40- Hüzünlü Date (ft. Jingyu)

1.8K 204 129
                                    

Selaaam 40. bölüme gelmişiz *-*

Ben bu fici yazarken diyodum ki 20de bitiririm şlaskdşalskdşld

Gerçekten biri 40 bölümdür ne saçmaladığımı bana söylesin? klaskdalkdş

Neyse iyi okumalar ve bölüm sonunda bana çok kızmayın <3 


----



"Nereye gidiyoruz?"

"Gidince göreceksin Kyungsoo, sabret." Wufan'ın yüzünde samimi bir gülümseme vardı. Usulca arabayı kullanıyor, sanki kasıtlı olarak yavaş gidiyor gibiydi. Beni arayıp bir yere gideceğimizi söylemişti. Evden almış -Baekhyun görürse diye aklım çıkmıştı- hiçbir şey söylemeden yola koyulmuştu. Tek kelimeyle durumumu açıklarsam gergindim. Wufan normalde de tuhaf biriydi, tuhaf biri olduğu için ondan hoşlanıyordum çünkü ben de tuhaf biriydim. Ama bugün gerçekten de tuhaftı. Normal halinden daha sakindi ama daha fazla gülümsüyordu. Bu bir yandan iyiydi, bir yandan kötüydü. Gülümsemesi kalbimi acıtıyordu.

"Peki, sabrediyormuş gibi görüneceğim. Sen işine kaldığın yerden devam et." Kahkahası kulaklarımda yankılanmıştı. Başlarda Wufan'la arkadaş gibi takılma fikri çok hoşuma gitmişti. Ama artık bunun ne kadar rahatsız edici bir his olduğunu anlıyordum. Wufan hemen yanımdaydı, gülüyor, konuşuyor bir şeyler yapıyordu ama ona dokunamıyordum, ona kalbimi açamıyordum. Bütün bunlar duygularımın karman çorman olmasından başka bir şeye yaramıyordu.

"Benim için çok önemli bir yere gideceğiz Soo."

"Anlaşıldı, yine beni kiliseye götürüyorsun." Bunu alışkanlık haline getirmişti. Beni durmadan çalıştığı kiliseye götürüyordu. Wufan'ı gördüğüm için bundan rahatsız duymuyordum ama diğer yandan yaptığım şey hiçbir dinde kabul edilmezdi sanırım. Bir erkek olarak hoşlandığım adamı görmeye kilisiye gidiyordum. Kafama kilise orgu düşse şaşırmazdım.

"İyi tahmin ama bu sefer senin günaha girmeni istemiyorum."

"Bunun farkındasın yani?"

"Her ilahi duyduğunda canını verecek gibi görünüyorsun, nasıl fark etmem?"

"O zaman niye beni çağırıp duruyorsun be adam?"

"Çünkü arkadaşlar birbirlerini yalnız bırakmaz Kyung." Tabii ya arkadaşlar diye geçirdim içimden. Arkadaş olduğumuzu düşünen tek kişi oydu. Benim düşüncelerim hiç de arkadaşça değildi ve sorun bu arkadaşça olmayan düşünceleri kilisede de düşünmemdi.

"Ve arkadaşlar birbirlerine nereye gideceklerini de söylemez."

"Geldik zaten, sakin ol." Etrafıma baktığımda geldiğimiz yerle birlikte vücudumdan bütün kan çekildi.

"Wufan burası..." Şaşkınlık içinde ona döktüm, sabahtan beri tuhaf olmasının nedenini geldiğimiz yer açıklıyordu. O tuhaf gülümseme aslında buruk ve acı dolu bir gülümsemeymiş.

"Beni artık tamamen tanıyacaksın Kyung, gidelim mi?" Ben bir şey diyemeden arabadan inmişti. Arabadan inerken içim endişe ile dolup taşıyordum. Buraya gelme amacımızı anlamaya çalışıyordum. Beni neden buraya getirdiğini anlamaya çalışmak ise hiç bilmediğim sulara dalmak gibiydi. Arabanın arkasına dolaşıp bagajdan torbalar çıkarttı. Ona yardım etmek için uzandım ama beni geri çevirmişti.

"Buraya neden geldik?" Kaldırım boyunca yürüyüp binanın bahçesine giderken mesafe pek uzun sayılmasa da o süre içinde kafamda tonlarca düşünse belirmişti.

The DaltonsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin