Gözlerimi araladığımda başımın üstünde hafif bir okşama hissi vardı. Nefes'le gözlerimiz buluştuğunda yavaşça gülümsedi ve "İyi uyudun mu?" diye sordu.
Uyku sersemi hâlimden çıkmak için birkaç kere kırpıştırdım gözlerimi. Tekrar yüzüne odaklandığımda hâlâ gülümseyen dudaklarına karşılık verip ben de gülümsedim.
Bacaklarına yatmıştım ve yumuşacık elleriyle saçımı okşarken uyuya kalmıştım. Ne kadar süredir uyuduğumu bilmiyordum ama bütün yorgunluğum gitmişti; tüy gibi hafif hissediyordum kendimi.
Yavaşça elimi yüzüne götürdüm ve parmak uçlarımla hafif hafif okşadım yanağını. Ona dokunmayı çok özlemiştim.
Başımı okşamayı bıraktı ve yanağındaki elimin üzerine elini koyup yanağını avuç içime yasladı iyice.
Yüzümdeki gülümseme büyürken derin bir iç çektim.
"Seni özledim," dedim aldığım nefesi geri verirken.
Gözlerinden bir parıltı geçtiyse de hiçbir şey söylemeden gözlerimin içine bakmaya devam etti. Ardından elimi yanağından indirip parmaklarımızı birbirine geçirdi ve eğilip beni öptü.
•••
"Ne yapıyorsun?"
Nefes, mutfağa geldiğini hiç hissettirmeyip kulağımın dibinde fısıldadığında belli etmesem de korkmuştum.
Arkamdan ellerini belime sardı ve yavaş yavaş göbeğimi ovalamaya başladı. Kafamı hafif geriye atıp yanağına bir öpücük kondurdum ve "Portakal sıkıyordum bebeğim," dedim sorusuna cevap vererek.
Bardağını ona uzatırken de "Senin pul biberli meyve karışımın kadar iyi değil ama idare et artık," diyerek göz kırptım.
Dil çıkarıp bardaktan kocaman bir yudum aldı.
"Çok güzel olmuş, eline sağlık."
Nefes bardağı ağzından çektiğinde, yüzüme büyük bir gülümseme yayılmıştı istemsizce. Ayıp ayıp şeyler düşünmeye başlamıştım. Ah Duru, seni küçük sapık!
"Ne var?" diye sordu yüzümdeki gülümsemeyi merakla incelerken. "Niye bana öyle bakıyorsun?"
Yüzümdeki gülümseme yerini şeytanca bir sırıtmaya bıraktı, ben ona bir adım daha yaklaşırken.
"Dudağında..." dememle nefesini tutması bir oldu.
Aynı hızla ben de dudaklarımı yaladım ve belinden tutup vücutlarımızı birbirine yasladım.
"...portakalın posası kalmış da," deyip dudak kıvrımının hemen üzerindeki taneyi emdim yavaşça.
Onun yanaklarını anında bir kırmızılık ele geçirirken artık iyice sırıtmaya başlamıştım.
Ve şak!
"Ne vuruyorsun be! Ah!"
Ben, beni öpmesini falan beklerken Nefes o sırada yapılabilecek en doğru şeyi(!) yapıp bana tokat atmıştı. Gözlerini kısıp düşmanca yüzüme bakmaya başladı.
"Tamam, barışmış olabiliriz belki ama sana hâlâ kızgınım.1 haftadır ne çekiyorum ben, sen biliyor musun?" diye sordu ellerini belime koyarak.
Vurduğu yeri, acısının geçmesi için ovalarken derin bir nefes verdim dışarıya.
"Beni, her gün ağlayarak telefonda Atakan'a anlattığını biliyorum."
Bir anki öfkeli surat ifadesi, bir an sonra şaşırmaya dönüşmüş ve birkaç saniye boyunca yüzünde donup kalmıştı.
Sonunda kendine geldiğinde "Atakan'la mı konuştun?!" diye bağırdı ve yine bağırarak ekledi: "Onu öldüreceğim!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen Benim Nefesimsin
FanfictionYap-boz misali birbirini tamamlayan iki kız. Onlara bahşedilmiş kısa bir süre. Duru bir hayatın aldığı, kesik kesik Nefesler.. Git gide ölümün melankolisine kapılan bir Tümör, depresif bir Siyah'ı çekip çıkaracak aydınlığa. Siyah'ın bir daha kaybolm...