Bölüm sonunda sizlere bir sorumuz var lütfen okuyun!
"Amacın neydi senin?!"diye sordu yanımdaki koltukta oturan ve normalden hızlı bir şekilde süren Harry. Yutkundum. Saniyesinde de yutkunmanın kötü bir karar olduğunu anladım çünkü yalnızca midemin daha da bulanmasına sebep oluyordu.
"Bilmiyorum"dedim neredeyse Harold kadar sert bir biçimde. Aklım neredeydi bende bilmiyordum açıkçası. Yani nede olsa içip sarhoş olmakla bir sonuç edinemezdim. Ama elimden de başka hiçbir şey gelmiyordu.
Sadece sarhoş olup -ki üçüncü kadehimde Harry beni bölmüştü, yaşadığım berbat hayatı düşünebiliyordum. Aslında onu da beceremiyordum. Yalnızca ağlayıp beni saatlerdir çeken barmen e saçmalamıştım. Burnumu çektim.
"Harry beni o eve götürme lütfen. Oraya gitmek istemiyorum"dedim ağlamaklı tavrımla. Dudaklarımı bükmeyi geçin önünde diz çöksem ve ağlayarak yalvarsam bile Harry i ikna edemeyecekmiş gibi görünüyordum. Nede olsa o kafasına koyduğu şeyi yapardı.
"Korkunla yüzleşmelisin Angel. Korkması gereken taraf o. Rebecca"dedi ve sinirlerimi tavan yapmayı başardı. Agh adını duyduğumda bile dişlerimi sıkıyor ve onu delicesine boğmak istiyordum. Kaşlarımı çattım.
"Ondan korkmuyorum."dedim yine sertçe. Daha sonra kontrol edemediğim bir biçimde yaşlar belirdi gözlerimde. "Korktuğum şey Niall a daha çok aşık olacak olmam."diye ekledim dürüstçe.
Bu klasik senaryoydu. Ona her geçen saniye daha da aşık olacaktım ve Rebecca ile yaptığı her şey canımı çok daha fazla acıtacaktı. Ben...buna mahkumdum. Öyleymişim gibi hissediyordum. Bir çözüm yokmuş gibi. Herneyse ben bir süre moralim bozuk somurtmaya devam etmiştim. Harry de tek kelime etmemişti. Eve vardığımızı hatırlıyordum ama Harry ile beraber arabadan indikten sonrası karmaşıktı açıkçası.
Bu oydu. Kokusunu biliyordum. Çok iyi tanıyordum. Bilincim henüz yerine gelmiş olmasına ramen beni büyüleyebiliyprdu kokusu. Ve...tanrım kolları beni sıkıca sarmıştı. Soluğunu yüzümde hissetmeye başlamıştım. Yanımda ne arıyordu? Dün eve geldikten sonra neler olduğunu kesinlikle bilmiyordum. Son hatırladığım Harold ile Niall ın karşısında dururken kendimi kaybettiğim ve bir çift kolun beni tuttuğuydu ki kesin Niall dı.
Gözlerimi yavaşça araladım. Parıldayan mavi gözleri oldukça sevgi dolu bir biçimde bana bakıyordu. Ve hala geri çekilmiyor olması beni şaşırtmıştı doğrusu. Neler döndüğünü anlayamıyordum ama Niall ın bir şeyler çevirdiği gayet açıktı.
Güzelce gülümsedi bana. O...olağan üstüydü. İnanılmazdı. Ama bazen pisliğin teki oluyordu. Yapabildiğim tek şey zorlu nefesler alıp verirken ona gülümsemek olmuştu. Ve "günaydın"deyişine de "günaydın"diyerek karşılık verdim.
Sonunda kendimi biraz olsun topalamayı başararak ona saatin kaç olduğunu sordum.
"On bir"
"Ne?! Ah işe geç kaldım. Beni uyandırmalıydın"dedim onu azarlayarak. "Yapamazdım"diye mırıldandı. Doğrulmaya çalışmamla onun bileğimi tutması ve beni hızla kendine çekmesi bir oldu. Fazla yakındık.
"Uyurken daha da seksi görünüyordun"diye fısıldadı bu kez. Nefesimi tuttum. Ve saçma bir şekilde aynı anda yutkunmaya çalıştım. Ama bedenim bana yapmaya çalıştığım her harekette meydan okuyor gibiydi resmen. Gözlerimi kırpıştırdım.
"Konuşmamız gereken şeyler var"dedim zar zor. Başta gözlerimde olan güzelim gözleri dudaklarıma kaydı yavaşça. Ve bana yaklaşmaya başladıkar. Aramızda santimler kala fısıldadı "erteleyebileceğimiz şeyler"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANGEL //horan + 18 {bitti}
Fanfiction"Evet seni yatağımın kenarında soluğu kesilmiş görüyorum Arabamın arka koltuğunda, kafamın arkasında Sesini duyduğumda gülmeden edemiyorum Bu güzel bir ses, güzel bir ses Hey Angel, hey angel Gökyüzüne bakıyor musun?" Her Şarkının Bir Hikayesi Vardır