27. Bölüm

4.7K 366 210
                                    

"Yixing iyi misin neyin var?" Endişe içinde kendimi hastane odasına atmıştım. Yixing sırtını yatağın başına yaslamış şekilde oturuyordu.

"İyiyim, sadece düğün hazırlıklarıyla uğraşırken tansiyonum düştü ve bayılmışım."

"Neden kendine dikkat etmiyorsun?"

"Aslında kendine dikkat ediyor ama sen işten ayrıldığın için bil bakalım aynı zamanda kimin işlerini de yapmak zorunda kaldı?" Yixing'in iyi olup olmamasıyla o kadar çok ilgiliydim ki Wufan'ın da odada olduğunu fark etmemiştim bile. Hatta yanında Sehun'un olduğunu da.

"Her seferinde büyük bir şirket olmanız konusunda övünüyorsun, neden hala kendinize yeni bir çalışan almadınız?" Wufan'la bu kadar sert konuşmak istemezdim, ya da bütün emeklerimi verdiğim şirketimize, şirketiniz demeyi. Ancak iki haftanın sonunda Sehun'u görmek sinirlerim için iyi bir durum değildi.

"Bahsettiğim şey inatçılık etmeyi bırakıp işe geri dönmen Luhan."

"Artık istifa dilekçemi kabul eder misin? Senin yüzünden yeni bir işe giremiyorum." Yixing'in arkadan ilgi çekmek amacıyla öksürmesi daha çok bana 'sanki iş bulabiliyorsun ahmak' deme şekliydi.

"Biraz dinlenmen gerektiğini düşünüyorum Luhan. Sonra yine gelir işe devam edersin. Maaşını da kesmeyeceğim."

"İşten istediğim gibi kovulamıyorum bile!" Ben hala Wufan'la uğraşırken gözlerim Sehun'a kaymamak için yuvarlarını zorluyordu adeta. Ancak yine de bakmıştım.

Sehun'u tanıyordum, onu nasıl tanımazdım. Bakışlarını anlayabiliyordum. Her an benimle konuşmaya hazır hevesli fakat mutsuz gözleri pişmanlık ve özlem doluydu.

Ya da ben öyle olmasını istiyordum.

"Her neyse, Yixing iyi olduğuna göre ben gitsem iyi olur." Odadan olabildiğince hızlı adımlarla çıkarak geldiğim koridoru takip etmiştim.

"Luhan biraz konuşabilir miyiz?" Ben Sehun'dan kaçabilmek için her şeyi denerken onun benim peşimden asansörün önüne kadar gelmesi eziyet gibiydi. Onu gördüğümde kalbimde bir ağırlık oluşuyordu. Duygularımın altında kalmak istemiyordum. Bakışları hatta sadece varlığı bile beni boğmaya, hıçkırarak ağlamama yetiyordu.

"Konuşacak ne kaldı ki?" Gelen asansöre bindiğimde tabii ki o da bana eşlik etmişti.

"Sana işi bırakmak zorunda olmadığını defalarca söyledim. Eğer sorun bensem işten ayrılabilirim. Ama senin geri dönmeni istiyorum. Oraya ne kadar bağlı olduğunu biliyorum. Ayrıca Yixing'in sana ihtiyacı var."

"Sorunun sadece işle ilgili olduğunu düşünüyorsun değil mi?" Asansörün kapısı otoparka açıldığında sormuştum. "Öyle düşünmeye devam et. Konuşacağımız bir şey yok." Kendimi otoparka atarak arabamı bıraktığım yere ilerlemiştim.

Her ne kadar arabamı nereye bıraktığımı bile hatırlamasam da.

Etrafıma bakındığımda neredeyse arabaların yüzde yetmişinin beyaz olması beni deli etmişti. Başka renk mi kalmamıştı da herkes benim arabamla aynı rengi kullanıyordu?

Biraz daha ilerlediğimde neyse ki az önce panik içinde nereye park ettiğimi hatırlamıştım. Yolun karşısına doğru ilerlerken çalışan arabaların sesleri kulaklarımı dolduruyordu.

Ve sonrasında her şey hızla gelişmişti. Asfaltın üzerinde kayan tekerleklerin çıkardığı acı sesler, içimde oluşan korku ardından bedenimin sürüklenmesi...

Hangi ara kapandığını anlamadığım gözlerim tekrardan açıldığında Sehun'un kollarındaydım.

"Tanrım iyi misin?" Göğsüne yasladığı başımı okşarken sormuştu. Bu hissi o kadar çok özlemiştim ki iyi olmak istemiyordum. Hayatımın sonuna kadar iyi olmasam da olurdu, yeter ki böyle kalalım.

Owl Divorce AgencyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin