Bölüm 17 - Küçük Bir Aşk Mektubu

76 27 15
                                    

Ruhuna aşık olduğum kadın..

Tüm varlığıyla beni heyecanlandıran, hiç inanmadığım aşka inanmama neden olan kadın...

Dalgaların kraliçesi...
Efil'im...

Seninle konuşmanın en güzel yolu, bildiğim tüm süslü cümleleri arka arkaya ekleyerek yazdığım mektuplar bence. Cümlelerimi parlayan gözlerine bakıp söylemek isterdim. Kısa, tombul parmaklarımı dalgalı saçlarının arasında gezdirmek, bazen parmağıma dolayarak, bazen de kokusu tenime sinene kadar okşayarak söylemek isterdim. Kucağıma uzanmanı, yüzünü bana çevirip yattığın yerden kalkmadan öpmeye çalışmanı özledim. Seninle geçirdiğimiz günleri hatırlıyorum da ne kadar mutluyduk. Her şey bir rüya gibiydi. Hayal etmediğim ama olsa olsa böyle olur dediğim aşkı yaşadım seninle. Belki sen de bende buldun bu hisleri.

Aşkın kelime anlamı olan kadın...

Ruhunda huzur bulduğum kadın...

Kadınım...

Seni çok özledim! Bir kere de olsa geldim ya yanına. Özlemim biraz olsun azaldı sandım. Ama değilmiş. Göz görmedikçe gönül katlanır derler ya! Bir atasözünü daha yaşayarak kanıtlamış oldum. -Yaşlılar gibi sürekli atasözleri ve deyimlerden örnekler verir oldum. Canım sıkıldığında oturup sözlük mü okusam acaba?-

Evimize ilk gittiğimiz günü hatırlıyor musun? Bak, şimdi aklıma geldi! Yüzümde büyük bir gülümsemeyle sana bu mektubu yazıyorum. Sırtımızda iki çanta, elimizde market poşetleri eve girmiştik. Aldıklarımızı tam takır boş buzdolabına yerleştirmek, seninle geçirdiğim en uzun zamandı. Mavi ojeli parmaklarınla, elimi tuttuğunda bildiğim her şeyi unuttum. Öyle dediği her şeyi planlayan adamlardan değilimdir, ama o gün... O gün seninle yapmak istediğim her şeyi planlamıştım. Eşyaları yerleştirdikten sonra salona geçecek, beraber patlatacağımız mısırlarla film izleyecektik. Ama dediğim gibi, unuttum! O günü yatağımızda sarılıp uyuyarak geçirdik. Tıpkı diğer beş gün boyunca yaptığımız gibi...
Birkaç ay sonra işler iyice güzel bir hal almıştı. Her gün cennetten kopuyordu. Rüyalarımda, hayallerimde, her anımda sen vardın. Seninle olmanın verdiği mutluluk paha biçilemezdi. Her güzel şeyin de bir sonu olduğunu hatırlattı hayat. Seni denizde gördüğüm gün, içimin nasıl acıdığını anlatamam. Yaşadığımız her şey gözümün önünden geçti. Anılarımız, şarkımız, evlilik teklifim, giydiklerin, bedenin, suda olmasına rağmen hala canlı duran saçların, artık donuk bakan gözlerin gözümün önümde, aşık olduğum kalp atışların kulağımda yankılanıyordu. O an anladım senin hayatım olduğunu. Şurada ne kadar uzun yıllar geçirebildik ki beraber? Ama şu kısacık zamanda canımı en çok acıtan benden kaçmış olmandı. Başına gelen her şeyi benden saklaman, üstelik yine olsa yine yaparım diyecek kadar beni sevmen... Bu kadar çok sevme beni. Ben seni seveyim, ama sen sevme. Karşılık verememekten korkuyorum.

Şimdi anlayabiliyorum, sevdiklerini kaybeden insanların neden bu kadar çok üzülebildiklerini! Hayatım boyunca kimseyi kaybetmemiştim ki senden önce. Hayatımda her şeyin ilki sensin. İlk öpücüğüm, ilk aşkım, ilk sarılmam, ilk gülüşüm, ilk ilişkim, ilk arkadaşım, ilk sevgilim, ilk eşim, ilk kaybım... Sen, güzel bayan, hayatımın ilki ve sonusun

Senin için Tanrı'yla bile anlaşma yaptım. O gün trafik kazası geçirmem bir tesadüf değildi. Hayatta her şey ayarlanmıştır, yazılmıştır alnımıza. Sen de bana yazıldın, ben de sana. Peki, ölüm? Ölüm kimseye yakışmaz ama sana on beden büyük geldi. Oysa sana her şey yakışırdı. Üzerine çuval giydiğinde bile ben aşıktım sana. Senin için ruhumu şeytana satar, gelirim. Seni bir kez daha görebilmek, bir kez daha kırmızı dudaklarından öpebilmek için... Karşılığında bir şey olmadığını bilsem de yaparım. Korkusuz korkak Atıl, Türk sinemasından çıkmış kadar mesut olabilir o zaman. İçimden çok gülmek geliyor Efil. Ama sensiz şu dudaklarım gülemez. Son kez sana güldü, seni öptü onlar. Ölü bedenine dokundular son kez. Başka kimseye gülemezler, gülmesinler de zaten. İstemiyorum! Ben şımarık çocuklar gibi sadece Efil'imi istiyorum. Onun yanında olmak istiyorum. İntihar edip her şeyi arkamda bırakmak istiyorum. Ama katili de öldürmek istiyorum. Onun gözünün içine baktıktan sonra öldüreceğim. Sonra sevdiğim kadının çektiği acıların aynısını çekerek öleceğim. Tam da onun öldüğü günde... 

Çünkü bu kutsal aşk, ancak böyle bitebilir. Başka türlü bizim kadar kutsal ve özel olamıyor ki. 

Böyle konudan konuya atlıyor gibiyim ama elimde bira şişesi var. Şu an mantıkla yazmıyorum bu satırları. Kalbim yazdırıyor parmaklarımın arasındaki dolma kaleme... En çok kendi el yazımı severim. Bir mektup yazılacaksa onu da en iyi biz yazarız çünkü! Şu an gözümün önüne çocuklarımız geldi. Bir kız, bir oğlan... İkisi de sana çok benziyorlar. Gülümsemeleri aynı sen, hatta ağlarken bile aynı sen. Elif ve Anıl... İsimleri de bize yakın olsun. Ama kaderleri benzemesin! Elif'in ve Atıl'ın üzerinde bembeyaz kıyafetler var. Koşarak bana geliyorlar. Sarılıyorum onlara. İkisi de tıpkı sen kokuyor. "Annem seni bekliyor. Özlüyor, ağlıyor. Gelsene baba!" diyor Anıl. Elimden tutup çekiştiriyor beni. Baba... Baba Atıl... Gerçekten ağlıyor musun sevgilim? Ağlıyorsan ağlama. Ben doğmayan çocuklarımızla, gerçekleşmeyen hayallerimizi yaşıyorum. Sense şu kainatın en gerçeğindesin. Daha ne diye ağlıyorsun?! Çocuklarımızı yanına yolluyorum. Ben gelene kadar Anıl'a emanetsin. Evin erkeği o! Son kez sarılıp, öpüyorum onları. Onlar da en günahsız öpücükleriyle günahlarımdan arındırıyorlar beni. El ele tutuşup annelerinin yanına dönüyorlar. Benim en büyük hayalim neydi, biliyor musun Efil? Senin kocaman şişmiş karnının üzerine yatıp çocuğumuzla konuşmak. Hep bunu hayal ettim. Ama o da hayal olarak kaldı. Zaten adı da bu yüzden hayal değil mi? Hiç gerçekleşmeyeceğini bildiğin halde medet umuyorsun. Olmasını bekliyor, hatta belki dua ediyorsun gerçekleşsin diye. Ama onlar sadece masallarda olur. 

Artık bu mektubumun sonuna geliyorum. Daha fazla hayal kurmadan seni de rahat bırakayım. 

Seni çok özledim!

Seni çok seviyorum!

Sana çok aşığım!

Sana çok muhtacım!

Gerçekçi hayalperest Atıl 

Yalnızlığın NotalarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin