"Günaydın." Kyungsoo'nun uzun kirpiklerini aralayıp uyanmasını izlerken içim ısınıyordu, tuhaf bir neşe kaplıyordu bedenimi. Yüzümdeki gülümseme dudaklarımı zorluyordu.
Çok güzel uyanıyordu.
"Jongin? Senin burada ne işin var?" Panik içinde yatağın öbür tarafına doğru kaçtığında içim acımıştı. Uyumasına rağmen gözlerinin altında halkalar vardı. Yüzü zayıflamıştı. Annem ona iyi bakmamış mıydı?
"Burası benim evim Soo." Benim evimdi, benim odam, benim yatağım. Tanrım o benim evimdeydi. Onca zaman boyunca benim evimdeydi. Yorgunluk ve uykusuzlukla fark edemediğim şey şimdi aklıma geliyordu. "Burası benim evim Soo! Senin burada ne işin var?"
"Merak etme, daha fazla kalmam." Kapıya yakın olmasını fırsat bilerek dışarı çıkmıştı. Gidebileceğini sanıyordu. Bu saatte hiçbir yere gidemezdi.
Benden kaçsa bile bu evden kahvaltı yapmadan çıkamazdı.
Onu takip ederek ağır adımlarla merdivenleri inmiştim.
"Günaydın Kyungsoo iyi uyudun mu?" Annemin neşeli sesini duyunca gülümsemiştim.
"Her şey için teşekkür ederim fakat artık ben gitsem iyi olacak." Kapıya doğru hızlandığı anda annem rahatça kullandığı sandalyesiyle önüne geçmişti.
"Nereye gidiyorsun sen bakayım? Jongin?" Salona inmemle birlikte şaşırmıştı. Ablam henüz geldiğimi haber vermemiş olmalıydı. Ya da uyanmamış. "Sen ne zaman geldin?"
"Gece geldim." Kyungsoo annemle konuşmamı fırsat bilerek annemi aşmaya çalışmıştı ki bir anda kilitlenen kapıdan gelen ses neredeyse kahkaha atmama neden olacaktı. Kyungsoo çok yanlış kişiyi atlatmaya çalışıyordu.
"Hiçbir yere gidemiyorsun avukat çocuk. Önce kahvaltını yapman lazım." Annem elindeki kumandayı sallayarak mutfağa giderken sıkmaktan yanaklarım acımıştı. Anneme kolaylık olsun diye evdeki çoğu şey kumandayla yönetilebiliyordu. Yüksekteki düğmelere ulaşmaya çalışmak yerine ışıkları tek bir tuşla kapatabiliyordu, ya da bahçe kapısını açabiliyordu ve tabii evin kapısını bu şekilde kilitleyebiliyordu da.
"Sana sabahları daha güzel olduğunu söylemiş miydim?" Kyungsoo ile göz göze geldiğimizde ağzımdan istekli bir şekilde bu sözler dökülmüştü. Kalın telli yumuşak saçları yastık yüzünden kabarmış ve ona sevimli bir hava katmıştı. Kyungsoo'nun dağılmış hali en fazla bu kadar oluyordu.
"Sakın Jongin, sakın. Bana bakayım bile deme, herhangi bir cümle kurma, dokunma da. Mümkünse karşımda nefes alma."
"Zaten alamıyorum. Özellikle bir süredir. Yaklaşık bir hafta oldu. Tamam o kadar olmadı ama birkaç gündür bir gün 48 saatten fazla benim için. Ah, pardon benimle konuşma demiştin değil mi?" Gülümsememi bozmadan mutfağa gitmiştim ben de. "Anne Kyungsoo sabahları çok tatlı değil mi? Yanakları bile şiş şiş oluyor, yiyesim geliyor."
"Çok konuşma ve tabakları yemek masasına taşı." Alt dolapta duran tabakları alıp salondaki masaya götürürken Kyungsoo hala olduğu yerde derin nefesler alarak sakinleşmekle uğraşıyordu.
"Günaydın yavru ayı ve şeker baykuş." Ablam merdivenlerden inerken biraz daha rahatlamıştım. Açıkça söylememiş olsam da Bomin Kyungsoo'yla aramızdakilerin basit bir arkadaşlık olmadığını biliyordu. En azından bana yardım edecek biri vardı.
"Uyanınca çişini yaptın mı ablacım?" Vazgeçiyordum, ablam hiçbir zaman benden yana olmamıştı. "Küçükken bu siyah çocuk çişini yapmadan kahvaltıya oturduğu için kaç kez olduğu yere işemişti. Senin yerinde olsam köşedeki sandalyeye oturmazdım. Hala döşemelerini değiştirmedik." Kyungsoo'nun kalçalarına hafifçe vurup keyifle gülümsediği sırada sinirden kıpkırmızı kesilmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Owl Divorce Agency
FanficOnların görevi, diğerlerinin aksine birleştirmek değil, ayırmaktı. -Dragon Dating Agency 2. Sezon-