Cehennem denildiğinde herkesin aklına yakıp kavuran bir ateş gelirdi. Gözlerinin önüne her yeri kaplayan sıcak alevler, sıcaklığı insan kalbini eritecek kadar kuvvetli olan bir ateş canlanırdı. Bazı insanlar bu dünyanın kendileri için cehennemden farksız olduğunu, tüm dertlerin ve tüm insanların bir alev gibi kendilerini yakıp kül ettiğini düşünürlerdi. Haklılardı.
Fakat Toralp'in olduğu cehennemin katmanı herkesden farklı bir yerdi. Herkesden farklı bir acı çektiriyordu insana bu cehennem. İnsanlığın az bildiği lakin gerçekte olan bir şeydi bu. Cehennemin Zemheri katmanında ruhunu kaybetmiş bir adamdı Toralp. Bu katman, cehennemin en azap verici köşesiydi ve tahmin edilemeyecek kadar soğuktu. Öyle bir soğuktu ki, insan bedeni ateşen değilde soğuktan yok oluyordu ve üşümek yanmaktan daha azap verici bir hal alıyordu.
Kapının tıklatılmasıyla zihni uyandı Toralp'in ama gözlerini açacak dermanı henüz bulamamıştı. Kaşlarını çatıp hafif bir şekilde kıpırdandığında, avucunun içinde sıkıca tuttuğu bir şey fark etti. Parmaklarını hafifçe kıpırdattığında avucunun terlemiş olduğunu fark etmişti. Gözlerini yavaşça araladığında önce etrafa bakındı. Boynu ağrıyordu, koltuğun üzerinde uyuyakalmıştı. Üzerine örtülen hırkaya baktı şaşırarak. Bu mavi hırka Toprak'ın değil miydi?
Aslında dikkatini çeken hırka değildi. Onun dikkatini hayatında ilk defa birinin üzerini örtmüş, onu düşünmüş olmasıydı. Biri tarafından ilk defa düşünülmüştü. Boş olan eliyle üzerindeki hırkayı alıp koltuğun diğer tarafına bıraktıktan sonra yaslandığı yerden doğrulup diğer eline baktı. Avucunun içinde küçük bir el vardı. Gözlerini yere çevirdiğinde Toprak'ı görmüştü. Kafasını koltuğa koymuş ve dizleri üzerinde yerde uyumuştu. Eli Toralp'in elindeydi, üzerinde sadece tişörtü vardı ve saçları dün gece üzerine yağan yağmurdan dolayı hâlâ ıslaktı. Toprak, hafifçe yerinde kıpırdandığında başı sol tarafa doğru düşecekti ki, Toralp elini Toprak'ın başının altına koyarak buna engel oldu. Toprak, bir kaç rahatsız kıpırdanmadan sonra uykusuna devam etmişti.
"Toralp, uyandın mı oğlum?" diye seslendi Seha hanım kapının arkasından. Toralp, sesi duysada gözlerini Toprak'ın yüzünden almamıştı.
"Geliyorum." diye seslendi yüzünde hafif bir gülümseme oluşurken. Toprak'ın uyanmamasına dikkat ederek onu kucakladığında kendini bir hayli yorgun hissediyordu.
"Toprak erken çıkmış galiba, odasında yok." diye seslendi Seha hanım bu sefer. Sesi endişeli gibi çıkmıştı. Toralp, Toprak'ın kafasını yavaşça yastığa koyduktan sonra üzerini örtmüş ve sessiz olmaya özen göstererek yanına oturmuştu.
"Benim yanımda." dedi Toralp, Toprak'ın yüzüne düşen saçları geriye doğru çekerken. Tüm gece burada onunla kalmıştı bu kız. Hem de ıslak kıyafetlerini bile üzerinden çıkarmayıp yerde uyuyarak. Em son ne zaman kalbinin attığını hissetmişti Toralp böyle? Evet atıyordu her insan gibi ama bunu hissedebilmek için farklı duygular gerekiyordu.
"Teşekkür ederim, prenses. Sayende iyiyim." derken gözlerini Toprak'ın yüzünde bir kaç saniye daha tutmuş ve daha sonra ayağa kalkmıştı. Koltuğun üzerinde öylece duran Toprak'ın hırkasını alıp gardolaptan aldığı askıya asmış ve daha sonra da dolaba asmıştı. Onun ve ona ait olan her şeyle bundan sonra kendisi ilgilenecekti.
Dün olanlar gözlerinin önüne geldiğinde kaşları sinirle çatılmıştı. Babası olacak morukla işi bitmişti, artık tüm mal varlığı elindeydi, o moruğun oturduğu ev bile artık onundu. Ama onu o evden atacak kadar adi biri değildi, o evi ondan almasının tek nedeni içine korku salmaktı. Pişmanlığı ve ölene kadar içindeki endişeyle yaşamasını istiyordu. Tıpkı kendisinin de o evde yıllarca yalnız hissedip yıllarını sadece bir odada geçirdiği gibi. O birlikte yaşadığı kadının onu terk etmesi an meselesiydi. Ne de olsa artık parası yoktu ve o kadın sadece bir para avcısından ibaretti.