"Hoş geldin, tatlım. Gel hadi içeri."Sabah olur olmaz, Yusuf'un evine gitmişti, Toprak. Yusuf'un ona dargın olduğunu düşündüğü her an, ince bir iğneyi kalbine batırıyorlar gibi hissediyordu.
"Nasılsın, Dilek teyze?" dedi, kapıdan içeri geçerken, Yusuf'un annesine.
"Ne yapacağım? Sedat ile uğraşıyorum işte." derken, çok kederli görünüyordu, Dilek.
Sedat ile hiç anlaşamıyorlar ama birbirlerini çok seviyorlardı, ayrılmayı hiçbir zaman düşünmemişlerdi bile.
"Yusuf odasında, Toprak. Canı sıkkın gibiydi, geldiğin iyi oldu." dedi, anneliğin verdiği üzüntüyle. Oğlunun canının sıkkın olması, onun da canının sıkkın olması anlamına geliyordu.
"Sedat amca'yı da bir görüp, onun yanına gideceğim." diyerek cevaplasa da, Yusuf'un morelinin kendisi yüzünden bozuk olduğunun da farkındaydı.
"Gel bakalım, ne yapıyor çılgın amcan." diyerek mırıldandı Dilek, ayağa kalkıp yatak odasına doğru ilerlerken.
Dilek kapıyı aralayıp içeri baktığında, Sedat'ı görememişti.
"Sedat?" diyerek seslendi etrafa bakarken.
"Burdayım, burada!"
Toprak sesin geldiği tarafa baktığında, mavi gözleri şaşkınlıkla aralandı.
'Sedat amca yatağın altına kafasını sokmuş ne yapıyor?' diye düşünmeden edememişti.
"Ben yerlerin tozunu almıştım, Sedat. Neden yerde süpürge gibi sürünüyorsun?" diyen Dilek teyze, birazdan cinnet geçirecek gibi görünüyordu.
"Ya kızım, yarın kutu gibi bir alete gireceğim ya. Ona alıştırma olsun diye kendimi nefessiz bırakıyorum yatağın altında."
"Sedat, Allah seni alsın, manyak!" diye başlayan Dilek teyzenin azabını daha fazla izlememek için koşarak Yusuf'un odasına çıktı, Toprak.
Yüzünde ki gülümseme silinirken, elini yavaşça kaldırıp bir iki kere tıklattı.
Ses gelmemişti.
Yusuf her zaman böyleydi zaten. Ne zaman kızgın olsa odasına kapanıyordu.
Toprak kapıyı yavaşça açmak istemişti ama kilitli olduğunu gördüğünde, elini kapının kolundan indirmiş ve öylece kapıya bakakalmıştı.
"Yusuf, ben geldim." diyerek seslendi.
Yusuf'un ona olan kırgınlığı o adamın yüzündendi. O 'benimle o ilgilenecek' diye inat etmeseydi eğer, Toprak'ta Yusuf'u kırmak zorunda kalmayacaktı.
Kapının önüne yavaşça oturup sırtını kapıya yasladı.
"Beni yanına almayacak mısın gerçekten?"
Yine ses yoktu. Onun kırgınlığının bu kadar büyük olduğunu bilmiyordu, kız.
"Oysa ki henüz kahvaltı yapmadım. Bana patates kızartırsın diye sana gelmiştim."
Kapı hiç beklemediği bir anda aralanırken, sırtı kapıya dayalı olduğunu için tam düşecekti ki, Yusuf'un tutmasıyla dengesini kurabilmişti.
"Dikkat etsene Toprak." diye homurdandı, Yusuf. Daha sonra da, yatağına geri dönüp uzanmıştı.
Toprak, Yusuf'un hemen ayağının dibine otururken kendini nasıl affettireceğini düşündü.