Efil'in Ağzından...
Buraya geldiğimden beri sadece Atıl'ı izliyorum. Yaptığı şeylerin ne kadar anlamlı olduğunu, aşık olduğum adamın ne kadar güzel bir insan olduğunu görüyorum. Bana ne kadar aşık olduğunu, benim için neler yapabileceğini gördüm. Bir adam bu kadar güzel sevebilir mi? Öyle içten, öyle kusursuz, öyle anlamlı...
Atıl'la tanışmadan önce kendi hayatımı hiç umursamazdım. Ölümü seçmiş insanları hayata yeniden bağlamak, yaşamın ne kadar güzel olduğunu anlatmak kendimi önemli hissetmemi sağlayan nadide şeylerdendi. Bazıları öyle saçma nedenlerden dolayı intihar etmeye kalkıyordu ki, anlatamam! Sevgilisinden ayrılıyor, kafası dumanlı; öleceğim diyor. Sanki geçmeyecek dertler! Bir ölüm, bir elveda gibi sonsuz ebediyete mi maruz kaldın? Kimse şu hayatta ölmeye değmez. Misal ben! Kendimden nefret etmeme rağmen kendimi öldürmüyorum. Çünkü aldığım nefes, giydiğim kıyafetler, saniyede iki defa atabilen kalbim, damarlarımda tüm yaşadıklarımı yaşamama neden olan kanım, tüm acılarımın barındığı gözlerim, benden daha önemli. Onlar bu dünyada kalmayı hak ediyor. Bir gün uçurumun başında otururken küçük bir kız çocuğu oturdu yanıma. Uzun süre hiçbir şey konuşmadı. Bu kadar küçük bir çocuk ölmeyi düşünmüş olamazdı. En azından öyle umuyordum. Ona baktığımı fark edince anlatmaya başladı.
"Abla, sende mi gideceksin? Ben ailemin yanına gideceğim."
"Ailen nerede?"
"Orada!" dedi ufuğu göstererek. "Bizim minik bir evimiz vardı. Gece iki kardeşim, annem ve babamla yattık. Sabah sadece ben vardım. Soba yüzünden zehirlenmişler. Onlara son kez bakmama bile izin vermediler. Oysa ben onları şimdiden çok özlemişken, onlar olmadan bir ömür sürdüremem ki!"
"Gidecek akraban yok mu? Seninle ilgilenecek birileri vardır elbet."
"Yok. Babamla annemin akrabaları bizi istemiyordu. Kötü insanlarmışız, öyle demişlerdi. Ben kötü biriyim abla?"
"Değilsin canım. Sen hiç kötü biri değilsin." dedim sarılmadan önce. Gözyaşlarıma hakim olmaya çalışıyordum ama sanki benden bağımsız hareket etmek hoşlarına gidiyordu.
"Kötü biri değilsem, o zaman bunlar neden başıma geldi?"
Hiçbir şey diyemedim. Haklı değil mi? Hayatımda duyduğum en anlamlı isyandı. Şimdi ölmesine izin vermesem yetimhaneye sevk edeceklerdi. Oradaki hayatın ne kadar zor olduğunu ve ne kadar acı dolu olduğunu bildiğim için gitmesine içim razı gelmeyecekti. Ben kaçmak için çok uğraşmıştım. Yetimhane dışında her yer güzel gelmişti bana. Ama öyle değilmiş, çok sonra farkettim!
Kıza son bir kez sımsıkı sarıldım. Diyecek, yapacak bir şeyim yoktu. Ölmesini istemiyordum. Ama ailen olmadan yaşamanın ne kadar zor olduğunu da biliyordum. Tek bir kelime dahi etmeden kalktım. Onu orada bıraktım.
"Özür dilerim küçüğüm. Ölmeni de yaşamanı da izleyemem."
İki gün sonra yine uçurumun başında gazeteyi okurken gördüm haberini. Minik cesedi kıyıya vurmuş sabaha karşı. Yetkililer dengesini kaybettiği için düştüğünü yazmış. Benden başka kim biliyor, kendini suçlu hissettiği için ölmeyi tercih ettiğini? Yine gazeteden öğrendim sekiz yaşında olduğunu. Sekiz yaşında bir çocuk, ölüyor ama kimse bunun altını kurcalamıyor. Böyle bir haber sadece bir gün, yerel bir gazetenin üçüncü sayfa haberlerinde en aşağıda köşede yer alabildi. İlk kez kendimi bu kadar çaresiz hissetmiştim. Aynı çaresizliği bir de Atıl benimle konuşmak için Tanrı'ya yalvarırken hissettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yalnızlığın Notaları
Short StoryYalanlarıyla tutunduğu hayatı dışında hiç bir şeye sahip olmayan adam... "Müzik ruhun gıdasıdır." demiş birileri. Sırtımda gitarım, karşımda herkesten sakladığım hatalarım, gerçeğim, ellerimde hatalarımın kanıtları... Aşkı için intikamı göze alan, ö...