14- Uzaylılar Dosttu, Peki Ya Zombiler?

3.9K 333 126
                                    

"Beni o okula getirtme Yongsun! Partiye katılmayacaksın dediysem bu konuda ciddiyim. Hem de hiç olmadığım kadar." 

Duyduğum, duymayı sevdiğim sesle uykumdan uyandığımda geçirdiğim o 'harika' gece aklıma geldiği için küfür ederek acıyla kaşlarımı çatmıştım. Jongdae'ye söylemeliydim. Bu sandalyeleri değiştirmeliydi. Birleştirsem bile yatmak için oldukça rahatsız ediciydi.

Kepenklerin açılmasıyla birlikte içeri gün ışığı dolduğunda saatin kaç olduğunu merak ettim. Güneş tepeydi ve büyük ihtimalle derse geç kalmıştım.

Gözlerimi kapatıp uyumaya devam ederken, yani Luhan'ın gözünde uyumuş gibi görünürken, Luhan telefonu kapatıp içeri girmişti. Adım seslerini dinlemek bile güzeldi. Onun varlığı beni, onu rehabilitasyon merkezinde gördüğümden beri mutlu ediyordu.

Gözlerim kapalı olsa bile başucumda dikilen varlığının farkındaydım. Hareket bile etmiyordu. Nefesleri düzenliydi, sanki sadece öyle bakmak istermiş gibiydi. Kalbimdeki kıpırtıları hissetmeye başlamıştım çoktan.

Her gün uyurken izlenmiyordum sonuçta, hem de her gün uyurken izlemek istediğim kişi tarafından.

Sadece sessizliğe ait olan sessizlerin hakim olduğu yerde Luhan da ben de hareket etmekten vazgeçmiş gibiydik. Bana olan bakışlarını göremiyordum ama çok da hoş bakışlar olmadığından emindim. Eğer hoş bakışlarla bana bakacak olsaydı şu an zaten bu rahatsız yerde değil, onun kolları arasında yatıyor olurdum.

"Beni mi izliyorsun sen?" Bu hayalle birlikte gülümseme isteğimi engelleyemez olurken gözlerimi açmıştım.

"Hayır, sadece hangi işkence türüyle seni uyandırmam gerektiğine karar vermeye çalışıyordum." Cevabı beni şaşırtmamıştı, hazır cevap olması sorun değildi, bütün cevaplarımı onda bulabilirdim.

"Zaten burada yatarak bütün cevabımı aldım." Boynumu tutarak doğrulduğumda buradan belki de bir sedye yardımıyla çıkmalıyım diye düşünüyordum. Bütün kemiklerim birbirinin içine geçmiş gibiydi. 

Belki de boyum Baekhyun kadar kalmış bile olabilirdi çoktan. Ve Kyungsoo gibi kamburumun çıktığından şüpheliydim.

"O zaman bir daha benimle uğraşmaman gerektiğine karar vermişsindir."

"Karar verdim." Ayağa kalktığım ve üzerine yürümeye başladığım sırada boyumun hala onu hakimiyetim altına alacak kadar uzun olduğu için gücümü yeniden kazanmıştım. Tamam, en azından hareket edebiliyordum.

"Sevindim."

"Ama seninle daha fazla uğraşma konusunda." Üzerine yürümeme karşılık olarak tabii ki de geri çekilmemiş, burnunu havaya kaldırarak daha fazla meydan okumuştu adeta. "Bir dahakine bir yerlerde kilitli kalmadığından emin ol."

Bana göz devirmesine seyirci kalmak istemeyerek Fanus'tan çıkıp sağa doğru dönmüştüm, okul yoluna. Sonra ne mi yapmıştım?

Deli gibi koşmaya başlamıştım çünkü geç kalmıştım!

Luhan'ın yanında havalı görünmeye çalışırken saati umursamıyor gibi yapsam da eğer bu derse erken gidemezsem başıma iş açacağım kesindi.

Deli gibi koşmaya başlarken yolda beni gören ilkokullu bir kızın korkarak köşeye saklandığına tanık olmuştum. Tamam, birbirine giren yele gibi saçlarım ve şişmiş yüzümle ben de kendimden korkardım.

Uzun bacaklı olmamın hiçbir faydasını göremeyerek yine geç kalmama rağmen tek avuntum hocanın dersin sonunda yoklamayı almasıydı. Gizlice amfide arka sıraya yerleşirsem bu iş tamamdı.

The DaltonsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin