Bölüm 4 - Sarı Zarfa Sıkışan Anılar

259 98 32
                                    

Beynim, elimde duran sarı zarfı açıp açmama konusunda henüz karar verememişken; ellerim beynimi dinlemiyordu. İtinayla kapatılmış zarfı açtım. İçinde bir sürü kağıt, röntgen filmleri, üzerinde bulunduğum hastanenin ismi olan belgeler ve küçük bir zarf vardı. Benim için hiçbir anlam ifade etmeyen kağıtları masanın üzerine bıraktım. Zarfın üzerinde "Hayatımın Atıl'ına" yazıyordu. Ne kadar özlemişim el yazını, Efil.

Zarfı açtım. İçinde ikiye katlanmış bir kağıt parçası duruyordu. Büyük bir dikkatle kağıdı çıkardım. Benim için yazılan bu kağıda zarar vermek, Efil'i incitmekle eş değerdi.

"Aşk'ıma...
Arkamda ne kadar çok soru işareti bıraktığımı biliyorum. Bilmemen gereken şeyler var Atıl.
Öğrenmemem gereken şeyler vardı. Ama ben o bok inadımla direttim, öğrendim. Başıma gelen/gelecek her şeyin sorumlusu inadımdır. İnadımın sorumlusu da sana olan aşkım. Ama kendini suçlama. Sana aşık olan bendim. Sana zarar gelmesindense ölmeyi tercih ederdim. Bunu okuduğuna göre de doğru yoldaymışım.
Bu bir acil veda mektubu! Şu an yanında olamasam da ellerini tutup yanağına bir öpücük bırakamasam da şu an gözlerinde dolan yaşları silemesem de ben her zaman kalbindeyim. Senin Tanrı'nla masaya oturup seni görmek için konuşacağım. Biliyorsun ben inanmam ama senin için!

Resmiyeti bırakıp artık Efil olabilirim. Seni özledim. Hem de çok. Yanındayken, şu an karşımda uyurken yazdığım bu mektupta sana söyleyemediğim her şeyi anlatacağım. Seninle tanıştığımız kayalıklara ölmek için gitmemiştin. Buna eminim. Beni gördüğünde suratının halini görseydin keşke... Diğerleri gibi değildin. Sana anlatmıştım ya, ben ölmeyi seçenler için ölümü hazırlayan bir kraliçeyim. Dalgalara hükmediyor, ruhları sonsuzluğa giderken bedenlerini dalgaların ritmine gönderiyorum.

Seni seviyorum Atıl. Yaşattığım her şey için özür dilerim. Böyle olması gerekiyordu. Bizim şarkımızda da geçtiği gibi; Aramakmış oysa sevmek. Özlemekmiş oysa sevmek. Bulup bulup yitirmekmiş.

Ben de özledim..."

Ağlayarak okuduğum mektubun sonuna gelince sanki Efil tekrar ölmüştü. Beynimde çalan şarkımız da bana hiç yardımcı olmuyordu. Acım tazeydi, kalbim hala kırıktı. Ruhum tutsak, bedenim özgürdü. Ama ben Atıl değildim. O çocuk değildim. Efil benim tek varlığımdı. Can yoldaşımdı, beni tanıyan tek kişiydi. Canımdı.

Mektubu katlayıp zarfa geri koydum. Tunç başını yere eğmişti.

"Sizden bir kağıt alabilir miyim?" Hiçbir şey demeden arkasına dönüp kağıt aldı. Kağıdı bana uzatırken farkettim. Gözlerinin altı ıslaktı, kirpikleri yapışmıştı birbirine.
"Bir de şu çıkan belgelere bakarsanız, iyi olabilir." Kağıtları önüne çekince bende önümdeki sehpaya eğildim.

"Dalgaların Kraliçesi'ne...
Mektubunu aldım. Gözyaşlarımı silmedin. İlk defa... İlk defa sarılmadın bana, "Canım geçecek." demedin. İlk defa yüzüme üfleyerek güldürmedin beni. Hala ilklerle aram iyi değil. Ben de ne salağım! Hala diyorum, altı üstü kaç gün oldu! Çok gün oldu Efil. O kadar çok gün oldu ki yaşlandı ruhum. Canım acıyor Efil. Sana geleceğim. Sözlerimi tutmuyorum. Sen de tutmadın. Geliyorum Efil, yanına geliyorum. Söyle, neredesin? Ona göre geleyim de sana kavuşmak için daha fazla beklemeyeyim. Sağdan mı giriliyor yoksa soldan mı? Köprünün halatları kopmuyor değil mi? Beni kapıda bekle, tamam mı? Arkadaşa bakıp çıkacağım yalanımız burada geçmeyebilir.

Yakında görüşürüz aşkım..."

Kalemi kağıdın üzerine bıraktım. Gözümden akan yaşlar yazdığım yazıları dağıtmıştı. Gözyaşlarımı silip Tunç'a döndüm. Belki bir şeyler bulabilirdi. Bana yardımcı olabilirdi. Ona baktığımı farkedince başını kaldırdı. Sesli bir şekilde nefes aldıktan sonra anlatmaya başladı.

