Belime bağladığım havluyu tutup banyonun kapısını açtım. Eve geldikten sonra yaptığım ilk iş banyoya girmek olmuştu. Hastanenin üzerime sinen kokusundan kurtulana kadar suyun altında kaldım. Bir ara Can'ın sesini duydum sanırım. Emin değilim. Elimin üzerindeki yaralara gitti gözüm, odamın kapısını açarken. Hastanede bunlara bakmamış olmalarına hem şaşırdım hem de sevindim. Can bu yaraları önemsemediğine göre haklı olduğumun farkındadır.
Üzerime gri eşofmanımı ve mavi t-shirtümü giydikten sonra yatağıma oturdum. Elime değen şey dikkatimi çekti. Efil'in aynası... Üzerindeki guguk kuşunun ağzında buğday başaklarından oluşan bir demet vardı. Efil annesinden kaldığını söylemişti bir konuşmamızda. Kundağının içine koymuşlar yetimhaneye bırakırlarken. Ama Efil kendi kaçtığına göre bu da yalandı! Neden bana yalan söyledi ki? Kolundan tutup ailesine geri götüreceğim diye mi? Evet, götürürdüm. Onun iyiliği için... Annesi ve babası hala hayattayken onu neden görmek istemez ki insan! Bir düşündüm de Efil haklı. Biyolojik 'babam' hayatta, ama ben onu görmeye tahammül edemiyorum. Ağzını burnunu kırıyorum ama yine de rahatlayamıyorum. Hadi o beni terk etti. Ama sen Efil? Ailen sana ne yaptı? Ne yaptı da kaçtın, sığındın dalgalara. Ölümü başının altına yastık yaptın, kuş tüyü kadar rahattı senin için. Rüzgar örttü üzerini. Dalgalar sakladı acılarını. Tam bir Amazon kadınıydın!
Eskiden çok film izlerdik beraber. Bir gün korku filmi izlemiştik. Efil o kadar çok korkmuştu ki bütün gece sarılıp durmuştu koluma. "Al, senin olsun. Benim işime yaramıyor." demiştim. Gülmüştü o incir tadındaki dudaklarıyla. Bilseydim bu kadar korkacağını daha önce açardım korku filmleri. Repliklerini ezberleyene kadar izlerdik. O korkardı, ben onu severdim. O sarılırdı, ben korkardım. O severdi, ben sevilirdim.
Benim vanilya kokulu sevgilimdi o. Eşimdi. Hiç resmi bir nikah yapmaya vaktimiz olmadı. Bizim için en kutsal olan yerde; yanı uçurum olan falezin önünde, dalgaların şahitliği, yağmurun mutluluk yaşları eşliğinde söz verdik birbirimize. Aşkımıza, gücümüze, tutkumuza içtik o gece.
"İlk kez ölüyormuş gibi, son kez yaşıyormuş gibi yaşayacağız."
"Efil'in ve Atıl'ın imkansız bir aşk hikayesi olmadı." Gözlerimi elimdeki aynadan ayırıp sesin geldiği yöne çevirdim. "Efil korkusuz, Atıl korkaktı. Atıl, Efil için imkansız değildi. Ama Efil, Atıl için takıntılı bir aşktı. Atıl, Efil'i ölesiye seviyordu. Efil de karşılıksız bırakmadı. Öldü!" dedi Can. Gözleri elimdeki aynaya hapsolmuşken. Baş parmağımı aynanın üzerinde gezdirdim.
"Efil öldüğünden beri açmadım bu aynayı. Çünkü..."
"Çünkü ona en son Efil baktı. En son saçlarını düzeltti. O gözüne sürdüğü şeyi sürerken..."
"Rimel o!" dedim bahsettiği şeyin rimel olduğunu tahmin ederek.
"Ha, işte! Rimelini sürerken ağzını son kez açtı. Sonra kendine bakıp güldü. Aynasını yüzünde bir tebessümle kapattı." Can'ın anlatımı sayende gözümde canlandı o anı. Akşam yemeğe gidecektik. Efil odamızda makyaj yapıyordu. Rimelini sürerken ağzını açmıştı. Fark ettiğinde ikimizde dakikalarca gülmüştük. Ne güzel bir anı! Rimeliyle balık olan kadınımdan...
"Sen ne için geldin?" dedim konuyu değiştirerek. Biraz daha devam edersek anılarda sıkışıp kalabilirdim.
"Seni merak ettim. Banyodan çıkınca sesini duydum. Aşağı gelmeyince düştün, kaldın zannettim." dedi gülerek. "Şimdiye kadar çok düştüm, kaldım sanki! Sen de haklısın(!)"
"Sana bir şey anlatacağım" diye devam ettim konuşmama. Başını sallayarak yanıma, yatağıma oturdu. "Efil'le yaptığımız bir ev vardı. Planlarını ben çizmiştim. İnşaatı sürüyordu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yalnızlığın Notaları
Short StoryYalanlarıyla tutunduğu hayatı dışında hiç bir şeye sahip olmayan adam... "Müzik ruhun gıdasıdır." demiş birileri. Sırtımda gitarım, karşımda herkesten sakladığım hatalarım, gerçeğim, ellerimde hatalarımın kanıtları... Aşkı için intikamı göze alan, ö...