7- Pantolonsuz İçki Partisi

4.3K 388 125
                                    

"Erkencisin Jongin." Kapıdan çıkıp uzaklaşan Baekhyun'a göz ucuyla baktıktan sonra Jongdae'ye dönmüştüm. Yüzündeki gülümseme sabahın bu saatine göre oldukça canlıydı.

"Çıkan kişiyi tanıyor musun?" Dün sürekli geldiklerini söylediğini hatırladım Jongdae'nin, bilmesi lazımdı.

"Baekhyun mu? Burada okuyor. Sürekli uğrar buraya yakın olduğu için, e bir de alt dairemde yaşıyor diğer çocuklarla birlikte." Anladığımı belirtircesine başımı sallamıştım. Arada bu şekilde görebilirdim belki onu. Nedense bu hoşuma gitmişti. Her şeyin bir anda bitmesini istemiyordum çünkü. Onu arada görmek fena olmazdı.

Boğazımın kuruduğunu hissederek içecek bir şeyler bakmıştım. Tezgahın üstünde gördüğüm kupayı elime alıp sahibini düşünmeden dudaklarıma götürmüştüm.

"Jongdae bunun burada ne işi var sabah sabah?" Ağzıma gelen içki tadıyla bağırmıştım. Bu saatte mideme giren ilk şey bu olmamalıydı.

"O mu? Baekhyun içiyordu moralim bozuk diye. Kaldırmayı unutmuşum." Tekrardan kafamı çevirmiştim, onun gittiği yöne doğru. Bu saatte içecek kadar neyin moralini bozduğunu, ya da ne kadar içtiğini merak ediyordum.

"Benim bir yere gitmem lazım."

"Nereye?" Yongsun'a karşılık vermeden hızla dışarı çıkmıştım. Nedense kendimi onu bulmak zorunda hissediyordum. Bulmak, konuşmak ve dün gece yaptığımız o hoş olmayan konuşmayı açıklığa kavuşturmak istiyordum.

Sokağa bakıp nereye gidebileceğini düşünmüştüm. Kısa bir süre geçmemişti ve düz gitmiş olamazdı. Çünkü saat henüz çok da geç olmadığı için yol pek kalabalık sayılmazdı. Bu yüzden boş yolu geçerek sağdan ilerleme kararı almıştım.

Acelem yoktu. Nedense bir şekilde onu bulacakmış gibi hissediyordum.

Koskoca ülkede, koskoca şehirde dışarı çıkar çıkmaz ilk ona denk gelmiştim, üstüne dün gece bile karşılaşmıştık. Şimdi benden sadece bir iki dakika önce çıkmıştı en fazla ve aynı yerde yaşadığımıza göre onu bulamama gibi bir ihtimalim yoktu.

Yollar bir şekilde bizi karşılaştırıyordu ne de olsa. Onu bulacağıma dair içimde güçlü bir his vardı.

Ki düşündüğüm gibi, biraz daha ilerlediğimde onu görmüştüm. Köşedeki parkın orada, taştan merdivenlerin üzerinde oturuyordu. Merdivenlerin çevresindeki yeşil ağaçların gölgesi rüzgar her estiğinde yüzüne düşüyordu. 

Güneşin parlattığı siyah yumuşak saçları dağılmış, ağacın yaprakları gibi rüzgarda uyumla havalanıyordu.

Kendime engel olamayarak gülümsemiştim. O gece karanlıkta kim olduğunu bilmiyordum, gölgelerin hakim olduğu yüzünü şimdi gördüğüm gibi fazla net görememiştim. Ona dair aklımda kalan şeyler yüzünün, görüşünün dışında olan şeylerdi. Güzel ve yumuşak teniydi. İnsanı çeken tatlı ve taze kokusuydu, sesiydi...

Şimdi ona baktıkça içimden geçebilen tek bir şey vardı.

Yazık.

Onunla bu şekilde karşılaştığım için, hayır benim gibi biriyle karşılaştığı için çok yazıktı. Benim gibi biri onunla böyle bir şekilde yatmamalıydı. Bunu hak etmiyordu. Ona dair çok şey bilmesem de dün gece konuşmamız sayesinde emin olmuştum ki karşısına bile çıkmaması gereken biriydim.

Benim için kolayca geçip gidebilecek bir durumken onun için pek de öyle olmadığını anlamıştım çünkü. Benim gibi önemsemeyeceğini düşünmüştüm ve bu yüzden ona o sözleri sarf etmiştim ama içen içe aslında onu ne kadar kırdığımı fark etmiştim.

The DaltonsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin