"Gülmeyi sevenlere ithafen..."
Bir derginin genel müdürü olan Ali Ömer Erez; görünürde çapkın, hovarda ve ciddi ilişkiden kaçan bir adamdır. Tamamıyla tesadüfi olarak esas kızımız Cemre Soylu ile tanışır ve art arda gelen talihsizlikler sonucunda ke...
Yine çok bekletmeden bölüm veriyorum çünkü yorumlarınız bir şahaaane!!!
Gaza geldim bende hemen bölüm yükleyeyim dedim.
Bu bölümü @twdandspn 'a armağan ediyorum. Onun satır arası yorumlarını okurken bende gülmekten ölüyorum çünkü! :D Ve tabi her birinizde öyle...
Neyse lafı uzatmayayım, iyi okumalar sizlere. Yorumlaşmayı ve beğenileşmeyi unutmayalım!!!
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Defneci'ye kucak dolusu öpücükler bu güzel kapak için!
Sahne 5 "BAKSANA TALİHE!"
"Tamam, burada durabilirsin, şu bina."
Araba sakin bir şekilde yolun kenarında dururken tebessüm ederek yanımda ki adama çeviriyorum başımı.
"Teşekkür ederim." diyorum en samimi sesimle. "Her şey için."
Ömer, başının arkasını yasladığı koltuktan ayırmadan bana çeviriyor bakışlarını. Onun yüzünde benimkinin aksine gülümseme falan yok, gözleri yorucu bir gün olduğunu belirtircesine baygın baygın baksa da ifadesi insanın içini ısıtacak bir yumuşaklıkta.
"Önemi yok," derken en az benim kadar samimi. "Ne de olsa sana iki tane iyilik borcum vardı, tekini ödemiş oldum."
Söylediklerinin kinayeli olmadığını yüzündeki samimiyetten anlayabiliyorum. Tamam, bu adamı üçüncü görüşüm olmasına rağmen nasıl hislerimden bu kadar emin olabiliyorum diye düşünebilirsiniz. Kızım belki de iğneledi seni de diyebilirsiniz, ama yüzündeki o dinginliği görseydiniz sizde söylediklerinde art niyet aramazdınız, arayamazdınız.
Çünkü şuan bana bakarken uykusu gelmiş küçük erkek çocukları kadar masum duruyor ve bu onu kucaklayıp yatağa götürme dürtümü kabartıyor. Hey, fesatlaşmayın! Küçük bir çocuğun uykusu gelince kucaklayıp yatağına götürme dürtüsü gibi bir şey bu. Atın aklınızdaki çirkin senaryoları!
Kendi aklımdaki saçma düşünceleri de hızla savuştururken bir kez daha tebessüm ediyorum karşımdaki adama.
"Aslında biliyor musun, hiçbir zaman hiçbir şeyi karşılık bekleyerek yapmam ben."
Dakikalar sonra, sonunda yorgun da olsa tebessüm ediyor hafifçe. "Biliyorum."
Kaşlarımı çatıyorum. "Nasıl biliyorsun?" diye soruyorum anlamamış bir ifadeyle.
"Bilmem." diyerek bakışlarını arabanın ön camından dışarı çeviriyor ve sol eli kalbinin üzerinde duruyor. "Belki de şuramda hissediyorumdur."
Bir utanç dalgası yanaklarımı alev alev yakarken hızla başımı ondan başka tarafa çeviriyorum. Allah'tan bana değil de ön camdan karanlık sokağa bakıyor diye geçiriyorum içimden. Çünkü birde bana baksaydı saçma sapan hareketler yapacağımı biliyorum. Çünkü bilirsiniz, insanlar heyecanlanınca saçma salak hareketler yapar. Yapar yani. Bunu bir tek ben yapmıyorum değil mi?