Bölüm 3 - Dalgalara Sığınan Adam

301 117 43
                                    

Gözlerimi araladığımda hava kararmıştı. Hızlı esen rüzgar saçlarımın karışmasına neden olmuştu. Kuruyan ağzımı kapatırken yanağıma yapışan toprağı sildim. Efil'le beraber uyumuştuk. O hiç uyanmayacaktı. Ben ise hiç uyanmak istemediğim halde uyanmıştım. Daha önce Tanrı ile yaptığım pazarlığı kaybetmiştim. Adil olmayan dünyada sıkışan bendim. Özgürlüğüne kavuşan Efil'di. Onsuz kalan bendim. Huzura kavuşan Efil'di. Arkasından ağlayan bendim. Arkasında cevaplanmayan sorular bırakan Efil'di. Ama soruların cevaplarını bulacak da bendim. Sonra Efil'e gidecek olan da. Son kez toprağına öpücük bırakıp ayağa kalktım. Ortalıkta kimse yoktu. Herkesin korktuğu mezarların arasından yürüyerek geçtim. Daha birkaç yıl önce önünden geçmeye korktuğum mezarlıkta uyumuştum.

Efil girişe yakın yatıyordu. Çok derinlerde yatmasına gerek yoktu zaten. Yakın olmalıydı. Bana yakın olmalıydı. Kapıya yakın olmalıydı. Çocukken ölülerden korkardım. Ama şimdi ise Efil'in gelmesini istiyordum. Tekrar bana sarılmasını, beni öpmesini istiyordum. Mezarlıktan çıkınca istemsizce arkama döndüm. Sanki arkamdan yürüyor gibi gelmişti. Yoktu elbette. Gözlerim yine aynı yazıyı bulmuştu. Kimsesizler Mezarlığı... Birinin bilmem kaç yıllık hayatını bu kadar kolay bir kelimenin içine sığdırmak, acımasızca. Sanki hayatı boyunca kimsesizliğin izini taşımamış gibi, öldükten sonra da burada kalması... Birinin gelip onu anmayacak olması, bende öldükten sonra adının dahi bilinmeyecek olması Efil'e büyük hakaret olacak. O yüzden yazıyorum. Mektupları, acılarımı, anılarımızı, ilk öpüşmemizi o yüzden yazıyorum. Unutulmayan biri olsun diye. Kimse Efil Korcan'ı unutmasın diye. Ona sırılsıklam aşık olan biri olduğunu unutmasınlar diye.

Yavaş adımlarımla çevre yolundan yürüyordum. Yanımdan geçip giden arabalar yerde biriken su birikintilerinden su sıçratıyorlardı. Suların damla damla yere düşüşleri veya pantolonumun paçalarını ıslatan suların sesi dışında bir şey duymuyordum. Bundan sonra ne yapacaktım? Gözlerimi kapattım. Efil'i bu hale getirenin kim olduğunu bulacaktım. Onu biri ameliyat etmişti. Ama neden? Kanserken tedavi eden bir doktor olmalıydı. Onu bulmalıydım. Belki de buradan başlamak en doğrusuydu. Neden benden sakladığını öğrenebilirdim.

Korna sesiyle sıçradım. Yanımda duran araba benim tarafımdaki camını açıyordu. Eğilip içeri baktım. Uzun, sarı saçlı bir kız oturuyordu.

"Hava çok soğuk. Sizi merkeze kadar götürebilirim isterseniz." Kapıyı açıp arabaya bindim. Kaybedecek neyim vardı! Arabanın içi vanilyalı parfüm kokuyordu. Efil'in sevmediği tek kokuydu. Arka koltukta oturan bir adam vardı. Benimle aynı yaşta gibiydi. Gözlerinin altı morarmış, bembeyaz yüzünü bozan pembe uçlu burnu uzun zamandır bu arabada olmadığının kanıtıydı.

"Sokaktaki başı boş gençleri mi topluyorsun?" Güldü.

"Hayır, tabiki de. Yardıma ihtiyacı olanlara yardım ediyorum. Bir polis olarak görevimi yapmam gerekiyor."

"Yani bu çocuk suçlu?" dedim arka koltuğu işaret ederek.

"Pek suçlu sayılmaz. Yalnız kalmayı seven biri sadece." Daha fazla bir şey öğrenmek istemiyordum. Beni ilgilendirmeyen konularla beynimi doldurmak yerine Efil'e odaklanmayı tercih ederdim. Konuyu değiştirdim.

"Beni emniyete götür o zaman."

"Neden? Sana yardımcı olabilirim. Anlat lütfen."

"Sadece emniyete gideceğim." Daha fazla soru sormadı. Şaşırtıcı bir biçimde her şeyi incelemeyen bir polise denk gelmiştim. Cebimden duran ellerimi çıkardım. İkisi de titriyordu. Avuçlarımı sıktım. Sakinleşmek zorunda olmama rağmen hiç de öyle hissetmiyordum. Hani derler ya beynimle kalbim aynı şeyi söylemiyor diye, işte tam o anı yaşıyordum. Bu yaştan sonra eski sözlere de merak sarmıştım. Ne hale getirdin beni Efil? Ne yaptın bana? Umursamaz ama bir o kadar da korkak olan Atıl'a ne yaptın?

Yalnızlığın NotalarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin