Aradan iki gün geçmişti. Annem bu süre zarfında birkaç kere benimle konuşmaya çalışmıştı ama her seferinde suratına bakmadan çekip gitmiştim yanından. İşten atıldığımı da Ayaz'a söylemediğim için mesai saatleri boyunca iş arıyordum. Ayaz da beni işe gittim sanıyordu.
•••
"Teşekkür ederim efendim. Pişman olmayacaksınız. Çok teşekkür ederim," dedim ve çıktım iş görüşmesinden. Kabul edilmiştim. Sevindim çünkü kira zamanı çok zorlanacaktım böyle gitseydi.
Hastanenin on beş dakika yakınında bir kafede iş bulmuştum. Benim evime de kırk beş dakika uzaklıktaydı kafe.
Kafenin sahibi Yonca Hanım ellili yaşlarının başında bir kadındı. Dudağımdaki yarayı görünce kavgacı bir tip olduğumu sanmış ve biraz tereddüt etmişti. Yine de olabildiğince kendimden emin ve güven verici konuşmaya çalışmıştım ve başarılı olmuştum.
•••
Hastaneye dönerken de yolda geçen süre boyunca kulaklıklarımla "Evgeny Grinko - Valse" dinlemiştim. Herhalde yirminci dinleyişimde varmıştım hastaneye. İçeri girip direkt merdivenlere yöneldim çünkü asansör yapılmamıştı hala.
Ayaz'ın odasına çıkarken bir ses duydum.
Bir kahkaha..
"Bu o.."
Direkt köşeyi dönüp artık bana tanıdık gelen o camlı odanın karşısına geçtim.
Geçen günkü heyecan geri gelmiş ve bütün vücudumu sarmıştı. Önceki bıraktığı hayal kırıklığının yerini umut almıştı bu sefer.
Sarışın kız yine oradaydı.
Sanki hiç gitmemiş gibi yatıyordu hastane odasında. Aynı o günkü gibi..
Odada kimse olmamasına karşın, o elindeki birkaç resme bakıp kahkahalara boğuluyordu.
Bir anda gülmekten yaşarmış gözlerini benimkilerle buluşturdu. Aynı sıcak hava dolaştı yine vücudumu. Kızın gülümseme eşliğinde gerilen suratı gevşedi ve şaşıran bir ifade aldı beni görünce.
Bir anda elini kaldırdı ve bana doğru salladı. Tam arkamı dönüp gidecekken "Dur!" dedi yarı aralık kapıdan kulaklarıma ulaşan sesi.
Tanrım sesi çok güzeldi.
Arkamı dönmeden bekledim.
"Biraz oturmak istemez misin benimle?"
Bu sefer arkamı döndüm. Kapıya ilerledim ve içeri adımı attım.
"Merhaba. Merak etme, ısırmam. Gelsene."
Kapıda dikildiğimi fark edip içeri girdim.
Ağzımdan tek kelime çıkmamıştı ve kız buna rağmen bana çok içten bir gülümsemeyle bakıyordu.
"Oturmayacak mısın?"
Yandaki sandalyeyi çekip oturdum. Kız yine gülümsedi.
"Adım Nefes. Seninki ne?"
Elini bana doğru uzatmıştı. Biraz çekinerek tuttum yumuşacık ellerini. Benimkilerden daha küçüktü elleri. Ve daha narin.
Ben bunları düşünürken kız bana tek kaşını kaldırıp baktı.
"İsimsiz misin yoksa?" dedi ve yine güldü.
"Hiç somurtmaz mısın sen?" dedim.
Aklımdaki soruyu çok sert ve kaba bir şekilde dile getirmiştim. Kız bozulmuş olsa da çaktırmamıştı.
"Bir insan neden yaşarken somurtur ki? Sana verilen bir hayat var. Ben onu gülerek kullananlardanım."
Elimi geri çekerken "Duru," dedim.
Anlamaz gözlerle bana baktı.
"İsmimi sormadın mı? Adım Duru."
Kızın suratına kocaman bir gülümseme yayılmıştı.
"İsmin ne kadar da güzel!" diye bağırdı bir anda gülücükleri arasında.
O benim adımın güzelliğinden bahsederken ben Nefes'in güzelliğinde ve gülümsemesinde kaybolmuştum.
•••
Bana hararetli hararetli bir şeyler anlatıyordu.
Gözlerindeki yeşil ormanlarda tur atarken bir anda kafasını eğip ellerini gözümün önünde salladı. Hipnozdan uyanmış gibi gözlerimi kırpıştırıp yüzüne odaklandım yeniden.
"Beni dinlemiyorsun öyle değil mi? Sıktım sanırım, özür dilerim."
Üzülmüştü ve dudağını sarkıtıyordu. Ne kadar tatlı göründüğü hakkında bir fikri yoktu bence şu an.
"H-hayır. Sadece.. Sadece uzun zamandır yanımda kimse bu kadar çok konuşmamıştı."
Kıkırdadı.
"Bunu iltifat olarak alabilir miyim o zaman?" diye sordu.
Cevap vermedim ve kafamı çevirdim. Ben cevap vermeyince iç çekti. Yüzüne baktığımda kederli bir hali vardı.
"Neden buradasın?"
Sorusunu anlamamıştım.
"Sen çağırdın?"
"Onu sormuyorum. Yani neden hastanedesin?"
"Kardeşim hasta. Burada tedavi görüyor."
"Geçmiş olsun. Ciddi bir şey mi?"
"Lösemi," dedim ve başımı pencereye çevirdim.
"Çok üzgünüm," dedi. Ses tonundan üzüldüğü belli oluyordu. "Umarım yakında iyileşir."
Teşekkür etmeden yüzüne baktım.
"Sen neden buradasın?"
"Beynimde küçük bir arkadaşla yaşıyorum. Ama bazen kirasını geç yatırıyor ve biz de sorunlarımızı burada hallediyoruz," dedi gülerek.
Tek kaşımı kaldırarak "Psikolojik bir rahatsızlık mı?" dediğimde içten bir kahkaha patlattı.
Geldiğimden beri ilk kez gerçekten güldüğünü anladım o an.
"Hayır salak şey, tümörden bahsediyorum."
Hâlâ gülüyordu. Yüzüne anlamsızca baktım. Hastalığıyla dalga geçebilmesi çok garipti.
"Ah değiştir şu surat ifadeni! İyi huylu benimkisi."
Bu iyi bir haberdi. Yani onun için tabii ki.
"Artık gitmeliyim," dedim bir anda.
Yüzü bariz bir şekilde asılmıştı.
"Keşke biraz daha kalsaydın."
"Yine geleceğim."
Ne? Ne dedim ben yahu? Niye böyle kesin bir cevap verdim ki şimdi?
Bir anlığına şaşırsa da gülümsemiş ve teşekkür etmişti. Sanırım bu bile onu yeniden görmem için yeterli bir sebepti.
Gülüşünü görebilmek.. Hediye gibi bir şeydi işte bu.
"Sonra görüşürüz o zaman. Duru."
"Görüşmek üzere Nefes."
Medya: Nefes Aksoy
Bu bölüm biraz kısa oldu farkındayım. Ama ilk tanışma birazcık bunu gerektirdi. Bakalım. Hikaye yavaş yavaş başlıyor gibi. Hikaye hakkındaki yorumlarınızı çok merak ediyorum. Sizleri seviyorum.
-MëL
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen Benim Nefesimsin
FanfictionYap-boz misali birbirini tamamlayan iki kız. Onlara bahşedilmiş kısa bir süre. Duru bir hayatın aldığı, kesik kesik Nefesler.. Git gide ölümün melankolisine kapılan bir Tümör, depresif bir Siyah'ı çekip çıkaracak aydınlığa. Siyah'ın bir daha kaybolm...