"Bu kağıtlar Efil'in tedavisi sürecini anlatıyor. Sonuçlar, röntgenler, tahliller, kullandığı ilaçların adları, eczaneye ait fiş... Belgelerin hepsinde benim imzam var. Hepsini onaylamıştım. Çoğunu hatırlıyorum. Böyle karşımda oturuyordu. Onun da senin gibi elleri titrerdi hep. Sonucunu duyunca ne kadar mutlu olmuştu anlatamam. Yüzündeki ifadeyi daha önce hiç görmemiştim." Başını sallayıp sustu. Sanki daha fazla konuşursa, acım daha da artacaktı.

"Yani bize yardımcı olacak bir şey yok. Teşekkür ederim doktor. Efil'e yardım ettiğin için, bana bunları anlattığın için, polislere yardımcı olduğun için kısacası her şey için teşekkür ederim. Kendine iyi bak. Bizi de merak etme. İkimizde iyi olacağız. Hoşçakal." Efil'in mektubu ve benim yazdığım mektup dışında hiçbir şey almadan odadan çıktım. Cevap vermesini bile beklemedim. Hemşire oturduğu sandalyesinde, kulağında telefon saçlarıyla oynayarak konuşuyordu. Merdivenlerden hızlıca inip hastaneden çıktım. Farklı zamanlarda aynı yerde bulunmak, yaramı deşiyordu.

Kapının önünde bekleyen taksiye bindim.
"Deniz kenarına abi. Biraz hızlı olursak iyi olur." Hiçbir şey demeden gaza yüklendi.

Geliyorum Efil. Sana, bize geliyorum. Az kaldı. Kavuşuyoruz. Evimize gidiyoruz. Kendin anlat bana, başına gelenleri. Aşkınla, yüreğinle, sevginle anlat.

Yine buradayız! Kayalıkların başında. Her şeyin başladığı yerde bitecek. Ne olduğunu, buraya neden geldiğimi anlamayan taksi şoförü parasını aldıktan sonra gitti. Yani sadece biz varız. Sen ve ben! Özledin mi beni?
Kayalıkların ucundayım. Derin bir nefes aldım.

"Efil, geldim sevgilim. Sana söz vermiştim. Özledim seni. Bekle bak. Bizim şarkımızı açıyorum." Telefonumu çıkarıp bizim şarkımızı açtım. Uzun zamandır telefonumla ilgilenmemiştim bile. O geceden sonra...

"Evet, bak yine buradayız. Sen ve ben, yalnız. Tam istediğin gibi. İçimden bağırmak geliyor. Bağırıyorum o zaman. İçimde kalmasın. Neredesin Efil? Söyle! Kimlerden kaçtın? Niye öldün Efil? Niye bıraktın beni ya? Niye anlatmadın hiçbir şeyi? Bana cevap ver. " Hıçkırıklarım arasından gülmeye başladım. Çünkü rüzgar esiyordu. Bir anda esmeye başlamıştı.
"Yüzüme üflüyorsun Efil. Güldürmeye çalışıyorsun. Ama ben senin ellerini tutunca güleceğim. Ama sen üzülme diye bir kaç defa güldüm. Seni seviyorum. Özlemimden diyorum bunları. Sevgimden, pişmanlığımdan söylüyorum. O gece niye açmadım telefonu? Niye sessizde kaldı bu telefon? Niye? Bütün dünya bizi ayırmak için bir oldu resmen. Sen bana ulaşamadın, ben seni son kez öpemedim. Özür dilerim. N'olur affet beni! Sana yaptığım her şey için affet."

Gözlerimi kapattım. Kulağımda karaya vuran dalgaların sesine karışan şarkımız, yüzümde Efil'in nefesi var. Kalbim titriyor. Korkmuyorum ama titriyor işte. Buraya herkes ölmek için gelirdi. Ben hariç. İlk geldiğimde kendime son arıyordum. Bu sefer de Efil'e kavuşmak için geldim. Aşkıma sahip çıkmak için! Kulağıma gelen melodi değişince gözlerimi açtım. Telefonu cebimden çıkardım. Arayan Tunç'tu. Doktor Tunç diye kaydedilmişti. Ama ben kaybetmemiştim. Efil kaydetmiş olmalı. Arka arkaya, ısrarla çalan telefonu açtım.

"Atıl, hemen hastaneye gel. Ya da dışarıda buluşalım. Sen en iyisi bana gel." Sesi telaşlıydı.

"Ne oldu?"

"Efil ölmedi Atıl. Öldürüldü. Üstelik elimde kanıtlar var. Sana yardım edeceğim. Onu öldürenleri bulacağız. Bize ipuçları bırakmış. Alo, Atıl? Beni duyuyor musun?" Gözümden akan bir damla yaş ne içindi? Öldürüldüğü ortaya çıktığı için mi, haklı olduğum için mi? Toparlanıp kendime geldim.

"Nereye geliyorum?"

Efil, yine gelemedim. Ama seni öldürenleri bulacağım. Özür dilerim. Bir an kendimi kaybettim. İntihar için gelmiştim ama kadro doluymuş. Neyse ben de torpil bulup geleceğim. Hem üst kadrodan bulursam ikimizde rahat ederiz. Seni seviyorum sevgilim. Seninle yine konuşacağız. Ama şimdi gidip onları bulmalıyım. Hoşçakal...

Yalnızlığın NotalarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin