Bölüm 13 - Unutulmayanlar

113 56 9
                                    

Merhaba arkadaşlar. Bundan sonra sık sık görüşeceğiz inşallah. Hepinizi çok özledim. Ailelerinizle geçireceğiniz güzel bir bayram dilerim. İyi bayramlar...

Müthiş bir rüzgarın altında oturmak kadar rahatlatıcı bir şey var mıdır bu hayatta? Arkadan arkadan esen, serinleten rüzgarın verdiği huzur, hiçbir şeyde yok. Efil ile buraya geldiğimiz zamanlarda hep sarılıp uyurduk. Efil rüzgarı da en az denizler kadar severdi. Her zaman buraya en az bana aşık olduğu kadar aşık olduğunu söylerdi. Bu sefer Can'la geldim Efil. Çünkü sen zaten buradasın değil mi? Gözümle görmesem bile hissediyorum varlığını. Rüzgar senin nefesin sanki. Enseme üflüyorsun. Biraz da kalbime üfler misin? Sensizlikten yanıyor, sönsün biraz. En azından azıcık dinsin acısı. Sonra yanmaya devam etsin. Belki de ben de bunu hak ediyorum, ha Efil! Kim bilir? Belki de benim cezam, sensizliktir, tıpkı senin cezanın acı çekmek olduğu gibi. Bana bir kere yetimhanede başına gelen bir olayı anlatmıştı. Akşam yemeği için yemekhanede sıra beklerken bir kız Efil'e çarpmış. Efil de o zamanlar aşırı sinirliymiş. Ergenliktendir demiştim de günlerce konuşmadı benimle. Hala aklıma geldikçe gülerim. Neyse... Kız özür dilemeyince Efil yemekhanenin ortasında kızı dövmüş. Tabii dayaktan sonra kız özür dilemiş. Ama Efil aldığı cezayla kalmış. Bunu ilk anlattığında ondan biraz korkmuştum, ne yalan söyleyeyim. Ama o kadar komik anlattı ki, sesi hala kulaklarımda çınlıyor.

"Hayırdır, neye gülüyorsun Atıl?" Can seslenince fark ettim güldüğümü.

Ah, işte Efil! İnsana neler yaptırıyorsun?

"Hiç! Güldüğümü bile anlamamıştım." Bir de şimdi ona mı anlatayım Efil? Boşver!

Can'ın telefonu çalınca oturduğumuz banktan kalkıp uzaklaştı. Hararetli bir konuşmadan sonra geri döndü. Bu çocuğun en sevmediğim özelliği, ben sormadan hiçbir şeyi açıklamaması.

"Yine ne oldu?" Alışkanlık yaptı artık. Sürekli bir aksiyon var hayatımızda. Aklıma başka soru şekli gelmiyor. N'apayım yani? Bu da mı benim suçum?

"Bir mektup gelmiş senin evine. Daha doğrusu Tunç'un evine. Ama senin adına olunca bizimkiler almışlar. Buraya getiriyorlar. Tolga'nın söylediğine göre içinde anahtara benzeyen bir şey varmış." Belki Efil'in benim için yazdığı mektuplardan biridir. Olamaz mı?

***

Adamları gelene kadar sadece Efil'in yazmış olma ihtimalini düşündüm. Şimdi mektup ellerimde ama açmaya korkuyorum. Oysa ki hep Efil ile konuşmak için kendini yırtan benim. Tanrıya konuşabilmek için yalvaran benim. Uğruna aklımı kaybeden benim. Şimdi belki de Efil'den kalan son mektup ellerimde. Ama korkak Atıl bunu açamayacak kadar da korkak.

"Açsana sevgilim. Dediğin gibi ben yazdım onu. Senin için, sana..."

Az önce Efil'i mi duydum ben? Yoksa bu da halüsilasyonlardan biri mi? Elimi uzattığımda sana dokunabilecek miyim, kulak kabartığımda sesini duyabildiğim gibi? Derin bir nefes alıp zarfı açtım. İçinde bir anahtar ve iki tane kağıt vardı. Fazla beklemeden kağıdı açtım.

"Atıl'ım,

Seni ne kadar özledim, biliyor musun? Mesela az önce evden çıkarken yanağıma minik bir öpücük bırakıp öyle gittin. Ama ben yine de özlüyorum seni. Bir gün kaybedeceğimi bildiğim için oluyor. Farkındayım! Senden bir sürü şey sakladım. Yüzüne söylemeye cesaretim yok. Ayrıca seni yeterince geç buldum. Karşına geçip "Ben ölebilirim. Buna alışman gerek, yapabileceğin bir şey yok." diyemem. Sen olsan diyebilir miydin aşık olduğun kadına?

Yalnızlığın NotalarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin