Uzun süre oldu biliyorumm... Sizi bilmem ama ben özledim :)) Şimdii keyifli okumalar
******
Sessiz odada çalan telefonum ile yerimden sıçrayarak Poyrazdan ayrıldım. Poyraz homurdanırken ekranda çıkan isim ile şaşırıp aramayı cevapladım.
''Efendim?'' Sesimin soğuk çıkması gerekirken tam aksi halde ses tonum neşeliydi. Bunu Poyrazda anlamış olmalıydı çünkü bana bakıp aptalca sırıtıyordu.
''Ben Baran. Neredesin yanına gelmek istiyorum'' Amacı neydi bu çocuğun? Öylesine bir yerde oturup sohbet ettik diye dost olduğumuzu falan mı zannetti?
''İşim var kusura bakma.'' Diyerek telefonu kapattım ve Poyraza döndüm. Hala şirince bana sırıtıyordu. ''Ne var?''
''Bir şey yok. Gidip bir yerlerde kahvaltı edelim mi?'' dedi. Çıkma teklifimi etmişti acaba diye düşünmeden edemedim. Ama bu tabi ki çok saçmaydı.
''Ben kahvaltımı ettim. Ayrıca hala seni affetmiş değilim!'' diyerek odadan çıkmaya çalıştım. Kolumdan tutup durdurarak yine beni duvara yasladı. ''Tamam, işte bugün bana izin ver affetireyim kendimi'' dedi.
''Egon zedelenmez yani.'' Dediğime gülerek, ''Beni ve egomu bu kadar düşündüğünü bilseydim kendimi kasmazdım'' dedi. Gülerek ''Tamam o zaman. Hadi affettir kendini'' dedim. Gözlerine bakınca gülüşümü izlediğini fark edip hemen sırıtmayı kestim ve kapının kolunu tutup çıkmak için hamlede bulundum.
Bedenim yine duvara yaslandığında ''Yetmez mi bu kadar duvara ittirmen?'' diye homurdandım. Gülüp ''Yetmez. Bedenimin sana bu kadar ihtiyacı varken yetmez'' dedi ve kollarını belime dolayıp sıkıcı bana sarıldı. İlk defa bu kadar birisi bana sarılırken heyecanlanıyordum. Şuan kendimi küçük ve savunmasız bir çocuk gibi hissediyordum. Bu seferde ben yüzümü Poyrazın boynuna gizledim. Kollarım hareketsizce yerinde duruyordu ve Poyrazın nefesi saçlarıma karışıyordu. Huzurluydum. Bu şekilde yıllarca durabilirdim.
''Eylül?'' Sesimi çıkartmayıp konuşmasını bekledim. ''İyi ki varsın be'' O kadar içten söylüyordu ki inanmamak mümkün değildi. Yine konuşmadım. Hem konuşsam ne söyleyecektim ki? Söylemek yerine ifade etmeyi tercih ettim ve kollarımı boynuna dolayıp arkadan saçlarıyla oynamaya başladım. Saçları yumuşak ve gürdü. Bu da saçlarıyla daha çok oynamama sebep oluyordu.
''Daha fazla saçımla oynarsan dayanmayıp tekrar seni öpeceğim. Demedi deme!'' Dediğine kahkaha atarak, ''Gitsek artık?'' dedim.
Benden ayrılıp odadan çıktı. Peşinden onu takip ederek okulun arka bahçesine ilerledik. ''Çantalarımızı alsaydık keşke'' dedim. ''Gerek yok Sılaya söyle o götürsün'' dedi. Telefonumu çıkartıp Sılayı aradım ve ilk çalışta telefon açıldı. ''Eylül neredesin sen?'' Sılanın bazı hareketleri cidden bir anne gibiydi. Beni koruması, kollaması, merak etmesi, destek olması... Kardeşten öteydi benim için. Yeri gelir anne yeri gelir abla yeri gelir babam bile olurdu.
''Benim işim var. Okuldan çıktım şimdi, artık sen eşyalarımı eve yollarsın'' dedim. Sıla gülerek ''Poyrazla mı?'' dedi. ''Nereden biliyosun?'' dedim şaşkınca.
''Camdan sizi izliyorum tatlım'' dedi ve ''Daha fazla meşgul etmeyeyim sizi malum işiniz vardır falan'' deyip telefonu kapattı. Gülüp arabaya bindim ve Poyraza dönüp ''Üstümüzde ki eşofmanlarla mı gidip kahvaltı edeceğiz'' dedim. O da yeni fark etmiş olacak ki ''Haklısın gidip kıyafet alırız dert etme'' dedi ve arabayı çalıştırıp sürmeye başladı. Ortamda ki sessizliği bozmak için elimi radyoya götürüp rastgele bir kanal açıp şarkıyı dinlemeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOĞUK
Teen FictionO, kötü biri. Uyuşturucu bağımlısı, psikopat, ürkütücü, soğuk kişilikli... O bir mafya! "Ben sana, sen Rüzgara aşıksın. Ne büyük ironi değil mi?" Ama O, aynı zamanda saf bir aşık. Dışarı soğuk gözüken suratsız biri olmakla birlikte içinde her duyguy...