"Casey'i istiyorsan git konuş o zaman, Calum." Dedim.
"Onun beni istemesini istiyorum, Daisy. Ve yardımın gerek."
"Calum bak Michael, Casey'e karşı boş değil ve şimdi sende onu istediğini söylüyorsun."
Casey sadece bu sene gelen bir kızdı ve gelir gelmez tüm ilgiyi çekmişti. Kıskançlık etmiyordum eminim Calum sadece onu da yatağında görmekten zevk alacaktı. Michael ise Casey'e gerçek hisler besliyordu.
"Bak sadece onu birazcık kıskandırmam gerek, Lillie'ye soracaktım ama Luke var. Jasmine desen güzel bile değil. Hadi Daisy lütfen."
Olumsuzca kafamı salladım. "Delirdin mi sen, Michael'ı düşünebiliyor musun?"
"Michael geçici hisler hissediyordur, hadi Daisy."
Calum sonunda kafayı yemiş olmalıydı.
"Senin için okulun psikoloji servisiyle konuşmamı ister misin?" Dedim ve ciddiydim. Ama o sadece gözlerimin içine bakıp gülümsedi.
"Daisy söz veriyorum, daha fazlası olmayacak. Sadece bir kaç numara yeterli, lütfen?"
Yüzünü tatlı bir çocuk gibi buruşturdu.
"Bunu Michael'a yapamam ve sende yapmamalısın. Calum düşünsene bu berbat bir his olurdu."
Empati ne demek bilmediğinden emindim.
"Bak bizimkilere söylemeyiz, sadece Casey etraftayken bir kaç yakınlık yeter."
Plan mı yapmıştı bir de?
"Bir kaç yakınlıktan kastın ne?" Korkarak sormuştum.
Ben Calum'dan uzaklaşmaya çalışırken, böyle yapması iyi değildi.
"Bilirsin işte, yakınlık." Dedi ve yere dizlerinin üstüne çökerken. "Merak etme, cebimden yüzük çıkarıp evlilik teklifi etmeyeceğim."
Ah içimi rahatlatmıştı.
"Peki düşüneceğim ama olur demiyorum."
Ne dediğimden emin değildim ama hızlıca ayağa kalkıp bana sıcak elleriyle sarıldı. Büyük ihtimal ile okulda Calum'un sarılışını bilmeyen tek kişi bendim ve şimdi de öğrenmiş oldum.
"Tek bir kuralımız var anlaştık mı?" Dedi ve durdu. "Aslında iki."
Cevap bekleyen gözlerle ona baktım. Tekrar konuştu. Az önceye göre daha gergindi, beni de geriyordu.
"Kural bir; aramızdakileri kimseye söylemeyeceksin, Lillie'ye bile." Dedi ve Lillie'ye bile derken kelimelerin üstünde durdu.
"Kural iki; bu yakınlık aşka dönüşmeyecek, şimdi bunlar için söz ver?"
Kural ikiyi söylediği anda yüzümü buruşturdum. Korkacak bir şeyim yoktu. Kendimi güveniyordum.
"Söz veriyorum, Calum. Oldu mu?" Bıkkınlıkla söylemiştim.
"Olmaz öyle. Küçükken ulusal yeminizim vardı onu söyle."
Hadi ama Calum bile bu kadar çocuksu olabiliyor muydu?
"İki kural içinde kalbim, bedenim, beynimle söz veriyorum. Eğer sözümü tutmazsam en yakın kız arkadaşım ve aşık olduğum çocuk evlensin."
Çocukken uydurduğumuz bu yemini, o zamanlar her saçma olay için söylerdik.
"Sende yemini et." Dedim kollarımı birbirine bağlarken.
"Herneyse o dediğinin aynısından." Dedi geçiştirerek.
"Thomas şunu söyle, geçiştirme."
Neden ona böyle demiştim ki durduk yere?
"Bana Thomas demeni sevdim." Dedi gülerek.
Hala yapması gerekeni yapmamıştı.
"Öyleyse yarın sabah seni alırım bebeğim." Dedi ve karanlık gecede uzaklaştı.
O uzaklaştıkça, gitmemesi için bir şey yapmak istedim. Ama sadece bana dediği şeyi sindirmeye çalıştım.
"Bana bebeğim demeni sevdim."