"Hadi! Acele etmeliyiz. Fazla vaktimiz yok. Bu ışıklara fazla güvenemeyiz"
Bunca korku bir noktadan sonra alışkanlık yapıyordu herhalde, eskisi kadar aciz hissetmiyordu kendini Esra. Artık vücudu mantıklı düşünebilmesi için fırsatlar veriyordu ona.Merdivenlere doğru ilerlediler. Onun yakınlarında enselerinde olduğunun artık farkın dalardı.
"tamam, lanet olsun. Çıkışlar kapalı demedin mi sen ne yapacağız"
"tek umudumuz diğer çıkışın açık olması. Birde bu çekiç"
"Onu nerden buldun"
"temizlik odasından. İlk girdiğimde fark etmemişim."
İlk sıra merdivenleri tırmandılar. Bu kez Esra sol merdivenlere yöneldi. İki sıra daha çıktıktan sonra, aynı demir parmaklıklarla karşılaştılar.
"Allah kahretsin"
Aşağılardan – peronların olduğu yerden – onun böğürtüsü duyuldu. Onların oradan ayrılmalarına pek memnun kalmamıştı herhalde. Parmaklıklardan gişelere doğru baktılar. Burası diğer yerden daha fazla göçük altında kalmıştı gibi geldi Esra'ya. Sadece birkaç tane gişe görülüyordu. Gişelerin yanında bulunması gereken kulübe kaybolmuştu. İçerisinde birilerinin olduğunu varsaysalar bile onun durumunun kendilerinden daha iyi olmadığı kesindi.
Yavaşça Emre'yi parmaklıkların yanındaki merdivenlere oturttu Esra. Kendisi de yanına oturdu.
Evet, yine aynı yere gelmişlerdi. Çıkışın olmadığı yere. Umutsuzluk çöktü üzerlerine. Lanet yerden çıkış yoktu işte.
Esra ellerinin başında gezdirerek saçlarını çekti. Başı ağrımaya başlamıştı. Sağlıklı düşünemiyordu. Çözüm aramalıydılar çıkış bulmaları gerekiyordu. Ama son umutları tükenmişti işte.
Emre ellerini Esra'nın saçlarında dolaştırdı teselli edercesine.
"merak etme kurtulacağız"
"NASIL" diye birden hiddetle cevap verdi Esra.
Biraz ürken emre, başını öne eğerek "özür dilerim bütün suç benim. Sana bu kadar ısrar etmemeliydim."
Esra cevap vermedi. Sessizlik
Esra ciddi bir edayla, Emre'ye döndü.
"Bütün bunları sen mi planladın.?"
Emre afalladı birden. İnanmayan gözlerle baka kaldı Esra'ya. Esra elindeki çekici Emre'nin kafasına indirseydi, emre bu kadar şaşırmazdı herhalde.
"Ne... nee? Nasıl, anlamadım?"
Esra gülerek devam etti.
"bak gördün mü bütün suç senin değilmiş."
Aslında suçlu kendisiydi. Bu kadar ısrara rağmen bu teklifi kabul etmemeliydi. Şimdi ne güzel sıcacık yatağında mışıl mışıl uyuyor olacaktı. Onun yerine kedi ile aynı kafese konmuş bir kuş kadar aciz durumdaydı.
Sabahı görebilecekler miydi acaba! Güneş doğduğunda her yer aydınlanacaktı. Karanlık kaybolacaktı. Ama burası hariç. Burası lanet olasıca bir kafesti. Etrafı tellerle değil, beton yığınlarıyla örülmüş bir kafesti ve içeride büyük bir kedi vardı.
Ölüme hiç bu kadar yakın olmamıştı Esra. Film şerit dönmeye başlamıştı. İşte böyle oluyordu. En zor ve çıkmaz anımızda değerini anlayıveriyorduk sevdiklerimizin. Niçin? Çünkü onları bir daha görememe ihtimali hiç bu kadar yüksek olmuyordu.
Annesi, babası, henüz lisede okuyan küçük kız kardeşi, iş yerinden arkadaşları. Hepsi şeritten geçivermişti İşte. Onları tekrar görebilecek miydi? Ya onlar onun öldüğünü duysalar ne hale gelirlerdi. Babası kalp krizi geçirirdi herhalde. Annesi yataklara düşerdi. Bunu, onlara yapmaya hakkı yoktu. Kendini bu duruma düşürmeye hakkı yoktu. Onun onlara karşı hiçbir şeye hakkı yoktu.
Sadece onların hakkı vardı her şeye. Onlar yapmıştı bütün fedakârlığı, her şeylerini onlar vermişti onun için.
Gözyaşları yanaklarında süzüldü. Sarsıldı birkaç kere.
Emre yanına sokuldu. Kucakladı arkadaşını. Acısını paylaştı bir müddet.
![](https://img.wattpad.com/cover/55126856-288-k482819.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DENEK (Kitap Oldu)
Ciencia FicciónBilim Kurgu ve macera seven arkadaşlar... Mutlaka okuyun... http://m.kitapyurdu.com/index.php?route=products/productdetail&product_id=422057