin içindeki ninjalar konumlarını aldılar.
"Planı sonra konuşuruz, şu anlık hayatta kalmaya bakın," diyen Chōjūrō fırlarken, Hiramekarei'i saldı ve iki ucunda da, eğik ve uzunca bıçaklar olan bir sopaya dönüştürdü. Zıplayarak, setin ilerisine atladı ve dönerek, silahını çevirmeye başladı. Çok geçmeden, düşmanlarının kanı bütün bedenini kaplamıştı.
Onu ve savaşan diğerlerini izleyen Suigetsu'nun aklında bir fikir peydahlandı, ancak sonuçlarını düşününce çabucak aklından uzaklaştırdı.




Yarım saat daha geçmişti ve Konohalılar geri çekilmişti.
"Geliyor, geliyor..." diye sayıklıyordu, bacağını kaybetmiş bir Kirigakure ninjası. Bir yandan, hayatta kalan tek medik-nin onu iyileştirmeye çabalıyordu.
Alnından dökülen terler, yüzüne sıçramış düşmanlarının kanıyla karışarak aşağı süzülürken, ölülerden birinin üniformasından kopardığı kumaş parçasına sildi onu, Chōjūrō. Yorulmuştu, sayıları gittikçe azalıyordu ve gelen haberlere göre diğer iki hat düşmüştü. Ejderhanın alevleri şehri kaplarken, alevlerden dolayı sıcaklık yükselmişti. İğrenç bir koku asılıydı havada, kükürdün ve yanan bedenlerin kokusu.
"Efendim," diyen genç ulak, tekrar geldi.
"Evet," diyen Chōjūrō ona baktı, iyi bir haber olmasını umuyordu fakat beklemiyordu.
"Gelen bilgilere göre kuvvetlerimizin %90'ı yok edilmiş durumda. Önceden belirlediğiniz protokol gereği, sağ kalanlara bize gelmelerini söyledim, ayakta kalan tek düzenli savunma noktası biziz," dedi, sakince ulak.
Adam tam cevap verecekti ki, bir iç çekiş sesi duyan ulak onu ittirdi ve arkadaki binanın penceresinden içeri yolladı.
"Ne olu--!?" diyordu ki Chōjūrō, biraz önce bulunduğu alanın alevler içinde kaldığını gördü. Genç adam, kendini feda ederek onun hayatını kurtarmıştı.
Binanın diğer tarafından Suigetsu fırladı içeri, kollarında Kurotsuchi'yi tutuyordu. Öksüren kadın, iyi görünmüyordu.
"Alevden sonra duman püskürdü, binaların içindekileri boğmaya çalışıyor!" diye bağırdı Suigetsu.
Dişlerini gıcırdatan Chōjūrō düşünmeye çalıştı, bir yolu olmalıydı, mutlaka bir yolu olmalıydı!
Hala öksürükler içinde boğulan Kurotsuchi'yi yere yatıran kılıç ustası, etrafına bakındı. Dumanlar binanın içine dolarken soluk almak iyice zorlaşıyordu. Arada bir, dışarıda sarı-turuncu alevin parıltısını görüyor ve ölenlerin çığlığı kulaklarını dolduruyordu. Chōjūrō ise, çaresizce, bir kurtuluş yolu bulmaya çalışıyordu.
O anda kararını verdi Suigetsu ve adamın kılıcını kaptığı gibi dışarı fırladı. "Buz!" diye seslendi bir yandan.
"Hey!" diyen Chōjūrō takip etmeye yeltenmişti ki bir alev demeti binanın girişine çarptı. "Napıyor bu gerizekalı!?" diye kendi kendine sordu.
"Lanet olsun sana, Uzumaki Naruto!" diye düşünüyordu Suigetsu.
Sıvılaşarak alevlerden kurtulmuştu.
"Cidden lanet olsun!"
Koşturarak, tekrar akmaya başlamış olan nehre atladı. Nehirdeki suyu toplarken, dev formuna büründü ve olanca gücüyle tekrar koşmaya başladı.
Bu sırada Chōjūrō, binanın dışına çıkabilmişti ve alevlerin arasından ilerleyen Suigetsu'yu gördü. Olan biteni hemen anladı.
"Siz, onu takip edin ve dediklerimi yapın!" diyerek, binalardan çıkmaya başlamış buz elementi kullanıcılarını işaret etti.
"Senin yüzünden bütün bunlar!" diyen Suigetsu, önündeki binaya sıçradı ve karşısında, otuz-kırk metre yukarıda süzülen yaratığı gördü. Canavar da onu farketmişti. O, ciğerlerini doldururken, Suigetsu da iyice hızlanarak kenara varmıştı. Var gücüyle zıpladı.
"Hiramekarei!"
Salınan kılıç devasa bir çekice dönüşürken, Suigetsu'nun dev eline mükemmel bir şekilde oturdu.
"Şimdi!" diye emri verdi, Chōjūrō ve buz elementi kullanıcıları eş zamanlı olarak ellerini yere koydular.
"Hyōton: Sekijun!"
