Bölüm 24

88 9 1
                                    

Emre sessizliğin içinde adeta kaybolan Esra'ya doğru bakındı. Derin düşüncelere daldığı belliydi. O pek dalacak durumda değildi. Ayağı sızlamaya başlamıştı. Birazda kanıyordu. Farkında olmadan bir inilti oldu. Esra sanki onu birileri dürtmüş gibi kendine geldi.

"Ne oldu? İyimi sin?"

"Zannedersem fazla hareket etmemem gerekiyor. En ufak bir hareketimde sanki bacağıma çivi çakıyorlar gibi sızlıyor. Sanırım kanamam tekrar başladı."

"Evet, fark ettim. Fazla bir kanama değil ama uzun süre böyle kalamazsın. Bir yolunu bulmalıyız bir şekilde çıkmalıyız"

Ayağa kalkarak tekrardan peronlara doğru bakındı.

"Ama nasıl?"

Biraz göz gezdirdikten sonra, tam çökmek üzereydi ki kepenklerin iç tarafında iki adet asma kilit ile kilitlendiğini gördü. Bir anda gözleri ışıldadı. Tamam, şimdi üzerinde uğraşabileceği bir seçeneği vardı.

"Evet. Hiç bir şey yapmamaktansa, en azından bununla uğraşabilirim."

Emre anlamayan gözlerle bakındı önce. Esra'nın gözlerini takip edince de ne demek istediğini anladı.

"Kolunu sokarak kırmayı mı deneyeceksin?"

"Aklına başka bir fikir geldiyse dinlemeye hazırım? Sesi istemeyerek de olsa kızgın bir tonda çıkmıştı.

"Şey..." dedi biraz bozulan Emre

"o bu sesi duyarsa... Biz sence burada..." Tam olarak soramamıştı. Ama anlaşılacağını umarak Esra'ya baktı.

Esra yılgın bir ifadeyle; "Bizim burada olduğumuzu onun bilmediğini mi zannediyorsun." der demez de aşağı peronlar dan bir böğürtü koptu. Sanki Esra'nın dediklerini duymuş ve onu bu konuda ne kadar haklı olduğunu anlatmak ister gibiydi. Bu sesle damarlarında akan kanın debisi yükselen Esra hiç vakit kaybetmeden kolunu bulunduğu uygun aralıktan çekiçle beraber soktu. Vücudunu uygun bir konuma getirerek var gücüyle nişan aldığı asma kilide vurmaya çalıştı. Vuruşu çok zayıf kalmıştı. Çekici istediği gibi sallayamıyordu. Tekrardan kolunu çıkartarak daha yukarıdaki baklava dilimi şeklinde ki diğer delikten soktu. Tekrardan denedi. Bu kez olmuştu. Çekici istediği gibi sallayabilmişti. Dört beş denemeden sonra asma kilit daha fazla dayanamayarak açma yerinden kırıldı. Esra tam kırılan kilidi yerinde çıkartarak bir kenara atmıştı ki, başka bir yerden tekrardan böğürtü sesi geldi. Esra bu sesin nerden geldiğini tahmin edebiliyordu. Diğer çıkışa gelmişti. O yeşil gözler Esra'nın tekrardan gözlerinin önüne geldi. Muhtemelen sesin kaynağını arıyordu. "Ve tabii ki bizi" diye düşündü.

Kolunu diğer taraftaki kilidin bulunduğu tarafa sokarak aynı şekilde dört beş defa çekici salladı. Fakat hiç birinde tam olarak bir isabet sağlayamamıştı. Panik hali ona bu imkânı vermiyordu.

Emre Esra'nın boştaki kolunu tutarak.

"Sakin... Sakin ol... Panik yapma. Buraya gelemeyeceğini biliyor. Işıklar yandığı sürece buraya gelemez!" dedi.

Esra derin derin birkaç defa nefes aldıktan sonra kilide tekrardan vurdu. Bu kez tek seferde parçalamıştı kilidi çekici içeriye doğru bırakarak iki eliyle kepenge yüklendi. Fazla bir çaba harcamadan kepen yukarıya çıkarak yukarıda rulo oluvermişti. Şimdi kendilerini küçük kafesten büyük bir kafese atmışlardı.

"Etrafı araştırıp geliyorum." Dedi Esra.

"Tamam" Zaten itiraz edecek durumda değildi.

