Multimedya; Toprak Derin
Toprak, insanları birer kelebeğe benzetirdi. İnsanların peşinden koştuğunda 'kaçan kovalanır' cümlesine uyarak peşinden koşan insana yanıt olarak, kaçıyorlardı.
Tıpkı, kelebekler gibi.
Güzel bir kelebeği görüp, onu yakalamaya çalıştığımızda bizden uzaklaşıyorlar ve kaçıyorlardı. Oysa, hareketsizce dursak gelip kolumuza konacaklardı belki de.
Toprak dinlenmek için oturduğu yerden, gözleriyle etrafı tarıyordu. Çalıştığı kafenin sahibi Yusuf'un babası Sedat amcaydı, ama oturarak tembel gibi bir görüntü kaydetmek istemiyordu onların gözünde. Çıkış saatine bir saat kaldığı halde, Yusuf hâlâ gelmemişti. Bir saat önce gelir ve ona yardım ederdi her zaman.
Dün gece gerçekten onu sinirlendirmiş olmalıydı ki, bu gün gelmemişti.
Cebinden telefonunu çıkarıp Yusuf'un numarasını tuşladı.
Ne diyeceğini de bilmiyordu aslında.
"Söyle, Toprak."
Toprak böyle buz gibi bir cevap beklemiyordu, öyle soğuk çıkmıştı ki Yusuf'un sesi, aradığına pişman olmuştu.
Dolan gözlerine aldırmadan gülümsedi telefona.
"Yusuf? Beni neden almaya gelmiyorsun? Sen gelmezsen, o karanlık sokaklardan nasıl eve giderim?"
"Neden gelmeyeyim, kızım? Sağ tarafta ki masada oturuyorum, kahve getir gelirken."
Gülerek telefonu kapatıp bir kahve hazırladı ve içeride ki masada oturan Yusuf'a götürdü.
"Bir an gelmeyeceksin sandım." dedi, gelen müşteri var mı diye etrafı tarayıp, Yusuf'la konuşmaya çalışarak.
"İşine bak, boş ver beni."
İşte Yusuf böyle biriydi. Onun kızgınlığı sadece bir gece oluyordu ona karşı.
"Toprak, sekizinci masa." diyerek eline not defteri tutşturan çalışma arkadaşı, Yusuf ile arasına giren kişi olmuştu.
Yusuf'a gülümseyip üzerini düzeltti ve cam kenarında olan sekizinci masaya doğru ilerledi.
"Hoş geldiniz, siparişlerinizi alabilir miyim?" derken, kalem ve not defterini sıkıca tutmuş, gelen kişinin sipariş edeceği şeyi söylemesini bekliyordu.
"Çılgın kadının kızı! Burada mı çalışıyorsun?"
Toprak şaşkınca gözlerini not defterinden çekerek karşısında otuz iki diş sırıtarak oturan tanıdık yüze baktı.
Bu, ona yardımcı olan barmen çocuktu.
"S-sen.. Nereden geldin?" diyerek bir şeyler mırıldandı, etrafta ona bakan insanlar var mı diye kontrol ederken.
"Şu kapıdan geldim." diyerek gülümseyen kıvırcık saçlı çocuk iyi birine benziyordu ama, onunla muhabbet edecek değildi.
"Bir limonata getirirsen sevinirim." dedi gülümsemeye devam ederek.
Toprak limonatayı not defterine geçirip diğer adama döndü.
Gözleri hızla aralanırken defteride bırakıp buradan kaçmak istemişti.
Bu, barda ki o adamdı. Kader onunla oyun mu oynuyordu şimdi de?
"Siz?" derken, elinde ki kağıt kalem çekilip alınmıştı.