Nehirden yükselen, genişçe bir buz dikiti Suigetsu'ya yaklaştı. Tam, yaratık alevlerini püskürürken, demete ayağını basan Suigetsu buzu suya dönüştürdü ve onlarca metre uzunluğundaki su konisiyle bedenini birleştirdi. Manevra yaparak alevlerden kurtuldu ve sudan bedenini canavara çarptı.
"Tekrar!" diye direktif verdi, Chōjūrō. Buz kullanıcıları, su kitlesini tekrar dondurdu ve ejderha, kristal berraklığındaki buzun içinde sıkıştı.
"Şimdi ne yapacaksın?" diye düşünen adam, Suigetsu'ya bakıyordu.
Soğuk akımı ona ulaşmadan önce su ile bağını kesmiş olan dev Suigetsu, çekici kaldırdı ve canavara vurdu. Buzlar çatlarken, tek biz çizik bile oluşmamıştı. Bunun üstüne bir darbe daha indirdi ve bir tane daha, ve bir tane daha... ancak yeterli etkiyi yaratamadı. Çok az miktarda hasar almış olan ejdarha, bir kısmı darbelerden dolayı kırılmış buzları zorlayarak bedenini kurtardı ve uçuşa geçti.
Savrulan dev Suigetsu, son anda tek eliyle yaratığı tuttu. Diğer elinde Hiramekarei vardı.
Canavar onu atmak için debelendi fakat başarılı olamadı. Bunun üstüne, dönerek şehrin üstünde hızlıca uçmaya başladı. Zar zor tutunan Suigetsu, altında uzanan ve alevlerle kızıla boyanmış koca şehri bütün netliğiyle görebiliyordu. Binlerce insanın hayatını kaybettiği bir savaş alanıydı burası, yıkılmış binaları, her yerden tüten dumanı ve içinden geçen nehri ile, tam bir harabeyi andırıyordu.
Yaratık kükreyerek dalışa geçti ve yere çarpacakken, aniden tekrar yükseldi. Dev kolundaki kasları, klanının tekniğiyle şişiren Suigetsu, yine düşmemişti. Ancak, tam yükselme anında, aşağıda Temari'yi gördü. Vücudundan dışarı sızan kızıl sıvının içinde yatan kadının bedeni sayısız yerinden yaralanmış, dağılmış saçları, pıhtılaşmış kanla birbirine yapışmıştı.Bilincini kaybetmişe benziyordu.
"Hah..." dedi, Suigetsu. "Bir Sunagakureli, burayı hayatıyla savunacak da, bir Hōzuki savunmayacak, öyle mi?" dedi.
"Hiç sanmıyorum!" diye bağırdı olanca kuvvetiyle.
Vücudu, berrak, mavimsi suya dönüşürken, alt bedeni beyaz köpükler saçan bir girdap gibi dönmeye başladı.
"Ben, Hōzuki Suigetsu!" derken Hiramekarei'i göklere kaldırdı, silah onunla bütünleşmişti. Bütün bedeni ve silah, huşu verici bir şekilde ay gibi gümüşi ışınlar yayarken, rotasyon hareketi her yerine yayıldı.
"Ve burası benim şehrim!" diye bağırarak, silahla beraber dönen, canlı girdap halini almış bedenini yaratığa indirdi.
"Hōzuki-ryu: Gekokujō!"
Gökgürültüsünü andıran darbe, yaratığın omuriliğinde patladı. Ejderhanın pulları parçalanırken, muazzam bir çatırtıyla kemikleri kırıldı. Can havliyle çığıran yaratık, kanatlarını bir iki kez daha çırptıktan sonra, düşüşe geçti.
"O da ne?" diye sordu, sendeleyerek binadan çıkmış olan Kurotsuchi.
"Bunun sadece bir efsane olduğunu sanıyordum. Sadece Hōzuki'nin en üstün üyelerinin kullanabileceği söylenen bu teknik sayesinde, kullanıcı ile silah birleşiyor. Kılıç ustalığında son nokta, Gekokujō," diye onu yanıtladı, Chōjūrō.
"Peki Suigetsu...?"
"Evet, kendini bizim için feda etti."
Ve böylece, bütün şehri titreterek yere çakılarak savruldu, Suigetsu'nun ve ejderhanın ölü bedeni.
Onun yarattığı fırsatı kullanan diğerleri, şehrin arkasındaki dağların içinden geçen gizli geçidi kullanarak kaçabilmişlerdi. Artık bütün şehri ele geçirmiş Konohalılar, şehrin her tarafından üstlerine saldırırken, zaman gelip çatmıştı.
Emri verdi Chōjūrō. Temari'nin planının son aşaması başladı böylece.
Şehri ortadan ikiye ayırdıktan sonra, planın ikinci aşaması geliyordu. Siviller, Kirigakure'nin berisindeki dağlardan uzanan gizli geçitten tahliye edilirken, şehrin kendi taraflarındaki yarısının altına tüneller kazılmıştı ve var olan bütün patlayıcı kağıtlar oraya doldurulmuştu. Kurotsuchi'nin özel elementi sayesinde oldukça kısa bir zamanda yapabilmişlerdi bunu.
Ardından, Konohalılar'ı oyalayacaklardı, böylece şehri onlara direkt teslim etmeyerek herhangi bir şüpheyi de önlemiş olacaklardı.

Patlayıcılar aktifleşirken, kilometrelerce alan çöktü ve binlerce Konohalı'yı taşlar ile kayalar arasında kıstırarak ezdi.
Tahliyesi tamamlanmış sivil halk ise, dağlarından arkasından kaçmaya ve yakınlardaki yerleşim yerlerine yol almaya başlamıştı bile.

----------------------  

  Kapanış Müziği:   

  Kızıl Savaş'ın Sonu

"Durun," diye emir verdi Chōjūrō. Bütün şehirden geriye kalan otuza yakın Kirigakure ninjası ona uyarak, komutanlarına baktılar, yapmaları gerekeni biliyorlardı.
Savaşın bitiminden beri saatler geçmişti, artık güvendeydiler. Tatlı bir yağmur, hüzünlerini almak istercesine, damla damla üstlerine düşüyordu. Verdiği kayıpların acımasız darbeleriyle gerçek bir lidere dönüşmüş olan Chōjūrō, boğazını temizledi ve evlerini kaybetmiş, sürgündeki insanlara baktı. Onun insanlarına.
"Kirigakure'yi kaybettiğimizi düşünebilirsiniz," dedi genç adam, halka hitap ederek, "Ancak gerçek böyle değil. Yuvanız, ailenizin ve arkadaşlarınızın bulunduğu yerdir. Sayısız fedakarlık sayesinde, ana kuvvetimiz yabancı diyarlardayken sizi korumayı başardık. Kirigakure, sizsiniz! Sadece yapıları ve fiziksel şeyleri kaybettik. Bu yüzden, ölen Kirigakureliler için saygımızı ve minnetimizi göstermeliyiz."
Ardından dönerek Kurotsuchi'ye baktı.
"Aynı zamanda, zor zamanda yardımımıza koşan bu cesur ninjaları da unutmayacağız.
Konohalılar'a karşı hayatını riske ederek cesurca savaşan, Iwagakure'nin Kurotsuchi'si!
Vatanı Kirigakure'yi en zor zamanında tekrar hatırlayan ve hayatını bizim için feda ederek, lanetli yaratığı avlayan Hōuzuki Suigetsu!
Ve... şu an aramızda olmasa da, planı sayesinde hepimizi kurtaran, Sunagakure'nin Nara Temari'si!"
Chōjūrō'dan başlayarak, ninjaların hepsi, sırayla diz çöktü ve teker teker, ölenleri selam ettiler. Ne de olsa başka türlü anmalarının bir imkanı yoktu.
Onlar, ritüel halinde, hayatlarını kaybeden arkadaşlarının, kardeşlerinin, babalarının, annelerinin isimlerini tekrar ederken halk da yavaşça diz çökmeye başladı. Asker, sivil fark etmeksizin bir çok kişinin gözlerinden yaşlar süzülüyordu.
Aralarından çeşitli sesler yükseliyordu. İsimler niceydi, savaşta verilen kayıplar gibi. Chōjūrō'nun ve onun söylediği kişilerin adı geçse de, en çok iki tanesi duyuluyordu.
"Hōzuki Suigetsu, Kirigakure'nin Ejder-Avcısı.
Sunagakure'nin Nara Temari'si, Altın Komutan."
Pek çok arkadaşını bu savaşta kaybetmiş olan Chōjūrō'ya baktı, Kurotsuchi. Adam, savaşta kaybettiği Hiramekarei yerine eline aldığı bir kılıcı yere dayamış ve iki eli onun üstünde kenetlenmişti. Dimdik, bir heykel gibi dikilirken, gözyaşlarını gizlemeye çalışıyordu. Kız ise, artık yorulmuştu ve evine, Iwagakure'ye dönmek istiyordu.

----------------------

Günümüz zamanında, uzaklarda bir yerde, Naruto gözlerini açtı ve oğlu Boruto'ya baktı.  

Naruto - Savaş ve BarışWhere stories live. Discover now