Bulundukları yer, mağaza ve girişlerin bulunduğu katın altındaydı. Yani aralarında zemine sadece bir kat vardı. İçeresinin ışığı yeterliydi. Sağlam kalan yaklaşık on kadar ampullerden beş kadarı etrafı aydınlatmaya yetiyordu. Bu da onların güvende hissetmeleri için yeterliydi. Fakat çökme sonrası çıkan tozun bir kısmı halen havada asılı kalmıştı. Esra gıcık kapan boğazını birkaç defa öksürerek temizledi ve kısık gözlerle etrafına bakındı. Önce bir üst kata çıkan merdivenlere yöneldi. On beş yirmi basamaktan sonrası çöktüğünü görünce hızla diğer çıkış merdivenlerine yöneldi. Buranında farklı olmadığını gördüğünde umutsuzluğa kapıldı. Başka çıkış yoktu ki. Bir umut. Asansöre koştu. Orası da faciaydı. Asansör boşluğu tamamen molozlar la dolmuştu. Hafif aralanmış asansör kapısından bunu rahatlıkla görebiliyordu.

"Allah kahretsin! Anakaranın göbeğinde betondan bir kafesin içinde hapsolduk."

Ellerini başının üzerinde gezdirdi. Büyük bir soluk verdi. Bitkin bir şekilde Emre'nin yanın geldi.

"Her yer kapalı"

"Ya asansör?"

"Orası da"

"Beklemekten başka şansımız yok galiba" Emre'nin sesinden bu duruma pek şaşırmadığı belliydi.

Onların bu düşüncelerinde yanılma ihtimallerini güçlendirmek ister gibi ışıklar titreşerek birkaç defa yanıp söndü. Bu kez nedense böğürtü kopmadı.

"O da akıllı davranmaya başladı" diye geçirdi içinden Esra. "Belki de yerini belli etmemeye özen gösteriyordur. Belki de bize sinsice yaklaşmanın planlarını yapıyordur."

Üff...! Paranoyak olmaya başladım. Allah'ım yardım et.

Bir damla gözyaşı yanağından süzülerek, yerdeki ince toz tabakasından - dikkatli bakmayan hiçbir gözün seçemeyeceği - minik mi minik bir toz bulutu kaldırdı. Emre onun bu halini gördüğünde bacağındaki acısını unuttu. Bu durumda olmamalıydı. Şu anda ona yardım etmek için çabalayan o olmalıydı. Güçlü olan, ayakta olan o olmalıydı.

"Lanet olsun kedime bile yetemezken ona nasıl destek olabilirim ki."

Çaresizlik bir hançer gibi yüreğine saplanıp, bacağındaki yaradan daha derin yaralar açılmasına sebep oluyordu.

"Bak üzgünüm... Ne diyeceğimi, ne yapacağımı bilmiyorum. Yardımın gelmesini beklemekten başka çaremiz yok galiba. Ben zaten bu halde sana ayak bağı olmaktan başka bir işe de yaramıyorum."

Esra 'yardım' kelimesini duyduğun da yüzü aydınlanır gibi oldu. Bunun daha önce niye aklına gelmediğini anlayamıyordu. Hâlbuki en çok kullandığı yardımcılarının başında geliyordu. Cep telefonu ve internet. Bunlarla bu güne kadar pek çok konuda yardımlarına başvurmuştu. Şimdi ise hayatı için bu aklına ancak şu an gelebilmişti. Kendine lanetler okuyarak;

"Hay aptal kafam! Cep telefonun..."

Sonra ellerine baktı kot pantolonunun ceplerini yokladı. Telefon ceplerin de değildi.

"Çantam? Çantam nerede? Yüzünü buruşturdu. Olmadığını biliyordu. Korku ve panikle yüzünden kim bilir onu nerelere atmıştı. Hatırlamıyordu.

Aslında hatırlar gibiydi. O saldırdığında muhtemelen çantada peronların bulunduğu yerde bir taraflara düşmüş olacaktı. Büyük ihtimalle de peronlardan rayların olduğu yere, karanlık olan bölüme doğru savrulmuştu. Yoksa Emre'ye yardım ettiği esnada mutlaka gözüne çarpardı.

Emre da onun sormasına fırsat vermeden ceplerini yokladı. Onunda yoktu. Ceketinin iç cebine koymuştu. Ceketi ise metroyu beklerlerken omzunda taşıyordu. Onunda akıbeti belli olmuştu. O da karanlık rayların arasında münasip bir saklanma yeri bulmuş olmalıydı kendine.

Emre'nin bakışları, Esra'nın ona sormasına gerek kalmayan sorunun cevabını, açık olarak veriyordu.

Nedense her ikisi de bu duruma şaşırmamıştı. Bu gün onların günüydü nasılsa. Onların ve kara kedinin!


DENEK (Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin