Multimedya; Toprak Derin
"Ama anne, iyileşmen için bu gerekli. Senin haytın için de benim hayatım için de bu gerekiyor, lütfen kestirip atma. Sağlıklı düşünmeliyiz." dedi Toprak, annesine onu kliniğe yatırmanın doğru bir karar olduğunu anlatabilmek için. Bu zor bir karardı, biliyordu ama bir daha bu şansı bulamayabilirlerdi. Şimdi bile, sırf bu yüzden tanımadığı bir adamla evlenecekti. Her ne kadar sahte bir evlilik olsa bile, insanların gözünde bu gerçek bir evlilik gibi gözükecekti.
"Sende babana benziyorsun git gide, hayırsız! Tek başıma ben büyüttüm seni, bu yaşa getirdim! Şimdi beni başından mı atmaya çalışıyorsun, nankör köpek seni!" diye sesi çıktığı kadar bağırırken, hızla sarsmıştı Toprak'ı.
"Hayır anne, yanlış anlıyorsun. Sen benim annemsin biliyorum beni çok zorluklarla yetiştirdiğini. Şimdi de ben senin iyiliğin için söylüyorum. Ev sahibinin bizi evden atması yakındır, bakkal artık birşey vermeyeceğini söylüyor. Karakolda ki görevliler bizi görmekten bıktı artık. Herkesin dilinde-" yediği tokatla cümlesi yarım kalırken, saatlerdir içine akıttığı göz yaşları yanaklarına düştü yavaşça.
"Bunu yapma anne. Haksız yere bana vurma." dedi yavaşça ayağa kalkıp sarsak adımlarla evden çıkarken.
"Geri dönüşün olmasın inşallah, nankör!"
Bu bağıran onun annesi miydi? Hani, saçlarını tarayan, her sabah gülümseyerek uyandıran, güzel sözler söyleyen ve evden dualarla okula yollayan..
Şimdi ise, saçlarını yolan, her sabah içmek istediğini söyleyerek uyandıran, kırıcı ve aşağılayıcı sözler söyleyen ve evden tokat atarak kovan..
Bir insan nasıl olurda bu kadar değişebilirdi? Annesini tanıyamaz olmuştu, kız. Eğer o kliniğe yatırmazsa bu iş git gide daha da kötü boyutlara ulaşacaktı, biliyordu.
Her zaman yaptığı gibi, Yusuf'un ziline bastı. Ne zaman sıkışsa buraya gelirdi. Yusuf'la arasında anlaşılmaz bir bağ vardı. Kardeşlerdi ama başka bir kızla onu gördüğü zaman kalbine giren sancıların tarifi olmazdı. Bunu Yusuf'a da söylerdi hatta.
"Toprak, erkencisin kızım?" dedi Yusuf'un annesi Dilek, sabahın köründe Toprak'ı kapılarında görünce.
"Özür dilerim.." diyebildi sadece, küçük kız. Başka gidecek yeri olsaydı onları rahatsız etmezdi, bunu onlarda biliyordu.
"Biliyorum kızım, yine annen.. Gel hadi içeri."
Yavaşça içeri girip sulu gözleriyle etrafı taradı Yusuf'u bulabilmek için.
"Uyuyor, git uyandır hadi." dedi Dilek, gülümseyerek. Toprak'ın tek ihtiyaç duyduğu kişinin Yusuf olduğunu biliyordu. Aynı şekilde oğlu Yusuf'ta öyleydi. Sıkıntılı zamanlarıda odasına kapanır tek içeri aldığı kişi Toprak olurdu. Annesi yüzünden küçük bir kızı yargılayamazdı.
Toprak, odanın kapısını yavaça aralayıp içeri girdi ve kapıyı arkasından kapattı. Gözleri yatağa kaydığında Yusuf'un kapalı gözleriyle karşılaşmıştı. Uyuyordu. Sessizce yanına gidip oturdu, onun yüzüne bakmak bile hastalıklara şifa gibi bir durumdu.
"Toprak?" dedi Yusuf, uykulu gözlerini aralayarak. Uykusu çok haififti ve yatakta olan ufak bir kıpırdanmadan uyanabiliyordu. Ama bu kıpırdamanın sahibinin Toprak olacağını hiç düşünmemişti.